No.462 - Bahar Ayini

-
Aa
+
a
a
a

İlkbahara da tıpkı yeni yıla girdiğimiz gibi girdik: Şiddet, gerilim, kargaşa ve kaygı karışımı bir kokteylle...

 

Irak'ta işgal karşıtı barışçı gösteriler yapıldı. Bağdat'ta Firdevs Meydanı'nda yapılan dev gösteride Şii liderlerden Sadr'ın şu sözleri okundu: "Irak'ta işgal sona ermeden, ne barış, ne güvenlik olacaktır. Diyorsunuz ki, Amerika daha güvenli hale geldi. Mümkündür; ancak, dünyanın geri kalanı daha tehlikeli oldu!" (Hürriyet, 10 Nisan 2005)

 

Bu sözlerde haklılık payı çok. Bölgedeki –ve dünyadaki– gidişatın tehlikesi konusunda görüş bildirenler, sadece "radikal Şii liderler" değil. Aksine, gerek ciddi analizcilerin, gerekse konu üzerinde biraz düşünen akl-ı selim sahibi herhangi bir insanın aykırı bir görüş dile getirdiğine rastlamamız çok zor. Örneğin, ABD'nin önde gelen uluslararası hukuk bilginlerinden Richard Falk, yeni yayımlanan kitabında şu genel tespiti yapıyor: "2005'in siyasi gerçekleri, özellikle Ortadoğu'nun geleceği açısından, küresel ufukta bir dizi rahatsızlık uyandırıcı siyasi sıkıntıya işaret ediyor. Irak'ta devam eden Amerikan işgali, her gün yaşanan şiddet olaylarının kalıcılaşmasına neden olacak ve bölgenin bağrında hem emperyal bir mevcudiyet hem de dış kaynaklı bir kargaşa duygusu yaratacak gibi görünmektedir." (R. Falk, Dünya Düzeni Nereye?, Türkçe Basıma Önsöz, Metis, 2005, s.9)

 

 Irak'ta herkesin öncelikle dile getirdiği "normale dönüş" yolundaki büyük özlemin gerçekleşeceği son derece kuşkulu. ABD'nin, ayak diredikten sonra kabul etmek zorunda kaldığı, şimdi de altını oymaya çalıştığı seçimden sonra anayasal bir "normalleşme süreci" ufukta görünmüyor.
 Firdevs Meydanı, Bağdat, 9 Nisan 2003 

 

Dürüst gazeteciler, dünya televizyonlarındaki cesaret verici görüntülerle yerdeki inatçı ve kanlı gerçeğin hayli farklı olduğu söylüyorlar (bkz.: Mark Danner, "Iraq: The Real Election", New York Review of Books/Tomdispatch.com) ve Irak'ta ABD'nin Kürtleri Müslümanlara, Şiileri Sünnilere, hizipleri hiziplere karşı kışkırtması sonunda daha çok kargaşa çıkması, hatta iç savaş olasılığından söz ediyorlar. (bkz.: Anthony Arnove, "Talk to Brooklyn Parents for Peace", Znet.org, 8 Nisan 2005)

 

Lübnan'da durum bıçak sırtı: Kanlı bir iç savaşın canlanması her an için mümkün (Fisk)... İran'a tehditler gırla ve askeri saldırı ihtimali yüksek görünüyor (Ritter)... İsrail-Filistin sorununun, Filistinlilerin bağımsız ve egemen bir devlete kavuşmalarına dayanan "hakiki barış" yolundaki çözümü pek mümkün görünmüyor. (bkz.: Falk, agy, s. 10)

 

Ortadoğu dışında Çin-Japon gerginliğinin hızlı tırmanışı, Latin Amerika'da Meksika'nın solcu Başkan adayını engelleme süreci ile ülkenin hızlı bir krize kayması, doların düşüşünün ve petrol fiyatlarının yükselişinin sonucunda dünya ekonomisinin tehlikeli noktaya hızla kayması, Türkiye'de sivil toplum ve sendika temsilcilerinin, doktorların, yazarların, sanatçıların, kışkırtmalar sonucu ülkenin hızla çatışma ortamına sürüklendiği yolundaki kaygılarını, can havliyle dile getirdikleri bildiride ortaya konan tablo...

 

Falk, tehlikeli bölgesel ve küresel ortamda, mevcut Türkiye yönetimi için şunları öngörüyor: "Türkiye işte böyle bir zeminde kendi geleceğini belirlemek için harekete geçmelidir. Mevcut küresel ortamda engeller kadar fırsatlar da bulunmaktadır. Türkiye hükumeti açısından ABD ve Avrupa'ya eşit mesafede bir diplomasi benimsemeyi düşünmek cazip olacak, bu da sonunda ülkedeki tüm yabancı askeri üslerin kademe kademe kapatılmasını içerebilecektir. Bu tür gelişmeler olmadan önce Türkiye'deki 'derin devletin' de ikna edilmesi gerekeceği açıktır. Bundan çok daha beklenmedik şeylerin gerçekleştiği vakidir. Türkiye'nin yapacağı bu tür hamlelerin Türkiye/AB müzakerelerinde daha olumlu bir atmosfer yarattığı görülürse, bu adımların pek radikal sayılmaması bile mümkün olabilir. Dünya düzeninin geleceği kesinlikle belirsizdir, fakat dış hatları halkların mücadelesi ile liderlerin cesareti ve yaratıcılığı tarafından biçimlendirileceğinden, tartışmaya girmek ve bunu kararlılık ve eylemle sürdürmek için her türlü gerekçe mevcuttur. Yalnızca böylesi bir mücadeleden sonra en iyisini umut etmek mümkün olacaktır!" (agk.: s. 11-12)

 

Bir öneri: Bahara yeni bir giriş yapalım. Başta yudumladığımız keskin kokteyle birer ölçü mücadele, cesaret, yaratıcılık ve umut ekleyelim. Böylece, onu baş döndürücü bir iksir haline getirebilir, asıl bahar ayinini işte öyle yapabiliriz belki.

 

Devamı haftaya...