No.468 - Röfle mi, meç mi?

-
Aa
+
a
a
a

İşgal altındaki Irak'ın devrik diktatörü Saddam Hüseyin'in, ülkesi Irak'ın dışında bir yerde, –muhtemelen Katar Emirliği'ndeki büyük ABD askeri üssünde – tutulduğu hücrede, gündelik hayatına ilişkin "çok özel" fotoğraflar, İngilizlerin düşük standartları ile maruf "tabloid" gazetelerinden birinde yayımlandı. Gene o düşük standartlı basının pek bayıldığı kelime oyunlarından biri ile, "Zalim, Don Paça" manşeti ile verilen "sızdırma haber"de Saddam, üstünde sadece bir don olduğu halde, pantolonunu katlarken ya da bornozla çamaşırlarını çitilerken, uyurken vs. görünüyordu.

 

Türkiye'de hem o İngiliz tabloidlere özenen, fakat aynı zamanda asla onlar gibi olmamaya özen gösterdiğini her fırsatta vurgulayan gazetelerden bazıları, bunu kendileri – zannımca biraz da hasetle – haberleştirirken, ABD'nin fotoğrafın yayınına tepki gösterdiğini ve gazetenin Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal etmiş olabileceğini söylediklerini yazıyorlardı. Ama bu gazeteler, dünyanın en büyük gücü ABD'nin, "dünyanın en iyi korunan mahpusu"na ilişkin don paça fotoğrafların dünyanın en korunaklı yerinden "tereyağından kıl çeker gibi"sızdırılmasını nasıl önleyemediğini sormuyorlardı. Bunu sormadıkları gibi, ABD'nin Ebu Garib, Guantanamo, Bagram gibi yerlerde artık ayyuka çıkmış ve kimisi fotoğraflarla da belgelenmiş işkence ve aşağılama uygulamaları olsun, Felluce ve Kaim gibi Irak kent ve kasabalarında hastane bombalama, hasta ve doktorları tutuklama gibi uluslararası savaş suçları iddiaları konusunda olsun, Cenevre Sözleşmesi'ni de asla gündeme ve akıllarına getirmiyorlardı nedense.

 

Bu gazetelerden bazılarının, mesela Hürriyet'in, aklına gelen şey ise, böyle çok tuhaf bir "olay"dan dahi bir milli gurur vesilesi çıkartmak oldu: "Hücredeki Saddam" patlangacıyla iktibas ettiği fotoğrafın yanına "İmralı'daki Öcalan" patlangacıyla, hücresinde kitap okuyan, çıplak ayaklı bir Öcalan fotoğrafı koyan gazete, "Meğer Apo Kral Gibiymiş" başlıklı yazıda, Amerikalıların yaptığını Türkiye'nin yapmadığını söylüyor, "teroristin çok özel anlarına ait fotoğraflarını, Saddam'a yapıldığı gibi, asla çekip yayımlatmadı" diyor, ayrıca Saddam'ın hücresi ile Öcalan'ınki arasında ikincinin lehine tam 9 metrekarelik bir fark olduğunu ortaya koyuyordu. İşin ilginç yanı, hücrede muamele kıyaslamasının yer aldığı sayfanın altında bir köşeye, "Coni'nin yeni işkence belgeleri" başlığı ile yerleştirilen bir işkence haberi vardı: Afganistan'daki Bagram Amerikan üssünde iki Afgan tutuklunun 2002 yılında "Amerikan askerlerinin korkunç işkenceleri sonucu öldüğü"nü bildiren haber, hüzünlü bir dekupe fotoğraf eşliğinde verilmişti: "İşkencede ölen Dilaver'in babası Asaldin, torunu Bibi Raşide (3) ile avunuyor." (Hürriyet, 21 Mayıs 2005, s. 1, 19)

 

İngiliz tabloid gazetesinin bu tuhaf  "fotoğraf-haber"inden iktibas edilerek Türkiye'deyapılan tuhaf "fotoğraf-haber"lerde tuhaf bir ayrıntı daha var: Suikastten veya intihardan korumak amacıyla, 24 saat boyunca tuvalette bile yakından izlenen ve başka tutuklularla görüşmesine izin verilmeyen Saddam Hüseyin'in "sürdürmesine izin verilen birkaç lüksünden biri, saçlarını siyaha boyamak" imiş. İngiliz ve Türk gazeteleri, bu inanılması güç ayrıntıyı, dünyanın en olağan şeyi kabul ettiklerine göre, günümüz şirket küreselleşmesini en iyi anlatan "imaj her şeydir" sloganını devrik diktatörle birlikte tamamen benimsemiş, içselleştirmiş olmalılar.

 

Ne var ki, Saddam Hüseyin'in hücredeki donlu fotoğraflarıyla ilgili haberlerde bazı konuların açıklığa kavuşturulmamış olduğu görülüyor: Gökten üç soru düştü: Biri, hukukçulara: Saddam'a tanınan saç boyatma "lüks"ü, başka tutuklulara da tanınıyor mu? İkincisi, modacılara: Zaman zaman, devrik diktatöre lepiska sarı saç ya da en azından hafif bir "röfle" düşünülemez mi? Üçüncüsü reklamcılara: Saddam Hüseyin'in fotoğrafları gazetelerde ve televizyonda yayınlanırken, altta şöyle bir yazıcık da geçemez mi yani: "Bay Saddam'ın saçı, ... şirketi tarafından tasarlanmıştır" diye?

 

Not: Üçüncü konu için, son zamanlarda yaptığı "soft look" saçlarla ABD 'first lady'si Laura'ya yepyeni bir "aura" katan Türk girişimi Toka Kuaför'ün mahir yaratıcılarına danışılabilir.

 

Devamı haftaya...

 

* 21 Mart 2003 tarihinde BBC World, canlı yayında, Başkan Bush'u, ABD'nin Irak'a savaş açtığını dünyaya ilan etmeden hemen önce, yanlışlıkla saçı taranırken görüntülemişti. Sonradan bu yanlışlık için BBC, Beyaz Saray'dan özür diledi.