No.438 - Bozuk Plak

-
Aa
+
a
a
a

Geçen hafta, komşumuz Irak’ın istila, işgal ve yerlebir edilmesi için tek bir sebep olmadığı açıklandı. Hepimiz çok şaşırdık ve müthiş ferahladık.

 

ABD silah denetçilerinin uzman kuruluşu olan Irak Araştırma Grubu, 1000 küsur sayfalık devasa rapor yayınladı. (CIA internet sitesinden biraz sabırla kolaylıkla “indirilebiliyor”!) Doğal olarak ABD görüşlerini yansıtan bu raporda, Saddam Hüseyin diktatörlüğünün elinde insanları boğan ve yakan dehşetengiz kimyasal gazlar, insanları mahveden korkunç mikroplar ya da tüm canlıları kasıp kavuran atom bombaları, roketler vb. bulunduğuna dair tek bir kanıt bulunamadığını belirtiliyor. Irak’ın elinde 1991’den beri hiç kitle imha silahı yokmuş meğer -- bir tane bile!

 

Irak’ın böylesi silahlar yapmak için plan ve programları da yokmuş meğer -- bir tane bile! Boşuna telaş etmişiz.

 

Tabii, bu muazzam haberi dünyanın her tarafında gazetelerin devasa manşetlerle çarşaf çarşaf vermesi, televizyonların ekranlarını dramatik müzikler eşliğinde bununla doldurması beklenirdi. Bunca telaş ve korkunun ardından bunu beklemek hepimizin hakkıydı, sanırım. Ama, öyle olmadı. Genel tepkimiz şöyle özetlenebilir: “Eh, ne yapalım. Biz de biliyorduk silah milah olmadığını; ama Saddam da zaten kötü niyetliydi... Şimdi gene ‘biz dememiş miydik,’ diye sızlansak bozuk plak gibi, herkesi büsbütün sıkacağız. Olan oldu. İyisi mi, biz şimdi önümüze bakalım...”

 

Ama bakınız: 2003 Mayısı ile Eylül 2004 sonu arasında savaş ve suçtan doğan şiddetten 31 binden fazla Iraklı masum sivil öldürüldü; muvazzaflarla birlikte ölen Iraklıların sayısı 55 bini aştı; 750’den fazla polis katledildi; hayatını kaybeden çevirmenlerin sayısı 50’yi, gazetecilerin sayısı 30’u geçti; 150 dolayında insan kaçırıldı ve bunların üçte ikisi ya vahşice öldürdü ya da “kayıp” hanesine yazıldı; ölen ABD askerlerinin sayısı 1100’e yaklaştı, yaralananların sayısı ise 7000’i aştı; işgale ortak ülkelerin hepsinde asker kayıpları görüldü; işgale katılmayan ülkeler arasında Irak’ta en çok vatandaşını kaybeden ülke Türkiye oldu; her dört Iraklı’dan 1’i ele güne muhtaç, ‘avuç açar’ hale geldi; kronik beslenme yetersizliği, çocuk ölümleri aldı yürüdü; sadece bomba ve mayınlardan her ay 1000 Iraklı çocuğun öldüğü ya da – ruhlarını bilemeyiz ama – bedenlerinin onulmaz şekilde örselendiği ortaya çıktı; ülkenin kimi bölgelerinde hepatit salgınları ve başka hastalıklar başgösterdi; çevre tahribatı bir doğa yıkımına dönmeye başladı; tüketilmiş uranyum mermilerinden yayılan radyasyon yüzünden ABD ve İngiliz askerlerine kimi kent ve kasabalarda dolaşmama uyarıları yayımlandı; insanlığın en eski medeniyetlerinin mirası hunharca yağmalandı ve talan edildi; ülkenin her yanında petrol boru hatları sayısız saldırı ve sabotaja uğradı...

 

(Bkz.: Iraq Index, Iraq Body Count, Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Kızılhaç, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Sınır Tanımayan Doktorlar vb. kuruluşların internet siteleri...)

 

* * *

Olanların minicik bir özeti böyle işte ey okur. Ve, bu rapor gazetelerin bırakın manşetleri, birinci sayfalarında dahi görülmez, bu kepazelik “olan oldu” diye geçiştirilirse, Jonathan Freedland’ın The Guardian’da yazdığı gibi (8 Ekim 2004), bakın neler olacak: Birincisi, bundan böyle, komşularına tehdit oluşturmayan ülkelere karşı bile, sadece niyet üzerine “önleyici savaş” açılmasında hiçbir sakınca görülmeyecek. İkincisi, zaten paçavraya çevrilmiş uluslararası hukukun lafzı ve anlamı tamamen ortadan kalkacak, güçlü devletlerden canı isteyen vurup geçecek... Ve, üçüncüsü, güçlü devletlerin demokrasileri üstüne korkunç bir tehlikenin gölgesi çökecek: Başkanlar ya da Başbakanlar, ölüm-kalım meselelerinde tüm halklarını ve yasama organlarını alenen kandıracaklar ve bunun karşılığında hiçbir bedel ödemeyecekler... Yok, “olan oldu” demeyi midemiz kaldırmayacak galiba: İyisi mi, önümüze filan bakmayalım da, takılmış bozuk plak gibi cızırdamaya devam edelim biz...

 

Devamı haftaya...