No.413 - Bir kesif sis

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

 

Şu satırların kaleme alındığı akşam saatlerinde komşumuz Irak’taki “manzara-i umumiye” hakkında bir kanıya varmak çok zor: Tek yapabileceğimiz, şu sıralarda elimize ulaşan yazı parçalarını birleştirmeye çalışmak: Bağdat merkezli “Occupation Watch” (işgal gözleme) adını taşıyan kuruluşun başkanı bayan İman Hammas’ın, Japonya’da oturan gazeteci Asai Kenji aracılığıyla yolladığı elektronik mektup şöyle:

 

“Irak’ta şehirler kuşatılıyor, füze ve tanklarla bombalanıyor. Sadr, Kufe, Adamiye, Felluce, Şule ve diğerleri… Siviller öldürülüyor. Felluce’ye giden otoyol kapatıldı. Oradan gelen haberlere göre sokaklarda cesetler yatıyor, cankurtaran yok, su yok, elektrik yok. Gazeteciler kente alınmıyor, kameralar kırılıyor. Bu böyle günlerce sürecek diyorlar. Lütfen yardım edin. İman.”

 

Sivil toplum kuruluşlarının gönderdiği imdat çağrıları elbette yeterli olamaz. Hemen belli başlı haber ajanslarına bir göz atalım o zaman:

 

“Kuşatılmış Felluce’de ve Sünni üçgeninde ağır çarpışmalar: 1,200 ABD deniz piyadesinin kuşattığı şehrin dış mahallelerinde şiddetli çarpışmalar olduğu haberleri geliyor. Görgü tanıkları patlamaların ve silâh seslerinin caddelerde yankılandığını anlatıyor…"

 

Dünyanın en saygın haber ajanslarından biri olan BBC’nin ‘…haberleri geliyor’ diye ‘kulaktan dolma’ anlattığı hikâye bizi kesmediyse, hemen başka bir uluslararası kaynağa, Reuters’e yönelelim:

 

“Radikal din adamı Sadr’ın kendi web sitesinden aldığımız habere göre, … genel grev çağrısında bulunan Sadr, koalisyonun askerlerini kalabalık halk kitlelerinin bulunduğu yerlerden çekmesini istedi…Şiiler sonuna kadar direneceklerini ilân ederken muharebeler patlak veriyor… Şii bölgelerindeki çarpışmalar, Irak’ı sakinleştirmek isteyen işgalci güçler için yeni bir cephe açılmış olduğu anlamına geliyor.”

Uluslararası haber kaynağı CNN’in, bir din adamının web mekânından okuduğu ‘gözden duyma’ haberlerle yaptığı yorumda şiddetli muharebelerle ortalığın sâkinleştirileceği yolundaki haberi bizi sâkinleştirmeye yetmedi diyorsanız, o zaman uluslararası uzmanların gözüne başvuralım. BM eski silâh denetçisi olan ve Irak’ı neredeyse karış karış bilen eski İsveç Dışişleri Bakanı Hans Blix diyor ki:

“Irak ABD öncülüğündeki istiladan sonra şimdi, Saddam Hüseyin döneminden daha kötü durumda… Çünkü, savaşta ölüp giden ve savaşın ortaya çıkardığı terör yüzünden ölüp gitmekte olan pek çok insan, negatiflerin daha ağır bastığının kanıtıdır.” (Jyllands Posten, 6 Nisan 2004/Commondreams.org)

Komşumuzdaki savaş, barış ve demokrasi yerine terör mü yarattı? Hoppala! Böyle diyorsanız, en iyisi, bir türlü idrak edemediğimiz bu acayip manzarayı, insanlık manzarasını epey önceden tecrübeli gözleriyle tarassut etmiş kıdemli Ortadoğu muhabiri ve yazar Robert Fisk’in, daha erken saatlerde yazdığı bir haber-makaleden çıkarmaya çalışmak:

“Sadr şehrinde gece boyunca süren silâhlı çarpışmalar 40 Iraklının ve en az sekiz Amerikalı’nın hayatına mal oldu, ama dün bu kentin kanalizasyonlarla ıslanmış sokaklarda insanlar, 1200 Amerikan deniz piyadesi tarafından sarılmış Felluce halkının yazdığını ileri sürdükleri el ilânları dağıtıyorlardı ve bu yapraklarda, ‘Ey kardeşler,’ yazıyordu. ‘Yürüttüğünüz mücedelede sizleri destekliyoruz.’ Eğer bu el ilânları sahiciyse, ABD’nin Genel Valisi Paul Bremer’i  Washington’un Irak’tan nasıl çekilip çıkarılabileceği konusunda kara kara düşündürmeye yeterdi. Britanyalılar 1920'de Sünnileri de Şiileri de ortak düşman haline getirmeyi üç yılda başarmışlardı. Amerikalılarsa, bu işi bir yıldan az bir zamanda başarıyorlar…

“Anarşi, daha ilk günlerinden beri  bizim [Anglo-Amerikan güçleri kastediyor] işgalimizin önşartlarından biriydi. Yani, yağmacıların ve kundakçıların Irak’ın altyapısını ve tarihini yerle bir etmesine izin verdiğimiz o ilk günlerden beri. Ama, o kanunsuzluk ortamı şimdi hortlayıp bizim üstümüze geliyor. Şimdi Irak’ta anarşinin ta içine çekilen, biziz. Ortak bir dili, ortak bir dini, ortak bir kültürü paylaşmadığımız bir halkın arasında.” (Robert Fisk, “Iraq on the Brink of Anarchy/ Anarşinin Eşiğindeki Irak”, The Independent, 6 Nisan 2004)

Komşu Irak’ta işgal’den sonra da yangın büsbütün körüklenerek devam ediyor. Bu korkunç yangında elbette öncelikle Iraklılar, Sünnisiyle, Şiisiyle, Kürdüyle, Türkmeniyle, Asurisiyle, Keldanisiyle tümen tümen ölüyor, ama Amerikan asker ve sivilleri, Britanyalılar, İtalyanlar, İspanyollar, Bulgarlar, Ukraynalılar, Taylandlılar, Japonlar, Danimarkalılar, Salvadorlular, Kostarikalılar, Estonyalılar ve Polonyalılar ve başka milletlerden bir yığın insan da ölüyor, sakat kalıyor, aklını yitiriyor… Gittikçe daha az sayıda güvenilir habere ulaşabildiğimiz bir tuhaf “dûd-u muannit” içinde, gittikçe kesifleşen bir inatçı sis perdesi altında kan gövdeyi götürüyor yani, her yer kan ve ateş içinde kalıyor… Ve biz birşey göremiyoruz, duyamıyoruz, işitemiyoruz…

1 Mart 2003 tarihinde TBMM’de yapılan “tezkere oylaması”nı hatırlıyor musun, ey okur?

Başka sorum yok.

Devamı haftaya…