No.388 - "Bu plan nafiledir"

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

1 Eylül Dünya Barış günü, dünya metafor günü olarak kutlansa yeridir. Dünyanın en barış ve huzur dolu günlerini yaşadığımız söylenemez herhalde. Öte yandan, huzur ve barış dolu bir tatil dönemininin ardından insanların yavaş yavaş evine döndüğü günler bunlar. Meselâ Fransızlar, çoktan hakedilmiş uzun tatillerine çıkarken evde - ya da huzur evinde - tek başına bıraktıkları sevgili nenelerine, dedelerine, amcalarına, teyzelerine kavuşuyorlar artık. Ve onlar uzak tropik ülkelerin türkuaz denizlerinin sıcak kumsallarında güneşte sereserpe  kendilerini gönüllü olarak kavururlarken geride Fransa’da sıcak dalgasından kavrulup gitmiş sevgili aile fertlerinin kadavralarını şimdi frigorifik kamyonlardan, buzhanelerden ihtimamla alıp, alındı belgelerini imzaladıktan sonra bir güzel törenle gömecekler, göz pınarlarında birikmiş birkaç damla göz yaşını akıtmayı ihmal etmeden...

 

Dünya Barış gününde dünya da liderine yeniden kavuştu: Başkan Bush, memleketi Teksas’ın Crawford’undaki ekolojik çiftliğinde geçirdiği çoktan hakedilmiş bir aylık huzur dolu tatilini tamamlayıp ‘siyasi memleketi’ Washington D.C.’ye döndü: O, yüzme havuzunda yüzüp golf oynar ve Meksika usulü siestalarını yaparken, geride “evde tek başına” bıraktığı Irak ahalisinin başına bakın neler geldi: O tatil ayı boyunca her gün rutin olarak 20 Iraklı sivil öldü, her gün rutin olarak en az bir Amerikan askeri öldü, yıl sonuna kadar ölecek ABD asker sayısı 1000 olarak hesaplandı; saldırı savaşında ve sonrasında ölen Iraklı sivil sayısının 10 bine, çoğu 20’sine varmamış delikanlılardan oluşan asker ölülerinin sayısının da 30 bine yaklaştığı hesaplandı. Yani, tatil dönüşü gerçek bir katliam tablosu karşıladı hepimizi. (Hoş, hepimiz katliamı bilmesine biliyorduk de, bunun böyle kabak gibi ortaya çıkması yeniydi: Tatil dönüşü sürprizi!)

 

Biz tatildeyken Irak’ta rutin dışı olarak üç büyük bombalı saldırı yapıldı:

Birincisinde, Irak’a özgürlük, huzur ve barış getirme konusunda savaş öncesinde ve sonrasında Amerikan ve İngiliz işgalcilere en büyük yardımı veren Arap ülkesi olan Ürdün’ün Bağdat’taki Büyükelçiliğini intihar bombacıları yerle bir etti ve korkunç patlamada 17 kişi hayatını kaybetti, pek çok kişi yaralandı. Irak’ın hem komşusu, hem dindaşı, hem de “hemmilleti” olan bu ülkenin insani yardımından Irak halkının en azından bir kesiminin hiç hoşnut kalmadığı böylece ortaya çıkmış oldu...

 

İkincisinde: İşgalci ABD ve İngiltere’nin Irak halkına huzur ve istikrar getirmede konusunda destek olması istenen Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Bağdat’taki karargâhı korkunç bir bombalı saldırı sonucu yerle bir edildi. BM’nin kurulduğu andan bu güne yaşadığı en ağır saldırıda, örgütün Irak’taki en yüksek görevlisi Sergio de Mello dahil 23 kişi hunharca katledildi ve sayısız insan yaralandı. Irak halkının en azından bir kesiminin BM’nin insani yardımından hiç hazzetmediği ortaya çıktı. Bu çok ağır mesajı derhal alan BM örgütü, onun bir organı olan IMF, bağımsız Kızılhaç Federasyonu, bağımsız sivil toplum örgütü Oxfam, hatta Kızılay bile, Irak’taki ana faaliyetlerini en aza indirdi...

 

Ve üçüncüsünde: Irak nüfusunun neredeyse üçte ikisini oluşturan Şii nüfusun en önemli temsilcilerinden birinin, Ayetullah Muhammed Bekir el Hekim’in de aralarında bulunduğu 125 kişiyi ortadan kaldıran, yüzlerce insanın yaralanmasına yol açan korkunç bir bombalı saldırı oldu. Amerikan işgaline itiraz etmekle birlikte, işgale karşı direnişe geçmeyen Şiilerin Amerikan ve İngiliz işgalcilerinin istikrar sağlama umudunu bitireceğine çok büyük bir ihtimal olarak bakılmaya başlandı. Iraklıların en azından bir kesiminin Şiilerin işgalcilerle sınırlı ölçüde de olsa işbirliği yapmasından hiç hoşnut olmadığı ortaya çıktı. Şiilerin büyük cenaze törenlerinin Bağdat’ta yapılan birincisinde, patlamaların ve katliamın bir numaralı sorumlusu olarak Amerikan işgal kuvvetleri gösterildi. 300 bin kişilik muazzam öfkeli kalabalığa hitap edenlerden Abdülaziz el Hekim’in sözleri, bu tespitin en canlı örneği sayılabilirdi: "Amerika'nın işgal planına son vermek şart, çünkü bu plan nafiledir... Nihai olarak güvenlik ve istikrardan sorumlu olanlar, Amerikan birlikleridir. Her gün Necef'te, Bağdat'ta, Basra'da, Musul'da ve Irak'ın her yanında dökülen masum kanlarından sorumlu olanlar, bu birliklerdir."

(Justin Huggler, “Sea of Grief as Shia Mourn Their Ayatollah”, The Independent, 1 Eylül 2003)

Abdülaziz el Hekim’in, bizzat ABD valiliğinin atadığı Irak "Geçici Yönetim Konseyi"nin üyesi ve maktul Şii liderin kardeşi olduğu düşünüldüğünde, durumun vahameti daha da açık şekilde ortaya çıkıyor.

 

Kısacası, tatil dönüşü hepimizin karşısına çıkan yeni tabloda katliamdan iç savaşa kadar uzanan tüm unsurlar yerli yerinde. Eksik olan bir şey varsa o da istikrar ve barış. Amerika’nın, yanına İngiltere’yi de alıp korkunç aldatmacalarla resmettiği bu tabloya verilecek tek ad “Şok ve Dehşet” olabilir, onu da İmparatorluğun kendisi daha işin en başında koymuştu zaten.

 

Bugünlerde tatilden dönecek TBMM mensupları da herhalde karşılarına çıkan bu beklenmedik tabloyu önlerine alıp biraz şok, biraz dehşet içinde uzun uzun inceleyeceklerdir. Sonunda varacakları tanım konusundaki dört seçeneği, aşağı yukarı şöyle sıralayabiliriz:

a)       Komşudaki yangına su koşturma faaliyeti;

b)       Komşuyu özgürlük, huzur ve istikrara kavuşturma faaliyeti;

c)       Anadolu’ya hapsedilemeyecek ulusal çıkarları komşuda koruma faaliyeti;

d)       Hiçbiri (Bkz.: Abdülaziz el Hekim’in Bağdat konuşmasının ilk cümlesi.)

 

Dünya barış günün kutlu olsun ey okur -- inşallah tatilin iyi geçmiştir.

 

Devamı haftaya...