No.374 - Tehlike çanları

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

 

Gidişat kötü. Tefrikacınızın akl-ı selim sahibi, akıllı ve bilgili diye düşündüğü insanların hemen hepsi böyle görüyor dünya halini ve çan çalıyor çan çan.

 

“Ve felâket ufukta.”

 

Siyaset bilimci Immanuel Wallerstein, 1 Haziran 2003 tarihli Yorum’unda (No: 114) gidişat hakkındaki yorumunu böylesine kesin bir karanlık kehanet olarak ortaya koymakta sakınca görmemişti. “Amerikan şahinleri, Metternich’in ve onun utanmazca reaksiyoner (gerici) politikalarının yeniden doğuşudur. Dünya sahnesindeki maço tektaraflılıkları ve ABD’de refah devletini çözmeyi amaçlayan son derece ciddi çabaları da...”

 

“ABD hükûmetinin Eylül’de açıkladığı ulusal güvenlik stratejisi ... dünyada herkesin yüreğine korku saldı – ülke içindeki dış politika eliti de dahil...” Dilbilimci ve felsefeci Chomsky, yaklaşan felâketi, Arjantin’deki son mülâkatında böyle koyuyor. “Böylesi görüşler geçmişte işitilmemiş değildi elbette, ama tarihte hiçbir zaman resmi ulusal politika olarak formüle edilmemişti. Sanırım, buna tarihten bir paralel bulmak için Hitler’e kadar geri gitmek gerekecek... Tekrarlayayım: Bush yönetimindekiler muhafazakâr değil; onlar devlet reaksiyonerleri (gericileri)... Bir tür faşist benzeri ruh var arkaplanda...”

 

“Küresel açık toplum mücadelesi ABD’nin içinde yapılmak zorunda.” Finansçı ve açık toplum savunucusu George Soros, büyük kaygısı da 7 Mart tarihli konuşmasında böyle cümlelerle dile getiriliyor. ABD yönetiminin ulusal güvenlik stratejisine de yön veren tutarlı ideolojisi, gerçeklerle de, açık toplum ilkeleri ile de uyuşmuyor... Piyasa köktenciliği ile askeri üstünlük peşinde koşan bu ideoloji bir tür kaba sosyal Darwincilik’ten ibaret... Güçlü, haklı değildir. Ama Bush yönetimini yönlendiren inanç bu. İsrail’in Ariel Şaron'u da aynı inancı paylaşıyor ve bakın bu bizi nereye getirdi... Bir avuç aşırı sağcı ideologun yürütme organına doluşmuş olması bizi totaliter bir diktatörlüğe [faşizme] dönüştürmez... Ben halka inanıyorum. Ama, sonuçta, içinde yaşayan insanlar ona inanmazsa açık toplum ayakta kalamaz.

 

“İzleri görülmeye başlanan yeni ABD küresel faşizminin bu biçimi... 20. yüzyılda yaşanmış savaşlardan çok daha kötü savaş biçimlerine yol açabilir. Bu, global bir faşizmdir ve daha önce hiçbir örneğine rastlanmamıştır.” Uluslararası hukukçu Richard Falk’un derin kaygılarını içeren bu cümleleri daha önce aktarmıştık.

 

“İnsanlığa bir iyilik yaptıkları inancıda kendi çıkarları peşinde koşan imparatorluklar kadar tehlikeli pek az şey vardır dünyada.” Bu tehlike çanını çalan da tarihçi Eric Hobsbawm’dan başkası değil. “Richard Perle ve Paul Wolfowitz gibi Amerikan yöneticileri hem kendi aralarında, hem de kamuoyu önünde Rambo gibi konuşuyorlar... Bu bir siyasa değil. Sökmeyecektir. Bunun ABD için sonuçları çok tehlikeli... İçerdeki gerçek tehlike, militarizasyon. Uluslararası plandaki tehlikesi ise dünyanın destabilizasyonu.”

 

“Başbakanın ve onun etrafındaki küçük generaller grubunun – Tevrat’tan alınma – bu iki kelimeyi [Ben Mavet: “Ölümün Oğlu” yani “katli vacip” kelimelerini] günlük konuşma diline sokmaları ve bütün insanların da düşünmeden, protesto etmeden, devasa bir papağan sürüsü gibi bunları tekrarlamaları çok daha önemli. Bu zaten kendi içinde yeterince tehlikeli ama, bu kelimeler feci bir ulusal kararı yansıtıyorsa ve halk da bunu hiç sorgulamadan kabul ediyorsa, durum daha da tehlikeli demektir.” Bu tehlike çanı da İsrailli gazeteci Uri Avneri’nin çaldığı. (“Children of Death” (Ölümün Çocukları), Gush Shalom, 16 Haziran 2003)...

 

“Ama 11 Eylül’le birlikte herşey değişti. Şimdi, öyle görünüyor ki, aynı anda birbiriyle çelişen iki distopya ile birden yüzyüzeyiz.: Açık piyasalar, kapalı zihinler... Çünkü devlet gözetimi, intikamcı bir şekilde geri geldi.” Ve bu da, İngiliz yazar Margaret Atwood’un tehlike çığlığı. (“Orwell and Me” ("Orwell ve Ben”, The Guardian, 16 Haziran 2003)

 

“Çan çal çancı, çan çal çan çal”. İnsanın kulakları, bugünlerde “Midas’ın Kulakları” gibi uğulduyor.

 

Devamı yarın...