No.474 - Tarihe Gömdüğümüz Nedir?

-
Aa
+
a
a
a

Dünyanın dört bir yanında bando mızıka var. Niye neşe dolmuyor insan? Hafta sonunda rock dünyasının en tanınmış isimlerinin katılımı ile 10 ülkede aynı anda 170 konser yapıldı. Medyanın “tarihin en büyük müzik gösterisi” diye adlandırmaktan pek hoşlandığı bu olayı dünyanın yarısının izlediği söyleniyor. Pek konsere gidemeyen, hatta televizyon da izleyemeyen öteki yarısının ne yaptığı ise söylenmiyor...

 

Yeryüzünün en zengin ve güçlü 7 ülkesi ile Rusya’nın G8 diye adlandırılan zirvesi bu hafta ortasında İskoçya’da başlıyor. Gündeminde iki temel madde var: Birincisi, Afrika’da yoksulluk. İkincisi, dünyada ısınma. Zirve öncesinde, yoksulluk, hastalık ve kavgadan kırılan Afrika’nın kurtarılması için “Live8” adı ve “Yoksulluğu Tarihe Gömelim” sloganı altında Bob Geldof, Bono gibi rock yıldızları ile Oxfam gibi STK yıldızlarının öncülüğünde devasa bir kampanya başladı bile.

 

Bu bando mızıka patırtısında pek duyulmayan, ama asıl duyulması gereken bir başka olaysa, “G8 Alternatifler Zirvesi”. Kimbilir kaç yıldır barış ve adalet için yazan-çizen, dünyanın her yayında eylemde bulunan 200’den fazla insanın konuşmalarını ve 600’ü aşkın değişik atölye çalışmasını içeren devasa bir faaliyet de ötekiyle aynı anda gürül gürül akıyor.

 

Protestoların G8’i hedef alması çok basit bir nedene dayalı: Bu sekiz güçlü ülkeden (Rusya dışındaki) yedisi, dünya sisteminde kimin kazanıp kimin kaybedeceğini belirliyor; daha doğrusu bunu belirleyen mali ve ticari kuruluşların (IMF, Dünya Bankası, DTÖ) dizginlerini elinde tutuyor. Ama, “iş” sadece mali ve ticari alanla sınırlı değil: Bu sekiz ülkeden (bu sefer Japonya dışındaki) yedisi, dünyada kimin ölüp kimin kalacağını belirleyen “savaş arabası”nın dizginlerini de elinde tutuyor. Dünyanın ilk 10 silah ihracatçısı bunlar arasında yer alıyor. (Bkz.: James O'Nions, "The G8", Znet, 29 Haziran 2005) G8 yöneticileri ile bu ülkelerin büyük şirketlerinin yöneticileri arasında kurulmuş bir “Kâinatın Efendileri” koalisyonundan bahsediyoruz burada. Efendileri temsilen bir araya gelecek bu bir avuç zarif erkeğin, büyük bir âlicenaplıkla, dünyayı, tarihin gördüğü en büyük iki beladan kurtarması bekleniyor.

 

Ne var ki, haberler kötü: İnsanlık camiası olarak beklediğimiz büyük salâh bu zirveden çıkmayabilir. “Sızan haberler” öyle ki, G8’in  bu yılki başkanı Tony Blair’in büyük bir duyarlıkla adımıza belirlediği iki gündem konusunun ikisinde de anlaşma sağlanamamış: Hazırlanan ‘komünike’ taslağında canalıcı madde ve cümleler topyekûn “köşeli parantez”e ([ ]) alınmış durumda. Köşeli paranteze alınan paragraflar, anlaşmaya varılamayan konuları gösteriyor: Afrika ülkelerinin borçlarının koşulsuz silinmesi, yardımların iki katına çıkarılması; oraya silah akışının dondurulması, zengin ülkelerin tarım sübvansiyonlarının durdurulması gibi konular hep köşeli parantez içinde maalesef. Küresel ısınmaya gelince, konunun tümü kapanmış sayılabilir: Evet, doğru bildiniz; giriş cümlesi şöyle parantezlenmiş: [“Dünya ısınıyor”]. Mutabakat olamamış yani: dünya ısınmıyor.

 

* * *

Rock’çulardan Bob Geldof, zirvenin zaferini zirveden evvel ilan ederken, “kankası” Blair’i yoksulluğu gömme çabaları dolayısıyla öve öve bitiremiyor, Bush’u “tutkulu ve samimi” bir yoksulluk savaşçısı olarak tanımlıyor. U2 solisti Bono da Blair ile onun maliye bakanı Brown’u “kalkınma sahnesinin azizleri” olarak ilan etmekte bir beis görmüyor...

 

İşte bu şen şakrak bando mızıka havası böyle sürüp giderken, bir de ne görelim? Zirve öncesinde sahneye "Aziz Başkan Bush" çıkmamış mı asıl? Britanya’ya ayak basar basmaz, ayağının tozuyla çıktığı TV programında demiş ki Aziz W: “Ben G8’e Blair iyi ya da kötü görünsün diye değil, kendi ülkem [çıkarları] için en iyisi neyse, o gündemi görüşmek için geldim.”

 

Delikanlı ve özlü konuşan Başkan, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’un 160 yıl önceki ünlü konuşmasını da dosta düşmana ustaca hatırlatmış oluyor böylece: “Bizim ebedi müttefiklerimiz de, sürekli düşmanlarımız da yoktur. Bizim ebedi ve sürekli çıkarlarımız vardır ve görevimiz de işte onların peşinde koşmaktır.”

 

İnsan, bu dobralık karşısında şapkasını çıkarıyor, Blair’le rockçuların yüzlerinin alacağı rengi de merak ediyor doğrusu. (Tabii ABD’nin Türkiye’deki “stratejik müttefik”lerinin de.)

 

Rock yıldızlarının, STK’ların ve bu konser vs. etkinliklerine katılan yüz binlerce insanın safiyane, iyiniyetli ve enerjik çabalarına da olanca saygıyı göstermemiz elbette gerekli. Ama, galiba bu yeterli değil. Hiç değil. Yoksulluğu tarihe gömmek ve küresel ısınmayı azaltmak için, kudret ve servet merkezlerinin üstüne gidecek doğrudan siyasal hareketler kurup geliştirmekten başka hiçbir yol olmadığını bir an olsun unutmamakta yarar var. John Pilger, George Monbiot gibi ahlaki cesaret sahibi hakiki yazar ve gazetecilerin ısrarla, defalarca vurguladıkları gibi, Bolivya’ya ve Venezuela, Uruguay, Arjantin, Ekvator, Peru ve Brezilya gibi diğer birçok Latin Amerika ülkesinde yükselen halk hareketlerine bakmak, doğrudan eylem için esini oralardan almakta sonsuz yarar var. (Bkz.: John Pilger, "The G8 Summit: A Fraud And A Circus", New Statesman/Znet, 24 Haziran 2005; George Monbiot, "Bards of the Powerful", The Guardian, 21 Haziran 2005)

 

Yoksulluk yerine, “yanlışlıkla” gezegeni tarihe gömmek istemiyorsak, asıl konuya gelmeliyiz hemen: Asıl konu, Chomsky'nin de bir 'blog'unda bir kez daha özetlediği gibi (Znet, 1 Haziran 2005), şu: Artık seçimimizi yapabilecek, gözlerimizin önünde cereyan etmekte olan korkunç felaketleri önleyebilecek iradeyi nihayet gösterebilecek ve böylelikle, doğru dürüst bir dünya kurabilecek miyiz?

Köşeli parantezi kaldır, nokta.

 

Devamı haftaya...