No.469 - "Devletlû"lar ve Entelektüel Kültür

-
Aa
+
a
a
a

Çağımızın en büyük düşünürlerinden biri sayılan Noam Chomsky, bundan 25 yıl önce, "Yahudi düşmanlığı" yapmakla suçlanan Faurisson'un "Savunma Muhtırası"na yazdığı, "İfade Özgürlüğü Hakları Konusunda Bazı Basit ve Temel Yorumlar" başlıklı "giriş" yazısına şu satırlarla başlıyordu:

 

"Aşağıda yer alan gözlemler, bunları okuyacak olan sorumlu insanlardan özür dilememi gerektirecek kadar sıradan şeyler. Gene de, bunları kâğıda dökmek için yeterli sebep varsa – ki, maalesef var olduğunu düşünüyorum – bu sebep, çağımızın Fransız entelektüel kültürünün bazı şaşırtıcı özelliklerinin varlığını kanıtlar."

 

Yazıda, 18. yüzyıldan (örneğin Voltaire'den) bir şeyler öğrenebilenler için gerçekliği kendiliğinden belli olan ve pek tartışılamayacak şeylerden birinin, ifade özgürlüğü hakkının savunulmasının sadece insanın onayladığı fikirlerle sınırlı olmadığını, asıl en fazla rahatsız edici bulunan fikirler konusunda bu hakların canla başla savunulması gerektiği belirtiliyordu. Genellikle onaylanan fikirlerin savunulmasınınsa, hiçbir önemi olmayacağı âşikardı. Chomsky'ye göre, örneğin ABD'de bu meseleler oldukça iyi anlaşılmışken, Fransa gibi sivil özgürlükçülük geleneğinin yeterince yerleşmediği ve entelektüel kesimde yıllardır derin totaliter izlerin bulunduğu ülkelerde meseleler bambaşka olabiliyordu. "Faurisson azgın bir Yahudi düşmanı ve fanatik bir Nazi yanlısı olsaydı bile... bu olgu onun sivil haklarının savunulmasının meşruluğu ile zerrece ilgili olamazdı. Aksine, onları savunmak daha da âcil bir zorunluluk olurdu; çünkü, bir kez daha tekrarlamak pahasına söyleyelim, şu gerçeklik yıllardır, hatta yüzyıllardır kendinden bellidir ki, ifade özgürlüğünün asıl şiddetle savunulmasını gerektiren durumlar, en korkunç fikirlerin ifade edilmesi ile ilgili durumlardır; böyle bir savunmaya ihtiyacı olmayanlarınsa ifade özgürlüğünü savunmaktan daha kolay bir şey yoktur." (N. Chomsky, "Some Elementary Comments on The Rights of Freedom of Expression", 11 Ekim 1980, Znet, vurgular bana ait, ÖM)

 

* * *

 

Biz de tekrara düşme pahasına, ve Chomsky gibi okurdan özür dileyerek bu "sıradan" gerçekleri, bir de Türkiye'den, bir yüksek yargıcın ağzından aktaralım: Ahmet Necdet Sezer, bundan altı yıl önce şöyle diyordu:

 

"Her ne kadar Anayasa'nın 13. maddesinin son fıkrasında 'düşünce ve kanaat özgürlüğü'nün... sınırlandırılabilmesi öngörülmüş ise de, kişinin kendi iç dünyasıyla ilgili olan bu özgürlüğün, niteliği gereği herhangi bir sınırlandırmaya bağlı tutulması olanaksızdır.

 

Öte yandan, Anayasa'nın 15. maddesine göre de, düşünce ve kanaat özgürlüğü, savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü durumlarda da ortadan kaldırılamayacak özgürlüklerdendir. Anayasa'nın 15. ve 25. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, olağanüstü durumlarda da dokunulmayan düşünce ve kanaat özgürlüğünün, olağan dönemlerde de sınırlandırılmasının olanaksız olduğu sonucuna varılır.

Düşünce özgürlüğü, sınırlanmayan mutlak bir özgürlüktür. Başkalarına açıklanmayan düşünce bir özgürlük de sayılmayabilir... Açıklanmadığı sürece kişinin iç dünyasında kalan düşüncelerin korunması yeterli görülemez... '[Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin] 10. maddesiyle korunan, düşünceyi açıklama özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biridir. Toplumun ilerlemesi, bireyin gelişmesi için zorunludur. Bu özgürlük, sadece yararlı veya sadece ilgisiz ya da zararsız bilgi ve haberlerin alınıp verilmesi değil, fakat devleti veya halkın bir kesimini düşündüren, sarsan veya onlara aykırı gelen bilgi ve haberleri de içerir. Demokratik toplumun vazgeçemeyeceği çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir."

 

(A.N.Sezer, Anayasa Mahkemesi'nin 37. kuruluş günü töreni Açılış Konuşması'ndan, 26 Nisan 1999, a.a, vurgular bana ait, ÖM)

 

* * *

 

İktidarın Adalet Bakanı, muhalefetin diplomat sözcüsü, gazetenin diplomat yazarı ve onlar gibi birçokları, o her şeyden çok istedikleri "devletlû" payesini hem sözleri, hem konuşmaları, hem de yazılarıyla hak ediyorlardır herhalde. Ama, gene parçası olmayı çok istediklerini zannettiğim entelektüel kültürün içinde yer alacakları konusunda ciddi kuşkular var doğrusu. Sivil özgürlükçülük geleneği, çoğulculuk ve hoşgörü mü? Yok, içinde yer almak istedikleri "gelenek" o değil. Koskoca Voltaire'in ülkesi böylesine zorlanırken, Türkiye'de işimiz haliyle biraz daha zor olabilir. Ama, zorluk da bizi yıldırmamalı. Can Dündar'ın yazdığı gibi: "Yasakçı kaymakamlar, dar kafalı bakanlar, hukuk tanımaz hukukçular gençliğimize, ömrümüze el koydu. Ama çocuklarımızı onların eline bırakmayacağız." ("Türkiye Nereye?", Milliyet, 28 Mayıs 2005)

 

Devamı haftaya...

 

* Yıkılan Berlin Duvarı'nı süsleyen graffitilerden biri.