No.440 - Suçlu belli ve tecrit oluyor...

-
Aa
+
a
a
a

2004 yılının bitişine doğru, insanlık için zafer borazanlarının çaldığı duyuluyor. Sonbaharın en yüreklendirici haberi olarak Rusya hükumeti, Kyoto iklim antlaşmasını, onaylaması için parlamentoya (Duma) gönderdiğini açıklayınca bir övgü korosunun sadası semalara yükseldi. Duma onaylarsa, dünyanın karbon salımlarının yüzde 55’inden sorumlu ülkenin onayı gerçekleşmiş, bu salımların yüzde 25’inden tek başına sorumlu olan ABD’nin çekilmesine ve baltalamasına rağmen Protokol de yürürlüğe girmiş olacak.

 

Övgü korosunun başı olarak AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, bunun iklim değişikliğine karşı verilen uluslarası mücadelede “muazzam bir başarı” olduğunu belirtti. AB Çevre Komisyonu Başkanı daha da ileri giderek bunu “AB’nin zaferi” olarak ilan etti. Yeşillerin çok ses getiren İstanbul toplantısında pozitif tavrı ile ön plana çıkan Almanya Dışişleri Bakanı Fischer da “tarihte ilk kez dünya iklimi ve kaynakların yönetimi konusunda küresel bir sorumluluk doğabileceğini” müjdeliyor, onu Alman ve Fransız çevre bakanlarının sevinç çığlıkları izliyordu.

 

İşin tuhaf tarafı, bütün bu gürültü patırtı, sınaileşmiş ülkelerin toplam karbon salımlarını 2012’ye kadar 1990 seviyelerinin yüzde 5.2 (ABD içinse yüzde 7) altına indirmelerini öngören bir protokolün yürürlüğe girme ihtimali üzerine çıkarılıyor. Yani, en iyi ihtimalle küresel ısınmanın yüzde birini azaltması öngörülen bir antlaşma için. Oysa, bilim bu konuda gayet net: Giderek dengesi bozulan tabiat, insanlıktan, petrol ve kömür tüketimini, çok kısa bir süre içinde yüzde 70 oranında kısmasını talep ediyor. Yani, neredeyse 70 tane Kyoto gerek! Gene de, bir sembolik “ilk adım”, bir “işaret” olarak görülen Protokol için bu kadar vaveyla koparılabiliyor işte, gördüğünüz gibi...

 

İşin çok daha tuhaf tarafı ise, bütün dünyadan gelen bu şamata üzerine ABD’nin hiç vakit geçirmeden yaptığı açıklamada, daha doğrusu meydan okumada, yatıyor: “Kyoto Protokolünü imzalamaya da onaylamaya da niyetimiz yok,” demiş ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Adam Ereli. “Görüşlerimizi değiştirmiş değiliz... Protokolün karşısındayız ve bu pozisyonumuz aynen sabit.” (AFP, 23 Ekim 2004)

 

* * *

 

Başlangıçta söz değil, iklim vardı. Çağdaş endüstri uygarlığı dediğimiz şeyle biz, yani insanlar, fosil yakıtlarımızla akıl almaz bir hızla atmosferde karbon diyoksit birikimi yarattık. Bu “sera gazları”, tarih boyunca uzaya geri yansıyan sıcaklığı akıl almaz ölçülerde atmosferin içine hapsetti. Böylelikle, en az son 10 bin yıl boyunca, bu gezegenin uygarlık için görece uygun halde tuttuğu muazzam sistemleri harekete geçirdik. Enerji için petrol ve kömür yakarak en derin okyanusları ısıttık, 400 bin yıllık karbon çevrimini tersine çevirdik, korkunç şiddette kaotik hava akımları yarattık, mevsimlerin zamanını değiştirdik. Giderek azalan tehlikeli bir istikrar marjında yaşamaya çalışıyoruz.

 

Ve, çevremizde olup bitenler, kimi “şüpheciler”in söylediğinin aksine, bilgisayar modellerinin çıktıları ya da doğanın kendiliğinden gelen ve giderek şiddetlenen kendi iklim olayları değil, ey okur -- bizzat senin şu satırları okurken meydana gelmekte olan belgelenmiş fiziksel değişiklikler! Kısacası, dünyanın iklimi hızla kontrolden çıkma tehlikesiyle yüzyüze. Yani, iklim krizi basit bir çevre meselesi değil; onun çok ötesinde birşey: Bir uygarlık krizi.

 

İnsan türünün ve diğer birçok türün geleceğini büyük bir tehlikeye atan bu krizden kârlı çıkacak bir grup da var ama: Dünyanın iklim bilimcilerinin, birçok hükumetin aksine, ExxonMobil gibi dev ABD fosil yakıt şirketleri, karbon salımlarından büyük kârlar beklediğini açık açık söylüyor. “Petrol kaynak tabanı muazzam,”diyordu ExxonMobil (Esso) temsilcisi bundan tam bir yıl önce. “Biz de dünya talep artışını 2020’nin iyice ötesine kadar tatmin edeceğiz.” (Reuters, 19 Kasım 2003)

 

ABD’nin olağanüstü güçlü petrol ve kömür şirketleri, muazzam boyutlardaki mali güç ve siyasi nüfuzlarını, her geçen gün biraz daha fazla, kendi şirketlerinin kısa vadeli çıkarları uğruna kullandılar, ölümcül enerji diyetimizi değiştirmek için tüm çabaları engellediler ve kendi çocuklarının geleceğini dahi bu çıkarlara feda ettiler. Onların bu tüyler ürpertici inkâr ve geciktirme çabaları, artık, Pulitzer ödüllü yazar Ross Gelbspan’in ifadesiyle “insanlığa karşı suç” statüsüne girmektedir. (Boiling Point, Basic Books, New York, 2004, s.13)

 

Ve şimdi, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün üç gün önceki küstah açıklamasıyla birlikte, bir başka nokta da ölümcül bir kesinlik kazanıyor maalesef: Fosil yakıt lobisi, muazzam mali kaynaklarının yanı sıra, yeryüzünün en güçlü siyasi kurumunun, yani George W. Bush’un Beyaz Saray’ının tam ve mutlak desteğini de arkasına almış durumda.

 

Herşey ortada: düşman belli ve gitgide tecrit oluyor.

 

Hadi bakalım, hepimize kolay gelsin.

 

Devamı haftaya...