No.397 - Parçaları bir araya getirmek

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Berta ile karnındaki beş aylık bebeğinin parçaları Ulus’taki Aşkenaz Musevi mezarlığında toprağa verilmeden önce Berta’nın kocası, bebeğin babası Ahmet’in parçaları, Ulus’tan uzakta, Marmara’nın ortasında bir küçük kara parçasında, Büyükada’da Müslüman mezarlığında gömülmüştü.

Musevi Türkiye vatandaşı Berta, kimlik kartında “Dini: İslam” yazan Türkiye vatandaşı Ahmet ve bir isme ya da kimlik kartına kavuşma şansını ebediyyen yitirmiş olan bebekleri... Hayat, sanat ve edebiyat dünyasının en büyük metafor ustalarını hasetten çatlatabilir.

 

Yıldırım Türker, “paramparça edilmiş bir dünyanın ortasında durmuş, tepemizde patlayan bombanın parçaladıklarına bakıyoruz,” diye yazıyor. (Radikal, 17 Kasım 2003). Paramparça edilmiş bir ayna da diyebilirdi. Aynada kırıklar arasından seçebildiğimiz, bir cinnetten başka birşey değil aslında.  

Tecrübeli uluslararası muhabir Robert Fisk, 11 Eylül’ün ikinci yıldönmünde bunu şöyle öngörüyordu: Amerika’nın düşmanları korkunç bir katiller çetesiydi... Ama, onların (Saddam Hüseyin, Molla Ömer...) yokluğunda da biz şakilik, ırz düşmanlığı, adam kaçırma, gerilla savaşı ve anarşi yarattık. Hepsini de 11 Eylül ölüleri adına yaptık bunların. Ortadoğu’nun geleceği – ki 11 Eylül saldırısı kısmen bununla ilgiliydi, bunu söylememize izin verilmese bile – hiçbir zaman şimdiki kadar karanlık ve kanlı olmadı. ABD ve Britanya, kendi kurdukları bir savaş kapanına düşmüş durumda. Kendi korkunç açmazlarından elbette sorumlular, ama ayrıca binlerce masum insanın [...] hayatlarını kaybetmesinden de sorumlular.

 

‘Terör’e gelince: Düşmanlarımız, Irak’ta ordularımızı ve Bağdat’la Afganistan’daki, hatta Pakistan’daki sözde müttefiklerimizi kuşatmaktalar. Ve biz, bütün bunları 11 Eylül’de ölenler adına yaptık... İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yanaböyle bir cinnet görülmemiştir. Üstelik daha yeni başlıyor.

(The Independent, 11 Eylül 2003, vurgular bizim.)

 

Tecrübeli siyaset adamı ve siyaset bilimci Brzezinski, Sinagog saldırılarının gerçekleştirildiği gün yayımlanan yazısında, bu cinneti daha bilimsel bir terimle karşılamayı tercih ediyor: Paranoya. ABD’nin korku ve anksiyete üzerine kurulu [“körlük”] politikası ile daha nereye kadar gidilebileceğini soruyor kaygıyla ve ekliyor: “Terorizm insanları öldürmek için kullanılan bir tekniktir. Bu, düşman olamaz... Sormamız gereken, düşmanın kim olduğu ve onu bize karşı eyleme geçiren şeyin ne olduğu. Filistin terörü reddedilmeli ve mahkûm edilmeli, evet. Fakat bu, gittikçe zalimleşen bir baskıya, sömürgeye benzer yerleşimlere ve yeni bir sedde destek verme politikasına dönüştürülmemeli. Burada güme gitmesi sözkonusu olan, demokratik bir ülke olan İsrail’in kaderidir.” (International Herald Tribune, 15 Kasım 2003).

 

Sinagog terör ve vahşetinin ertesi günü yayımlanan yazısında gazeteci Osman Ulagay da, olanca netlikte koyuyordu meseleyi: “ABD’de Bush yönetiminin 11 Eylül sonrasında teröre karşı savaş ilan ederken, İslam dünyasındaki tepki birikimini tamamen gözardı etmesi ve İsrail Başbakanı Şaron’un Filistin direnişini ezerek yok etme birikimini tamamen gözardı etmesi, şiddetin daha fazla şiddeti doğurduğu ortamı yaratmış bulunuyor.” (Milliyet, 17 Kasım 2003)

 

Bunlara, Şahin Alpay’ın tespitini de ekleyecek olursak, başka söze de gerek kalmayacaktır herhalde. Siyaset bilimci ve gazeteci Alpay, çok yakın geçmişte bu cinnet yolcularına karşı “öteki İsrail”in isyan ve öfkesini dile getiren bir isimler listesini döktüğü yazısında cinayetlerin anlamını şöyle ortaya koyuyor: “ABD’de Bush, İsrail’de Şaron’un ‘terörle savaş’ı, terörü bugüne kadar görülmemiş ölçüde azgınlaştırıyor ve yayıyor... Şaron ve izlediği militarist politikalar, dünyanın her yerindeki akıl ve vicdan sahibi herkesi olduğu gibi, akıl ve vicdan sahibi bütün Yahudileri ve bütün İsraillileri de isyana sevk ediyor.” (Zaman, 18 Kasım 2003, vurgular bizim.)

 

Berta’nın, Ahmet’in ve onların isimsiz bebeklerinin parçaları, bizim de parçalarımız. Bu parçalarımızı kâinatın bir yerinde eksiksiz olarak yeniden bir araya getirmek için akılsız ve vicdansız Buşaron’la adamlarına isyan edip onları bir şekilde durdurmak zorundayız. Başka hiçbir seçeneğimiz yok.

 

Devamı haftaya...