No.393 - Velociraptor'un günü

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

“Bir Avuç Varlıklı ile Huzursuz Çoğunluk” başlıklı küçük boyutlu kitabında (“The Prosperous Few and the Restless Many”, 2001) Noam Chomsky, günümüzün en temel gerçekliği sayılabilecek büyük şirket küreselleşmesi olgusunun iki önemli sonucunu özetliyor. Bunlardan birincisi, 3. Dünya modeli denen şeyin endüstrileşmiş zengin ülkelere de yayılması. Yani, eskiden alıştığımız ve bildiğimiz gerçekliğin aksine, küreselleşen dünyada zengin ve “medeni” ülkelerde de tıpkı “bizimki”ler gibi, iki basamaklı bir yapı oluşuyor artık: Korkunç varlıklı ve ayrıcalıklı bir kesimle, büyük sefalet içinde yaşayan “lüzumsuz insanlar” kitlesi “yanyana”.

 

Bu tefrikada küreselleşmenin ikinci önemli sonucuna girmeden, sadece birincisi üzerinde durursak, özellikle ABD’den gelen son haber ve raporlarda, Profesör Chomsky’in bu keskin analizini acımasızca doğrulayan olguların gırla olduğunu söyleyebiliriz pekâlâ. Seçimde sandıkların kaçırılması, sahtekârlık yapılması gibi 3. Dünyada hiç yadırganmayacak olayları, yani Bush’un mahkeme kararı ile “kazandığı” seçimleri, Enron gibi vergi kaçıran, dolandırıcılık yapan dev şirketleri ya da Andersen gibi denetim yerine sahtekârlığa ortak olan sistemin temel taşlarını kasdetmiyoruz.

 

ABD gibi olgun bir demokrasinin, üçüncü dünya askeri diktatörlüklerindeki gibi davranarak kendisini askeri bir devlet haline getirmeye doğru gitmekte olduğunu gösteren işaretlerden bahsediyoruz. (Bkz.: George Monbiot, Cephe Darbesine Geri Dönüş: ABD’de ordu siyasetin göbeğine çekiliyor”, The Guardian, 14 Ekim 2003.) Ya da: Pentagon’un Amerikan asker ailelerine ve gazetelere, Irak’ta çarpışan askerler adına bir yığın sahte mektup göndermesinden bahsediyoruz. (Gannett Haber ajansı’nın araştırmasından nakleden Evrensel, 14 Ekim 2003.) Veya: ABD politika sisteminde sessiz ve derinden gerçekleştirilen bir “devrim”le, ABD seçim sisteminde dürüstlüğü ortadan kaldırılarak, tüm oy verme sisteminin birkaç Cumhuriyetçi ve Büyük Şirketin tartışmasız kontrolüne geçmekte olduğu gerçeğinden bahsediyoruz. (Bkz.: Andrew Gumbel, “Bütün Oylar Başkana Mı?/All The President’s Votes?”, The Independent, 14 Ekim 2003)

 

Türkiye’de hükûmetin Irak’ta “barış ve istikrar”ı korumak üzere oraya tümen boyutunda asker göndermek üzere Meclis’ten yetki alması, ABD’nin bu küreselleşen dünyayı sınırsız askeri güçle hegemonya altına alma yolunda açıkça ilan ettiği, hatta bundan bir yıl önce yeni Ulusal Güvenlik Strateji’sine de resmen dahil ettiği stratejiye uygun düşen bir gelişme. Yeni hegemonya stratejisinin en önemli mimarlarından biri olan Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, aynı zamanda Orta Doğu’yu demokratlaştırma haçlı seferininin de 1 numaralı mimarı. Wolfowitz, Türkiye’nin ABD askerine geçit vermeyen ve Türk askerinin de Irak’a gönderilmesini benimsemeyen Tezkere’nin reddinden sonra hayal kırıklığını çeşitli yerlerde ifade etmiş ve bu arada iki Türk gazetecisini (Birand ve Çandar) çağırıp CNN International’da bunu, milyonlarca seyirci ile beraber onların yüzüne de açıklamıştı: AKP sivil yönetiminin liderliğinden duyduğu hayal kırıklığının yanı sıra, Türk ordusunun bu liderlik görevini yapmamasına kırıldığını söylemişti Wolfie.

 

Şimdi Wolfowitz’in hayal kırıklığına mahal kalmadı. Erdoğan doğuştan liderlik vasfını, Gül de belki doğuştan gelen ikinci adamlık vasfını, biraz gecikmeyle de olsa gösterdi ve TSK da Meclis kararı doğrultusunda Irak’a gireceğini açıkladı. Wolfowitz’in arkasında durduğu Amerikan askeri hegemonya stratejisi, pürüzlerinden arınıp işlerliğini sürdürme yolunda.

Velociraptor, yani en yırtıcı dinozor diye anılan Wolfie’nin bu vasfını, Bağdat’taki Türkiye Büyükelçiliği’ne kanlı intihar komandosu saldırısının olduğu günde bir kez daha hatırladı tefrikacınız.

 

Devamı haftaya...