No.378 - Çevrede, Avrupa'da, Türkiye'de durum

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Dünyanın hâl-i hazırdaki durumuna dairdir:

 

ABD’nin saygın ve resmî çevre kurumu E.P.A. çevrenin durumuna dair müthiş önemli raporunu gelecek hafta yayınlamaya hazırlanıyor. Gelgelelim, çevre sorunları konusundaki ilk büyük ve etraflı rapor olduğu belirtilen bu raporun taslak metninde son dakikada hayli önemli bir değişiklik yapılmış: İnsan faaliyetleri sonucunda küresel iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın tüm canlı varlıklar için risk getirdiğine ilişkin pek çok bilimsel referansı içeren bir koca bölüm, Bush yönetiminin “editoryal” müdahalesi sonucunda rapordan çıkarılmış ve konu birkaç önemsiz satırla geçiştirilmiş. Hükumet hükumetin kendi kuruluşunu düpedüz sansürlenmiş yani. Ayrıca, son 10 yıldaki küresel ısınmanın son bin yıla kıyasla şiddetli artış gösterdiğini bildiren bilimsel çalışmaya yapılan tüm göndermeler de de rapordan “silinmiş” ve yerine, petrolcülerin kısmen finanse ettiği ve bu raporu sorgulayan yeni bir çalışma yerleştirilmiş. Gene Beyaz Saray uzmanları tarafından. (The New York Times, 19 Haziran 2003)

 

Sonuç olarak, biz yeryüzü canlılarının akıbeti hakkında çelişkili bir duruma ulaşıyoruz: Küresel iklim değişikliği biz canlıları vahim şekilde etkileyecek de olabilir, pek etkilemeyecek de olabilir.

 

AB liderleri harıl harıl toplantı yapıp o koca – belki biraz da kocamış – Avrupa kıtasının durumuna dair en önemli belge sayılan Avrupa Anayasası’nı yürürlüğe sokmaya çalışıyor.

 

İlk yüzyüze tartışmaları Selânik’teki zirvede yapılmaya başlanan taslak metnin, kabulü halinde, dünyayı sarsacak kadar, yani Avrupa’yı dünya meselelerinin hallinde ABD’nin eşit ortağı bir süpergüç haline getirecek kadar önemli olduğu belirtiliyor. Gelgelelim, bu müthiş önemli konudaki görüşmelerde küçük bir eksiklik göze çarpıyor. Üye ülkeler arasında bu yeni anayasal düzen konusunda tek bir noktada dahi görüş birliği sağlanamamış. Üzerinde en çok oydaşma olan konuda, yani Avrupa Kalesi’nin inşa edilip “illegal” göçmen yığınlarının dışarıda bırakılması, hatta bunların bir yandan denizde topa tutulurken, karada da toplama kampları gibi yerlerde “barındırılması” gibi bir mesele bile karara bağlanamamış... Göçmen sorunu, Irak savaşının sonuçları, Kuzey Kore’den gelen nükleer tehdit, AIDS hastalığı ile mücadele, ve bir de ABD ile ilişkilerin nasıl tamir edileceği gibi öteki küçük ayrıntılar da AB liderlerinin gündeminin diğer maddelerini oluşturmakta. Alternatif küreselleşme hareketi bu hedeflerin hiçbirini başaramayacağını, çünkü liderlerin barış ve adaleti değil, büyük şirketlerin çıkarlarını pekiştirme gündemini takip etmekte olduğunu söylüyor, zirveyi koruyan polis de onlarla çatışmaya giriyor. İşin tuhafı, AB dönem başkanlığını Selanik zirvesi ile noktalayacak Yunanistan hükumeti, eylemcilere önce “yahu çocuklar, biz de sizin gibi barış ve adalet istiyoruz, amacımız ortak, size her türlü kolaylığı da sağlayacağız, yeter ki güzel Selanik’imizi hırpalamayın,” diye pek müşfik, pek ilerici bir tavır sergiledikten hemen sonra, toplantıyı Güzel Selanik’ten Porto Carras diye bir kasabaya kaçırmakta ve böylelikle, kadim ve riyâkâr Avrupa medeniyetinin has mirasçısı olduğunu kanıtlayıverdi...

 

Sonuç olarak, Avrupa’nın potansiyel ‘vatandaşları’ olarak bizler de Avrupa’nın bütünleşmesi konusunda biraz ikircikli kaldık: “İhtiyar Avrupa” silkinip, günün birinde kendini yeni İmparatorluk’un hegemonya planları karşısında bağımsız bir karşı ağırlık olarak koyabilir de koymayabilir de.

 

Türkiye’de Meclis AB doruk toplantısı öncesinde demokratikleşme reformu yönünde atılan bir dizi adımın son halkası olarak “6. uyum paketi”ni oybirliği ile kabul etti. Bu paket, ülkenin durumunu hem iç, hem de Avrupa ve dünya nezdinde köklü biçimde değiştirmesi açısından hayatî önem taşıyan belgelerden biri olarak görülüyor. En temel haklardan ifade özgürlüğü, terörün tanımlanması, AİHM kararlarında davaların yeniden görülmesi vesaire açısından düpedüz toplumsal ve bireysel hayatları kökünden etkileyecek reformların sürekliliği sözkonusu. Bu paketlere, Meclis soruşturmalarının hızlandırılıp banka, enerji ve genel yolsuzluk facialarının üstüne gidilme enerjisini, kamu yönetimi reformu kapsamına Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay, MİT, MGK ve Savunma kurumlarının da alınması, bunların “hesap verilebirlik, “saydamlık” ve “katılım” ilkelerine bağlanması girişimlerini de ekleyebiliriz. (Radikal)

 

Yani, bir zamanlar Avrupa’nın “hasta adamı” diye tanımlanan ülkenin vârislerinin, nihayet silkinip, 200 küsur yıllık medeniyet rüyasının gerçekleştiğini görebilmesi ihtimalinden bahsediyor olabiliriz. Gelgelelim, küçük bir ayrıntı da aynı anda ortaya çıkıyor: Bu sürecin hayırlı olmadığını düşünen kesimler de var ve ağırlık koyma yolunda yoğun gayret içindeler.

 

“AB üzerine asıl zorluk şimdi başlıyor” başlıklı bir yazı yazan gazeteci Murat Yetkin’in bu konuda dikkat çektiği husus şu: Yeni yasalar Türkiye’yi AB standartlarına biraz daha yaklaştırdı; ama, “... elin çabuk tutulması, tartışma sürecinin ciddiyetle yürütülmesi, bütün görüşlerin, endişelerin dikkate alınması gerekiyor. Çünkü konular artık giderek hassaslaşıyor. Bu durum da geçenlerde bir bakanın Meclis’te dediği gibi, ‘hükümetin uykularını kaçırmaya’ yetiyor.” (Radikal)

 

Sonuç olarak, T.C. vatandaşları olarak bizler çelişkili bir hâlet-i ruhiye içinde kalabiliyoruz. Kaygıdan uykusu kaçanlar uyuyamaz, uyuyamayanların rüya görmesi de zordur. Dolayısıyla, ülke 200 küsur yıllık rüyasında mutlu sona uyanabilir de, uyanmayabilir de. (Daha doğrusu, uykuya bir kâbus hali ile devam edebilir de, edemez de.)

 

Gördüğün gibi ey okur, hâl-i hazırdaki ahvâlimiz hakkında ahkâm kesmek göründüğü kadar kolay olmuyor.

 

Devamı bir hafta sonra...

 

Not: Kâinatın Tefrikası’na 30 Haziran 2003’e kadar ara verdik.