No.437 - 'Şeker de yesinler...'

-
Aa
+
a
a
a

Geçen ayın son günü, Bağdat’ın El Emel mahallesinde bir tören vardı. Savaş ve şiddetten harap olan kentte, ihtiyaç olduğu belirtilen bir su arıtma tesisinin şenlikli açılış töreni. Normalde “egemen” geçici Irak hükumetinin günlük görevleri arasında yer alması gereken, patırtısız gürültüsüz ve elbette törensiz yapılması beklenen bir açılış. Nedense, ABD işgal kuvvetleri askerleri, kasaba belediye tellalları gibi hoparlörlerle mahalle sakinlerine bağıra çağıra çağrıda bulunmuşlar. Askerler bununla da yetinmeyip,  mahallenin çocuklarına törene katılırlarsa kendilerine bonbon dağıtılacağını da ilan etmişler. Etrafta bol bol bulunan çocuklar bu tatlı çağrıya yoğun ilgi göstermişler, çünkü uzun bir tatilin son günündeymişler...

 

Bu absürd açılış töreni dünyada yılın en en büyük trajedilerinden biriyle sonuçlandı. Art arda patlayan bir dizi bombadan saçılan şarapneller, davete icabet eden çocukların 35’ini paramparça ederek öldürdü. 130’un üstünde insan yaralandı. Dehşet ve panik yaşandı. Durum o kadar acayipti ki, yılların BBC’si “gelen haberlerden, ölenlerin çocuk mu yoksa asker mi olduğu anlaşılamadı” şeklinde inanılmaz bir cümle kullanarak dünya habercilik tarihine yepyeni bir terminolojik katkıda bulunuyordu. (Hoş, BBC’nin en büyük patronlarından, program denetleme kurulu üyesi olan ve geçen yıl silah denetçisi Kelly’nin intiharı ile sonuçlanan skandalde önemli bulunan bir hanımın aynı zamanda Irak’ta ABD ordusuna Humvee araçları ve Black Hawk helikopterleri satan Qinetic şirketinin baş yöneticisi olduğu ve bu işgalden muazzam kişisel kâr ettiği ortaya çıkınca, böylesi bir haber dilini eleştirecek takat kimde kalır ki?) (The Observer, 2 Ekim 2004)

 

Irak’ın bombardıman ve işgalinin başlamasından bu yana, bir seferinde en yüksek çocuk ölümü sayısına böyle bir “tören”le ulaşıldı işte. Aynı gün, Felluce’de terorist avındaki Amerikan askerlerinin araçlarına açtığı ateşten dolayı ölen altı kişiden dördü de çocuktu. Bir günde 39 ölü çocuk!

 

“Bu trajediden Amerikalıları sorumlu tutuyorum,” diyor Abdül Hadi El Bedri, mahalle camiinin imamı, Cuma namazında hıçkırıklara boğulmuş halde. “Çocuklarımızı insan kalkanı olarak kullanıyorlar. Çocukları tehlikeden uzak tutmalıydılar.” İmam El Bedri’nin çocuğu, babasının Amerikan askerlerinden uzak durması yolundaki uyarılarını kulak ardı etmiş (çocuk işte!) ve şeker peşinde giderken bir bacağı kopmuş...  “Birinci teroristler Amerikalılar. Bu saldırıları yapanlar da ikinci teroristler,” diyen imam yalnız değil. Çocukları ölen ve yaralanan ailelerin hemen hepsi aynı fikirde: Gündelik intihar bombardımanlarından,

Zeynep Hamid Teriş: Bir ABD bombardımanında bacakları kopan ve 17 aile ferdini kaybeden Iraklı küçük kız, savaş karşıtı gösterilere katılmayı ihmal etmiyor. (AP)

insan kaçırmalardan, iki ateş arasında kalmalardan ve her tarafta yükselen şiddetten illallah demiş olan bütün Iraklı siviller aynı şeyi düşünüyor: 17 ay önce ABD ülkelerini istila etmemiş olsaydı, hepsinin çocukları hayatta ve sağlam olacaktı şimdi. (AP, 2 Ekim 2004)

 

AP ajansının haberlerine Reuters’in yeni bir fotoğrafını ekleyelim isterseniz: Kurna kentinden elde edilmiş bir görüntüde, yaşları 8-9 civarındaki Iraklı iki çocuk, ayakları çıplak, yere çömelmiş duruyor. Irak güvenlik görevlileri tarafından, fidye çetesine mensup olduklarına dair şüphe üzerine tutuklandıktan sonra, kalın siyah bir bantla gözleri bağlanmış. Niye? Herhalde, etraflarındaki gerçek dünyayı görmesinler diye...

 

"13 yaşındaki kızım çok durgun. 8 yaşındaki ikizlerim okuma yazmayı unuttu... Eşimin kaçırıldığını önceden haber verselerdi, çocuklarıma televizyon seyrettirmezdim..." Geçen ay Irak’ta öldürülen ve katli televizyonda gösterilen Türk işçi Murat Yücel’in eşi Leyla Hanım da, ABD işgalinin kendi çocukları üzerindeki “yan etkisi”ni böyle anlatıyordu. (Cumhuriyet, 23 Eylül 2004)

 

Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Odası Mardin Şube Başkanı Ali Baraj, Irak’taki durumla ilgili bir basın toplantısı düzenlemiş ve bu “yan etki” konusunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için tüyler ürpertici şeyler söylemiş: “Türkiye olarak savaşta değiliz ama şoförlerimiz hep savaşın içinde. Her gün 1-2 şoförün cenazesi geliyor. Öldürülen şoför sayısı 150’yi buldu... Irak’tan gelen bir arkadaşımızın ifadesine göre, Musul’da 35 Türk şoförüne ait cesetler morgda duruyor... Evlatlarından haber alamayan aileler gidip Musul Hastanesi’nin morgundaki çocuklarını teşhis etsinler.” (Vatan, 3 Ekim 2004)

 

Hem hükumet yetkililerinin ifadesine, hem de Iraq Index gibi bağımsız uluslararası kuruluşların raporlarına göre, işgal güçleri dışında Irak’ta en çok vatandaşı ölen ülkenin Türkiye olduğu ortaya çıkıyor...

Bu akıl almaz çılgınlığın sorumlusu hakkında çocuklar ne diyor bilinmez, ama Irak’ta şeker peşinde ölenlerden birinin üzerinde ağlayan babasının söyledikleri düşündürücü: “Herhangi bir tarafı suçlamak, oğlumu geri getirmez. Anlaşılan, bu ülkeye demokrasi gelmeden önce 25 milyonluk nüfusun hepsinin ölmesi gerekiyor.” (AP)

Devamı Haftaya...