No.383 - Okuma saati

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, ABD’den döner dönmez, “Irak’taki barış gücüne Türk askerinin gönderilmesi için TBMM’den bir tezkerenin geçirilmesi gerektiği kanaatinde olduğunu” söylemiş. İlk olarak ABD’li komutan Abizaid aracılığıyla asker talebinin iletildiğini belirten Gül, asker göndermenin BM ya da NATO şemsiyesi altında olmasını tercih ettiklerini söylemiş. Gül, “önceki tezkerelerde bir savaş durumu sözkonusuyken, bu kez Irak’ın normalleşmesi konusunun gündemde olacağına dikkat çekmiş: O sırada savaş vardı... Şu anda savaş yok. Türkiye oraya polis-jandarma gücü gibi asker göndermez.” Demiş ve orada halkla bütünleşmenin sağlanmasının doğru olacağını belirterek, “Biz oraya ancak böyle bir düzen içerisinde gideriz,” diye ilâve etmiş. (NTV/aa)

 

Demek ki, “okuma saati”. Sayısıyla okuyalım bakalım:

 

Bir: Irak’ta bir barış gücü yok. Dünyanın tek süpergücü ABD’nin en az 150 bin kişilik muazzam bir işgal gücü var. Onun dışında İngiltere’nin 20 bin kişilik destek işgal gücü var ve bir de Polonya gibi “yedek” işgal güçlerinin, nispeten önemsiz görülen yerlerde önemsiz görevler yapan askerleri sözkonusu.

 

İki: Türkiye Cumhuriyeti’nin, Irak’a --hangi sebeple olursa olsun -- asker göndermek gibi ölüm-kalım meselesi niteliğinde bir kararı alabileceği tek yer, yasama organı, yani TBMM. Bu konuda bir “kanaat” izharı sözkonusu olamaz. Halen geçerli olan TC Anayasası’nın 92. maddesi bunu münhasıran emreder:

“Türk silahlı kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ... izin verme yetkisi TBMM’nindir.” Dolayısıyla, bunun tartışılacak herhangi bir yanı yok.

 

Üç: BM ya da NATO “şemsiyesi”nin tercih edilmesi diye birşey olması mümkün değil. ABD ve Britanya BM Antlaşmasını ve Örgütünü tamamen safdışı bırakarak bu işgali gerçekleştirdiler. ABD’nin en etkili karar vericilerinden Savunma Danışmanı Perle’in savaşın başlamasından bir gün önce The Guardian’da yayımlanan yazısında net olarak “BM’nin öldüğü”nü belirttiğini, dünyanın belli başlı tüm uluslararası hukuk uzmanlarının bu savaşı BM ve uluslararası hukuka aykırı ilân ettiğini, BM’nin ABD’yi “işgal kuvveti” statüsünde kabul ettiğini ve BM Genel Sekreteri’nin bir hafta önce Güvenlik Konseyi’nde “işgalin sona ermesine gidecek doğrultuda bir yol haritası ve tarih” belirlenmesi için çağrıda bulunduğunu hiç unutmamalıyız. (Jonathan Steele, The Guardian, 25 Temmuz 2003). “Ölmüş” ve “cenaze duası okunmuş” BM’nin durumu böyleyken, NATO’nun sözü bile edilemez: NATO Antlaşması, ancak müttefiklerden birkaçına ya da birine bir saldırı olması halinde –ve oybirliği ile – bir müdahalede bulunabileceğini öngörür. BM ya da NATO’yu hiç kimse “tercih etme” durumunda olamaz.

 

Dört: Şu anda Irak’ta bir savaş durumu vardır. Başkan Bush’un, üç ay kadar önce savaşta “esas çatışma ve muharebe” durumlarının sona erdiğini ilân etmesi bu durumu değiştirmez. İşgalci Amerikan işgal ordusu, bu işgale baş kaldıran ve onunla gerilla savaşını gittikçe hızlandıran Irak halkının birçok kesimi ile savaş halindedir. 1 Mayıs’taki bu açıklamadan sonra dün itibariyle, Amerikan ordusu 51 askerinin gerilla saldırılarında öldürüldüğünü, yüzlercesinin yaralandığını resmen kabul ve ilân etmiştir. Dün öldürülen iki Amerikan askeri ile son 10 gün içinde öldürülen Amerikan askerlerinin sayısı 18’e ulaşmıştır ve bu sayı, 1 Mayıs’taki açıklamadan sonraki en vahim çeteleyi oluşturmaktadır. Mevcut olmayan kitle imha silâhlarının ele geçirilmesi için girişilen bu savaşın ilk gününden bu yana 165 Amerikan askeri hayatını kaybetmiştir ve bu sayı, 1991’deki Körfez Savaşı’ndaki toplam ölü sayısından – yine dün itibariyle – 17 kişi daha fazladır. Öte yandan 28 Temmuz günü, Amerikan askerleri Bağdat’ın Mansur bölgesinde Saddam Hüseyin’in ele geçirmek için giriştiği başarısız baskın saldırısında, aralarında çocuklar, kadınlar ve sakatların bulunduğu 11 sivili öldürerek, savaşın sonlarında tastamam aynı yerde yaptığı katliama bir yenisini eklemiştir. (Robert Fisk, “US Troops Turn Botched Saddam Raid Into A Massacre,” The Independent, 28 Temmuz 2003).

 

Beş: Irak’ın normalleşmesi, “normalleştirici güçler”in halka bütünleşmesi ve orada uluslararası istikrarabenzer bir düzen kurulma yolunda ilerleme kaydedilmesişöyle dursun,durum her an “anormalleşmekte” ve işler şirazesinden çıkmaktadır: Son zamanlarda işgal kuvvetlerine karşı ülkenin birçok yerinde günde 14 dolayında silahlı saldırı olduğu, Amerikan askeri yetkililerince kabul edilirken, ABD askerlerinin sivil halk üzerine rastgele ateş açması, kamplardaki sayısız insana işkence ve kötü muamele yapılması, dayakla kol bacak kırılması gibi Uluslararası Af ve Örgütü raporlarında ayrıntılarıyla yer alan, Amerikan askeri yargısına dahi intikal eden “zorbaca taktik”lere karşı halktan öfkeli tehditler çok artmakta (Mike Donkin, BBC, 28 Temmuz), saldırıların sayısı hızla yükselmekte, kabileler adına ayaklanma çağırısı yapan duvar yazıları silinemeyecek kadar hızla yenilenmekte, münhasıran mülteciler gibi bir insani sorunun çözümüne yardımcı olmak üzere oraya gelen BM heyetinin konvoylarına ölümcül saldırılar düzenlenmektedir (Fisk, The Independent, 27 Temmuz; Fisk, “I Tell My Wife...”The Independent, 27 Haziran)...

 

Türkiye gazete ve televizyonlarında bu gibi detaylara pek yer verilmemesi, keza, şu aşağıdaki olguların da Türkiye medyasına pek yansımaması, durumu değiştirmez:

 

ABD’nin New York Times, Houston Chronicle gibi önemli gazetelerinin 27 Temmuz Pazar nüshalarında, “Ülke Savaşa Gidince Halkın Gerçeği Bilme Hakkı Vardır” başlığı ile George Soros, Dorothy ve Lewis Cullman gibi saygın ABD vatandaşları tarafından tam sayfa paralı ilanlar yayınlanıp savaşa giden yoldaki yalan dolanların, aldatmacaların hesabının Başkan Bush’tan sorulması; ABD Temsilciler Meclisi’nin “Ulusal Güvenlik” alt komisyonunun saygın üyeleri Kucinich, Maloney ve Sanders’in “Cheney’e 10 Soru” başlığı ile savaşa giden yoldaki yalan dolanların, aldatmacaların hesabının Başkan Yardımcısı Dick Cheney’den tek tek ve açıkça sorulması (bkz.: www.alternet.org/print.htlm?storyID=16470 );ABD’nin saygın gazetelerinden Washington Post’ta, Bush’un ulusal güvenlik danışmanı azılı şahin ve “eski” petrolcü Condoleeza Rice’tan, kitle imha silâhları konusunda istihbarat servislerinin kötüye kullanılması, halkın yalan dolan ve aldatmacalarla yanlış yönlendirilmesindeki rolü konusunda hesap sorulması (Andrew Buncombe, “Rice Under Fire over Niger Claims”/ “Rice, Nijer İddiaları Konusunda Ateş Altında”, The Independent, 28 Temmuz 2003);Geleneksel olarak Cumhuriyetçiler’i desteklemesiyle tanınan emekli savaş gazilerinin (Kore, Vietnam...), savaşı çıkartıp sürdüren Bush yönetimine alenen cephe alması ve “Teröre karşı savaşı imparatorluk savaşına dönüştürmesi”nin hesabını sorması ve “Amerikalıları bu çılgınlığı durdurmak” için mücadeleye çağırması(Stewart Nusbaumer, “... Can Americans Stop This Madness?”, Veterans Against The Iraq War) (http://www.voice4change.org/stories/showstory.asp?file=030728~vaiw.asp)

Durum değişmez: İstilâ savaşı oldu, istilâ sürüyor; direniş başladı, istilâcılar batıyor; en tanınmış uluslararası araştırma şirketlerinin ardı ardına yaptığı araştırmalar, istilâcı yönetimlerin (Bush & Blair) çöküntüye gittiklerini, tecrit olduklarını net rakamlarla ortaya koyuyor... Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, ABD gezisi sonrasında “ziyaretinin amacına ulaştığını, iki ülkenin birbirini daha net anladığını” söylüyor...

 

Okuma saati bitti.

 

Ve biz de ey okur, bu dersin sonunda,  Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin ve medyanın, komşuda olup biteni en azından işgalciden daha net anladığını umut ediyoruz.

 

Devamı haftaya...