No.386 - Orada şantiye yok, direniş ve sabotaj var

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Önceleri adı “olası Irak operasyonu” idi. Türkiye’deki büyük gazete ve televizyonların ezici çoğunluğu bunu dillerine pelesenk etmişlerdi. Bush ve Blair yönetimlerinin tümüyle yalan beyanlara dayalı olduğu âyan beyan belli, ancak şimdiki gibi açıkça kanıtlanmamış iken, yirmibirinci yüzyılın bu ilk sömürge savaşına konan ad buydu. Ve müthiş tuttu bu terim. “Olası operasyon” dememek bir basın ayıbı sayılır hâle geldi neredeyse. Bir basın organı gaflete kapılıp bir gün kullanmayı ihmal etse, “haber atlamış” gibi kınanacaktı. Bu terimle şöyle bir manzara açılıyordu gözlerimizin önünde:

 

Namları dünyayı tutmuş hâzik Amerikan cerrahları, olanca dinamizmleri ile ameliyathanenin açılır kapanır kapılarından hışım gibi gireceklerdi önce. Bir kere bile titredikleri görülmemiş ince uzun parmaklı usta ellerini sessiz ama otoriter bir eda ile uzatacaklardı. Aynı anda, Florence Nightingale edâlı, ağırbaşlı ve serinkanlı İngiliz hemşireler ince plastik ameliyat eldivenlerini tek bir hamle ile onların ellerine şlak diye oturtacaklardı. Derken, “bistüri!” diye tek bir nidâ salacaktı operatör, o otoriter hançeresinden. Derken avucunun tam ortalık yerine şak diye oturtulan neşterin sapını sımsıkı kavradıktan sonra, ışıldakların parlak ama köretmeyen ışıkları altında, maskeli asistanları ile gözgöze geldikten sonra belli belirsiz bir baş sallamasının ardından neşteri tam yerine vuracaktı maskeli cerrah sessizce, veee – voilà! Küçük ur tek bir neşter hamlesi ile alınmış, hasta kurtulmuştu. Hani anestezi bile yapılmasa olurdu yani. Kısa bir nekahat döneminin ardından yepyeni bir insan olacaktı komşumuz. Gürbüz ve yanaklarından kan damlayan...

 

Olası operasyon oldu. Bademcik ya da apandisit ya da ur, herneyse o işte, alındı. Şimdilerde komşunun nekahatini konuşuyor medya: Ama, artık ameliyathane metaforumuz biraz demode mi oldu nedir, şimdi onun yerine bir inşaat şantiyesi manzarası kondu. Irak’ın yeniden inşası ve yapılanması çalışmalarından bahsediliyor her Allah’ın günü. Ameliyat maskeli, eldivenli cerrahın yerini almış olan, kafası baretli, dinamik ve otoriter mühendis müteahhitler geliyor gözler önüne. Dev arazi kazma cihazları, sarı sarı buldozerler, greyderler, onlara ustalıkla manevralar yaptıran baretli operatörler, muazzam çelik iskeleler arasında arılar gibi canla başla çalışan gayretli işçiler işte, dünyanın dört bir yanından akıp gelmiş...

 

İşte size bu muazzam “şantiye”den son birkaç günün görüntüleri:

Kerkük – Yumurtalık petrol boru hattında en az iki büyük sabotaj sonunda göklere fışkıran cehennemî alevler ... kimi zaman 50 dereceyi vuran sıcakların ortasında kadim başkente su taşıyan ana hatta yapılan bir başka büyük sabotaj sonucunda 5 milyonluk Bağdat’ın “Kerbelâ’ya dönmesi”... jeneratörleri ve klimaları çalıştıracak mazotun ve elektriğin bir türlü bulunamaması ... Amerikan işgal askerlerine günde iki düzineyi geçen sayıda saldırılar sonucunda sadece silâhlı çatışmada hayatını kaybeden ABD askerleri sayısının 60’ı aşması ... Abu Ghraib hapishanesine düzenlenen ağır saldırıda 6 ölü, 70’in üzerinde yaralı Iraklı ... Olayı görüntülemek isteyen Reuters kameramanının kamerasını roketatarla karıştıran ABD askerlerinin ateşi sonucu bölgede 18. basın mensubunun hayatını kaybetmesi ... Sömürge yöneticiliği bilgileri ile övünen İngilizler’in bulunduğu bölgelerde isyan ve saldırıların gözle görülür şekilde yükselmesi ... Ürdün Büyükelçiliğine yapılan saldırıda ölen sayısının 17'ye çıkması ... Polonya birliklerine ilk saldırı ... T.C. Büyükelçiliği’ne silâhlı saldırı ... 400 asker gönderen Danimarka birliğine saldırı ve ilk Danimarkalı’nın öldürülmesi ...... Tikrit’te bir cephanelikte meydana gelen patlamada 12 Iraklı’nın parçalanarak öldüğünün ve depodaki yangının hâlâ sürdüğünün bildirilmesi ve ilh...

 

Olası değildi, olacaktı, oldu. Operasyon değildi, istilâydı, istilâ edildi. Yeniden inşa değildi, işgaldi, işgal edildi. Karşı çıkanlara da eski rejimin kılıç artıkları deniyordu, ama galiba öyle değil. İşgale karşı çıkanlara da direnişçi ya da kurtuluş savaşçısı deniyor bizim dilde – en azından, 19 Mayıs 1919’dan beri. Türkiye’de milletvekilleri, işgal altındaki bu cehenneme asker göndererek saldırı savaşına katılma anlamına gelecek yeni bir tezkereyi oylamadan önce başka dillerde, meselâ Arapça’da da benzer terimler kullanılıp kullanılmadığını bir an önce kontrol etse iyi olacak. Bunu yapmak, hem zor (çünkü medyada neler olup bittiği pek söylenmiyor), hem de çok kolay: El Cezire televizyonunu – bir tercüman aracılığıyla da olsa – izlemek yetecektir çünkü.

"Bu direniş, Irak halkına karşı Amerikan provokasyonlarına ya da hizmetlerin yetersizliğine bir tepki değildir... Bu direniş, bir ilke meselesi olarak, işgalcileri ülkeden kovmak içindir."

Irak Ulusal İslâmi Direniş Hareketi adlı yeni bir hareketin sözcüsü El Cezire’de dün yayınlanan bir mesajında yukarıdaki “ilke”yi açıklamış. (Justin Huggler, “Sabotage Threatens Iraq’s Economy”, The Independent, 18 Ağustos 2003)

 

Olası bir yeniden inşa operasyonundaki şantiye çalışmalarında çevreye verdiğimiz zarardan dolayı özür dileyen bir levha asmak zorunda kalmayalım da sonra...

 

Devamı haftaya...