No.377 - Göç, yolları tıkadı

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Selanik. Bu coğrafyada yaşayan insanlara binbir türlü duyguyu ânında çağrıştırmaya muktedir bir kent adı. Göçler, imparatorlukların ağır yıkılışları, yıkıntılar, Balkanlar’ın karmakarışık kanlı serüveni, milli mücadele, mübadele, 6-7 Eylül provokasyonları ve talanları, göçler, milli meseleler, sıla özlemleri, suyun iki yakasının kopmaz ‘aile bağları’ ve göçler...

 

Göç evet. İlk olarak, sonra ortalarda bir yerde ve sonra en sonunda yine o tuhaf kelime.

Bugün başlayıp hafta sonuna kadar devam eden Avrupa Birliği zirvesinin mekânı Selanik. Selanik toplantısının gündeminin baş maddesi de gene o mâhut göç meselesi. Avrupa ülkelerinin anlı şanlı siyasi liderleri görkemli salonlarda atacakları görkemli nutuklarda AB’nin ve insanlığın önündeki binbir meseleden sadece biri üzerinde sözbirliği etmiş olacaklar o da bu işte: Göç. Varını yoğunu satıp savıp Avrupa’ya her ne pahasına olursa olsun kapak atıp zengin ve güçlü beyazların ayak işlerini görmek için can atan “karakafa”ların nasıl durdurulacağı. Avrupa Kalesi’nin sur duvarlarını daha da yükseltmek.

 

Latin Amerikalı uluslararası hukukçu José Ingles, uzun yıllar önce “Tarihin hiçbir döneminde insanlar, kendi sınırlarının içine bu kadar sıkı hapsedilmemişti,” gibilerden bir tespitte bulunmuştu. Geçen yüzyılın ortalarına ait bu tespitin sahibi, 21. yüzyıl başındaki duruma baksa ne derdi acaba, diye düşünmeden edemiyor insan.

 

“Avrupa Kalesi”. Avrupa’nın anlı şanlı liderleri, kılları bile kıpırdamadan, “dünyanın lânetlileri”ni o kale kapısından gerisin geriye çevirme, dahası, “suriçi”nde kalmış olanları da kapı dışarı etme kararlarını alacaklar, bunun üstüne şampanyalar patlatıp insaniyetlik adına ne büyük siyasi kararlar aldıklarını birbirlerine yeniden hatırlatacak, kahkahalar atacaklar.

 

İsmi cismi bile olmayan sandal bozması köhne tekneler, suları bordalarına kadar yükseltecek kadar bu teknelere doluşmuş esmer, kara derili sefil insanlar, daha iki gün önce olduğu gibi, durup dururken delinip batan, alabora olan teknelerinden karanlık sulardaki mezarlarına gömülürlerken olacak hem de bu törenler...

 

Geçen sene Antalya Kemer açıklarında ikiye bölünüp batan teknelerin sintinelerinde belki de sonsuza kadar hapis kalan iskeletler orada öylece yata dursun, daha iki gün önce Sicilya’nın Messina Kanalı’nın karanlık sularına gömülen adsız geminin adsız kara yolcularının akıbetleri, zorbelâ haber oluyor. Batan teknenin üstüne kapanan dalgalar durulur durulmaz, o saat yeni gemiler yola çıkıyor tabii ve tabii onların da birçoğu batıyor ve bir süre sonra artık hiç haber olmayacaklar tabii.

 

Avrupa’yı ve dünyayı tümüyle serbest ticarete, sermaye dolaşımına açmak, Avrupa’yı ve dünyayı tümüyle bu sefil insanların dolaşımına kapamak. Bunun yolu da dikenli teller ve duvarlar, surlar, nihayet Kıta Kaleleri kurmak oluyor elbette.

 

Geçen yıl Britanya Başbakanı Blair (ya da The Economist’in hınzır yazarlarının kelime oyunuyla ‘Bliar’) görkemli Britanya donanmasını topları, tüfekleri, füzeleri, su altı bombaları ve daha ne kadar silâhı varsa onlarla, denizlere çıkarıp bu kaleyi canı pahasına göçmenlerden koruma formülünü ortaya atmıştı.

 

Formülde ilerleme kaydedildiği anlaşılıyor: AB’nin yeni dönem başkanlığını Selanik’te Yunanistan’dan devralacak Berlusconi (ya da Başbakan’ın canayakın deyişiyle ‘Dostum Silvio’) İtalyası'nın azgın milliyetçi, hatta faşizan bakanı Umberto Bossi, daha iki-üç gün önce şöyle gürledi:

 

“Topların gürlemesini duymak istiyorum. Artık iyisiyle kötüsüyle bu göçmenlerin hepsini topa tutmak lâzım ... Bir uyarırsın, iki uyarırsın. Ama ikincide değilse üçüncüde mutlaka: Bum! Topa tutacaksın onları! Yoksa, bu göç işini durdurmak mümkün değil!” (The Independent, 19 Haziran 2003)

 

Dostum Silvio’nun can dostu Bossi’nin bu “topa tutma” lâfının bir mecaz olduğunu düşünenler varsa, hemen vazgeçsin. Artık, “ülkeleri bitirmek” dendi mi, hakikaten ülkeler bitiriliyor; topa tutmak dendi mi hakikaten top ateşiyle denizin dibine gönderilecek demektir göçmenler.

 

Evet, Selanik. Osmanlı’dan Cumhuriyet’in kurucusuna uzanan binbir imgeyi çağrıştıran bu büyülü şehrin çağrıştırdıkları arasında bir tek şek eksikti, dünyanın lânetlilerini topluca imha eden topların gümbürtüsü, şimdi o da tamamlanmış oluyor.

 

Hayırlı olsun diyor ve Avrupa’nın yüce liderlerini 41 pare top atışıyla selâmlıyoruz.

 

Devamı yarın...