No.382 - Asker göndermek mi? Ne için?

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

“On Yıllık Yalan ve Aldatmacalar”. Yirmibirinci yüzyılın ilk büyük sömürgeci savaşını başlatmak için ABD İmparatorluk heyetinin 12 Eylül 2002’de dünyaya sunduğu dosyanın cafcaflı adı buydu. Irak’ın zalim Saddam yönetiminin uluslararası terörle kolkola vererek ABD ve insanlığın güvenliği için ne büyük bir tehdit oluşturduğunu, üstelik bunu on küsur yıl süren yalan ve aldatmacalarla nasıl örtbas etmeye çalıştığını anlatıyordu dosya.

 

Süresi ne kadardır bilinmez ama “Yalan ve Aldatmacalar”ı asıl ABD ve “kankası” Britanya’nın bu savaşa giden yolu açmak için kullandığını sağır sultan bile duydu. Cambridge Üniversitesi’nin kitle imha silâhı uzmanı öğretim üyelerinden Glen Rangwala, İngiliz gazetecisi Raymond Whitaker ile birlikte The Independent gazetesine yazdığı “ürkünç” yazıda, hepimize yapılan korkunç savaş propagandasının, bilgi çarpıtmasından abartmaya, abartmadan düpedüz yalana, sahtekârlığa ve aldatmacaya uzanan upuzun bir utanç listesine yer veriliyor ve dahası, savaşın sonrasındayeni yalanlara başvurulduğu olanca ayrıntısıyla ortaya konuyordu:“Savaş Hakkında 20 Yalan” (20 Lies About The War, başlıklı yazı Irak’ın 11 Eylül’le bağlantılı olduğu, El Kaide ile birlikte çalıştığı, nükleer bomba için Afrika’da uranyum aradığı, nükleer bombalar için aluminyum tüpler ithal etmeye çalıştığı, kimyasal ve biyolojik silah depolarını muhafaza ettiği, savaş başlıklarını taşıyacak füzelerini muhafaza ettiği, çiçek hastalığı mikrobu üretecek donanıma sahip olduğu, BM silâh denetçilerinin işine engel olduğu, denetçilerin Amerikan ve İngiliz iddialarını doğruladığı, Irak’ın bu silâhları 45 dakikada ateşleyebileceği, savaşın kolay olacağı, Iraklı bilimcilerin sorgusundan bu silâhların yerinin bulunacağı, KİS’lerin bazılarının zaten bulunduğu, Irak’ın petrol gelirlerinin Iraklılara gideceği vesaire vesaire... lâflarının resmi ağızlardan söylendiğini ve hepsinin yalan olduğunun ortaya çıktığını kanıtlarıyla ortaya koymaktaydı. (The Independent on Sunday, 13 Temmuz 2003)

 

Ignacio Ramonet’ “Devlet Destekli Yalanlar” başlıklı son yazısında bunların Amerikalı senatörlerden Jane Harman’ın da söylediği gibi “tarihin gelmiş geçmiş en büyük örtbas etme numarası”nı ya da ünlü Amerikalı iktisat profesörü Paul Krugman’ın dediği gibi “Amerikan siyasal tarihinin en büyük rezaleti”ni oluşturduğuna işaret ediyor. (Le Monde Diplomatique, 15 Temmuz 2003)

 

Aslında, İngiliz ve Amerikan profesörlerinden, Fransız gazetecilerinden, senatörlerden örnekler getirmeye gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve dünyanın birazcık aklı başında sıradan vatandaşları olarak hepimiz biliyoruz ki, bunlar yakası açılmadık yalanlar. Ve bu yakası açılmadık yalanlar yüzünden Irak’ta onbinden fazla sivil ve asker insan öldü, 60 binden fazla insan yaralandı ve sakat kaldı, Amerikan askerleri patır patır ölüyor ve bu cesetlerin sayısı şimdiden Birinci Körfez savaşındaki sayıyı aştı, bir sürü İngiliz askeri öldü, işini yapmaktan başka suçu olmayan İngiliz bir bilim adamı intihar ettirildi, Tüketilmiş Uranyum yüzünden binlerce, belki onbinlerce kişi hastalanıp erken bir ölümle ölecek, Iraklıların bütün işgal altındaki ülkelerde görülen isyanı, “klasik gerilla tipi direnişi” ve benzeri olaylar ilânihaye sürüp gidecek...

 

ABD Tarzan İmparatoru zor durumda. Sezar’ın lejyonları akıl sağlıklarını korumak için gerekli o son umudu, “gel tezkere gel” umudunu da yitirince kopkoyu bir moral çöküntüsü, hatta moralsizlik içine girdi. O çok atlatılmak istenen, atlatıldığı sanılan Vietnam sendromu geri döndü, durum belki Vietnam’dan da kötü! (Jeff Danziger, “Tour of Duty or Deplorable Deployment?”/”Görev Nöbeti Mi Yoksa Nefret Edilen Bir Konuşlandırma Mı?”, Los Angeles Times, 16 Temmuz 2003)

 

ABD, kendisini bu korkunç açmazdan kurtarmak için adeta yalvarırcasına yardım için dışa başvurmaya başladı. Almanya ve Fransa’nın buna yanaşmaya niyetleri olmadığı çoktan belliydi, ama Hindistan? Hindistan’ın cevabı ABD yönetiminde “şok ve dehşet” yaratmış olmalı. ABD, onun büyük, güçlü ve tecrübeli ordusuyla Kuzey Irak’ta Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu Musul civarında 17 bin askerlik koca bir tümenle yerleşmesini istedi ve o da bunu reddetti! Hindistan kamuoyu bu savaşa hep karşıydı ve şu sıralardaki yoklamalar bu savaş karşıtlığının yüzde 69-87 arasında gösteriyordu çünkü. Tek bir askerin bile Irak’a gönderilmesini istemiyordu. ABD ile çok yakın ilişki kurmaya dünden hazır olan sağcı Hindistan hükûmeti, genel seçimlere bir yıl kala bunu göze alamadı. (Bkz.: Paul Rogers, “Far From Home, Alone”/”Evden Irak, Yalnız”, 17 Temmuz 2003)

 

Başbakan Erdoğan, ABD’nin İrak için Türkiye’den asker talep ettiğini belirtmiş ve “Türkiye, ABD ile stratejik ortaklığını gayet ileriye götürmektedir,” demiş (aa). Dışişleri Bakanı Gül de ABD’nin Türkiye’den henüz resmen asker talebinde bulunmadığını, ancak bu niyetini gayri resmi istişarelerde dile getirdiğini söylemiş.

 

Dışişleri bakanının, ABD’ye gider gitmez “resmi bir istişarede” de böyle bir taleple karşılaşması muhtemeldir. Türkiye’de yakın gelecekte görünür bir seçim olmadığı aşikâr. Ama, aynı derecede âşikâr olan bir husus da, Irak’taki bu savaş sonrasında Türkiye’deki kamuoyunun görüşlerinin hemen hemen hiç değişmediği.

 

Eh, bu durumda, Dışişleri Bakanı’nın da, onun mensup olduğu hükûmetin de, o hükûmetin başının da, o hükûmeti içinden çıkaran Meclis’in de, “gelmiş geçmiş en büyük yalanları örtbas etme operasyonunun” veya “Amerikan tarihin en büyük skandalinin bir parçası” olmayı, sömürgeci bir imparatorluk hayalinin uzantısı olmayı, tezkerenin reddi ile kendi Meclisi’nin ve kendi demokrasinin kazandığı uluslararası prestiji ânında silmeyi, dur durak bilmeksizin peşinde koştuğu Avrupa Birliği hayalini unutmayı ve, nihayet, Genelkurmay Başkanı’nın deyişiyle, “aynı coğrafyanın esiri” olduğumuz komşularımızın topraklarında ne idüğü belirsiz kanlı bir maceraya atılmayı hiçbirinin aklından bile geçirmeyeceğinden eminiz.

 

Devamı haftaya...