No.455 - Derin Barış

-
Aa
+
a
a
a

"Birlikte yapacağımız çalışma daha yeni başlıyor. Kendi dönemimizde, elimizde tarihi bir fırsat var: Özgürlükten yana, dolayısıyla da barışı derinleştirip yayacak kuvvet dengesini biçimlendirme fırsatı."

 

Condoleeza Rice, ABD Dışişleri Bakanı olduktan sonra yaptığı ilk 'önemli' konuşmada, Avrupalılara ve aslında bütün dünyaya, Bush'un ikinci döneminin "derin barış" doktrinini işte bu sözlerle açıklıyordu. (BBC, 10 Şubat 2005)

 

Irak'a karşı girişilen derin barış operasyonu, bugüne kadar yapılan en sağlam uluslararası araştırmaya göre, çoğu şiddet yoluyla olmak üzere en az yüz bin sivilin ölümünü getirdi; barışın derinleşip genişlemesi sonucu akut beslenme yetersizliği içinde olan Iraklı çocukların sayısı iki katına çıktı ve yeryüzünün muhtemelen en yoksul ülkesi olan Burundi'nin seviyesine (Haiti ve Uganda seviyelerinin de altına) indi; Felluce kenti yerle bir edildi ve uluslararası savaş suçu işlenerek, kentte ilk hedef Felluce Hastanesi'nin doktorları ve hastaları oldu; Irak ülkesi dünya teroristlerinin eğitim ve talim merkezlerinden biri olmaya doğru emin adımlarla ilerledi; seçimi izleyen ilk hafta içinde 100'den fazla insan öldürüldü...

 

* * *

Özgürlük ve barışın genişletilip derinleştirilmesi fikri, elbette daha gerilere, gidiyor. Derin barış fikrinden dünyanın epey ürktüğü, beş yıl önce çok saygın bir dergide çok saygın bir siyaset bilimcininin kalemi ile şöyle tespit edilmişti:

 

"Dünyanın çoğunluğu Amerika Birleşik Devletleri'ni bir haydut devlet olarak görüyor, ve onu kendi varlıklarına yöneltilmiş en büyük tehdit olarak algılıyor."

 

Bu sözler, "Medeniyetler Çatışması" tezi ile çok iyi tanınan, ünlü Harvard Profesörü Samuel Huntington'ın, ABD'nin resmi Dış İlişkiler Konseyi'nin dergisi Foreign Affairs'de yayımlanmış bir makalesinden. (Zikreden, Noam Chomsky; Santa Fe'de yaptığı konuşma, Democracy Now, 9 Şubat 2005)

 

Beş yıl önce, milenyumun başında edilen bu önemli kelamdan sonra köprülerin altından epey su aktığı da bir gerçek. Chomsky'nin Santa Fe konuşmasında belirttiği gibi,  şimdi artık ABD'yi kendi varlıklarına yönelik en büyük tehdit ve bir haydut devlet olarak gören sadece dünyanın çoğu değil, neredeyse tamamı.

 

Büyük ölçüde Condi Rice gibi müthiş "derin barış" savaşçılarından oluşan Bush yönetimi, ABD'yi dünyanın en çok korkulan ve nefret edilen ülkesi haline getirdi. Bunun için herhangi bir kamuoyu yoklamasına bakmak yeter.

 

ABD'nin önde gelen strateji analistlerinden John Steinbrenner ile Nancy Gallagher, 2004 yazında ABD'nin en saygın kurumlarından Sanat ve Bilimler Akademisi'nin dergisinde yayınladıkları bir makalede, Bush yönetiminin askeri plan ve programları ile saldırganlıklarının, "nihai kıyamet için hatırı sayılır bir risk" getirdiğini yazıyorlar ve ABD'yi "süper kanun kaçağı devlet" diye tanımlıyorlar. (agy)

 

* * *

Eh, ABD'nin ve dünyanın önde gelen bilim insanları, kurulu düzenin saygın şahsiyetleri, nihai bir atom savaşından, nihai bir iklim felaketinden ve yeryüzünün dörtbir yanında yükselen terör dalgasından duydukları ciddi korku ve kaygıları, ciddi dergi ve konferanslarda birbiri ardına dile getiriyorlar. Hani bu insanların hayatları ve eserleri hakkında biraz bilgi sahibi olmasak, hepsine uğursuz birer "felaket tellalı" sıfatını rahatlıkla yakıştırabilirdik pekala. Gelin görün ki, hiçbiri öyle değil. Peki ne oluyor o zaman?

 

Bu sorunun cevabı, ey okur, seninle bizim feraset eksikliğimizde yatıyor. Bunca yıl, derin devletle içiçe yaşamış birer vatandaş olarak, Condi'nin  o tarihî "derin barış" fırsatının ne demek olduğunu ânında kavramış olmamız gerekirdi. Bunu bir türlü algılayamıyor, tarihi ıskalıyorsak, suç onda değil ya!

 

Devamı haftaya...