No.472 - Irak Dünya Mahkemesi'nde Kim Savunmada?

-
Aa
+
a
a
a

Önümüzdeki hafta sonu, yani Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri, İstanbul’da hepimizi, hatta –pek de abartmadan söyleyelim – çocuklarımızı ve onların çocuklarını da yakından ilgilendiren önemli bir uluslararası toplantı var: Irak Dünya Mahkemesi’nin son oturumu Darphane-i Âmire binasında yapılıyor.

Irak’ın 2003’te başlayan istila ve işgaline daha 2001 yılından itibaren karar verildiğine dair sayısız sızma haberler ortada dolaşır, bunun en az bir yıl önce planlandığını gösteren gizli İngiliz kabine tutanaklarının bini bir para iken, Irak’ta napalm, uranyum mermileri kullanıldığına, dünyanın dörtbir yanında işkencehaneler işletildiği, küresel ısınmanın hem mevcut, hem de bunun temelde insan kaynaklı olduğuna dair tüm bilimsel raporlar tahrif edilirken, ve bütün bunlara ilaveten, bir “post-modern bir darbe” gerçekleştirmiş, büyük şirket destekli ABD yönetimi her Allah’ın günü alenen gerçekleri tahrif eder, medya da bu tahrifatı asıl gerçek kabul edip sunarken, yapılabilecek en anlamlı buluşmanın işte bu Irak Dünya Mahkemesi olduğunu söylemekte beis yok. Ya da en âcil olanının. Yazar John Berger’ın deyişiyle: “Suçları... [k]ayda geçirmenin, delilleri muhafaza etmenin, hatırlamanın âciliyeti bundandır. İşledikleri suçlar unutulmayacak, her kıtada ağızdan ağıza dolaşacak...” (18.06.2003)

 

Böyle bir âciliyeti var işte işin. Ve böylesi bir ortamda, rivayet o ki, kimi medya mensubu, acaba böyle bir duruşmada kâinatın efendilerinin hakkı yeniyor olabilir mi diye sual edermiş. Biz de, bu canalıcı sorunun cevabını, Mahkeme’de vicdan jürisinin başkanlığını yürütecek olan yazar, barış ve adalet savunucusu Arundhati Roy’a Açık Radyo’daki konukluğu sırasında yönelttik:

 

Belki de bu Irak Dünya Mahkemesi ile başlayalım. Buradaki en önemli konulardan biri, anlaşıldığı kadarıyla, bazı insanların şunu soruyor olması: Neden bir savunma makamı yok? Amerikan Başkanı Bush ve Blair için neden bir savunma yeri ve makamı oluşturulmamış? Her ne kadar, kendilerine Konsolosluklardan “resmen” çağrı gönderildiğini, bu çağrıların görevlilerce resmen teslim alındığını ve bir de, Irak Dünya Mahkemesi salonunda savunma için koltuklar bırakılacağını biliyorsak da... Bazı insanlar Bush ve Blair gibi baş sorumluların savunmalarının yapılmıyor olmasının hukuktaki “silahların eşitliği” ilkesine uymadığını iddia ediyorlar. Acaba bu konuda siz birşeyler söylemek ister misiniz?

 

Arundhati Roy: Herhalde artık kara mizaha ihtiyacımız yok böyle görüşler ortalıkta dolaştığı zaman!... Yani, sayın Bush’un ve sayın Blair’in kendilerini savunmak için bir platforma sahip olmadıkları gibi bir görüş ya da onların sayısal olarak dışlandığı gibi bir görüş.

 

Bence bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bütün bu tür kurumlar, ana akım medya olsun, bütün şirketlerin sahip olduğu kurumsal yapılar, demokraside varolan kurumlar olsun, bir çeşit şirketleşmiş dünya pazarında yaşıyoruz, işte ona da hakimler. Irak Dünya Mahkemesi’nin yapmaya çalıştığı da aslında bütün bunlara karşı bir savunma. Savunmanın ta kendisi bu mahkeme. Çünkü, bu tür bir savunma, sözünü ettiğim düzen tarafından  dışlanmaya çalışılıyor. Elbette bizi bombardımana tutanlar da oldu Irak savaşını savunmak için. Tabii bu da muhakemenin öbür yanı. Sanki biz bunlara hiç yer vermiyormuşuz gibi. Biz bunları zaten biliyoruz. Herkes bunları biliyor. Herkes bu yalanların farkında. Burada biz ayrı bir mekan yaratmaya çalışıyoruz ve bu mekanda farklı bir görüşün dile getirilmesine çalışıyoruz. Eğer kof ise, sahte ise, gerçek olgulara dayanmıyorsa, bu görüşlerden hiçbiri zaten ayakta duramaz. Çünkü, dünyanın bütün parasını, bütün silahlarını, bütün medyasını zaten buna seferber etmiş bir başka yer var. Biz, o yerin yanısıra küçücük başka bir yer oluşturmaya çalışıyoruz.”

 

(Açık Gazete programı, 20 Haziran 2005; vurgular bana ait – ÖM)

 

Ol hikâyet, bundan ibaret.

 

Devamı haftaya...