No.372 - Elle gelen düğün bayram mı, kıyamet mi?

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Doğal felâketlerin tehdidi şu gezegenden hiç eksik olmadı: Bir zamanlar bu âlemin kralı olan dinozorların topyekûn ortadan kalkmasına sebep olduğu iddia edilen göktaşı çarpmaları ya da muazzam yanardağ indifaları vesaire... Amma velâkin, kızılca kıyametin kopmasına yol açabilecek en korkunç tehditlerin, tarihte ilk kez, insan elinden geldiği kesin.

 

Cambridge Üniversitesi astronomi profesörü Rees, bundan yüz yıl önce nükleer savaş tehdidinin akla bile gelemeyeceğini söylüyor. Oysa, şimdi ne kadar sıradan bir konu. İşte “cuk oturan” iki taptaze haber:  Mahşer gününün temel kahramanlarından iblisin adıyla “karanlıklar prensi” diye anılan ABD yöneticisi Richard Perle, daha dün uluslararası medyada boy gösterip, Kuzey Kore’nin nükleer tesislerinin bir “neşter operasyonu” ile sadece ABD uçakları tarafından bombalanmasının ihtimal dışı olmadığını – her zamanki ‘kaygısız abdal’ sükûnetiyle – söyledi. “Onların nükleer silâhları olması halinde, El Kaide’nin de bir nükleer bomba satın almak isütemesi halinde, böyle bir işin her zaman bağlanabileceğini varsaymak zorundayız.” (Jim Wolf, Reuters, 11 Haziran 2003).

 

Çekik gözlü kızıl komünistlerle kara sakallı yeşil köktendinciler arasında “al takke ver külâh” işbirliğini uranyum başlıklı roketlerle bitirecek karaşahin!

 

Aynı tarihli gazetelerde ABD senatosunun nükleer enerji tesislerinin yaygınlaştırılması amacıyla özel enerji şirketlerine, tarihin en büyük devlet kıyağı olarak milyarlarca dolar devlet sübvansiyonu vermeye karar verdiğini – hani insanın kanını donduracak kadar büyük bir kayıtsızlıkla – öylece yazılıveriliyor. (AP, 11 Haziran 2003)

 

Bütün bunları şöyle de yorumlamak mümkün: İnsanın tümüyle sınırsız olduğu varsayılan hafsalasının dahi daha bir yüz yıl önce kapsayamadığı böyle bir nihaî dehşet hikâyesi, şimdi neredeyse o kadar olağan, “umur-u âdiye”den birşey oldu ki, top modellerin fotoğraflı bir haberi kadar heyecan verici olmaktan uzak.

 

ABD’nin en tanınmış uluslararası hukuk uzmanlarından Princeton Üniversitesi emeritus profesörü Richard Falk, günümüzün en âcil küresel siyasi gelişimi olarak her yerde öncelikle konuşulan Amerikan İmparatorluğu tartışmasına yepyeni bir boyut olarak faşizm kavramını sokarken, yepyeni kaygıları da devreye sokuyor: İlk işaretlerini gördüğü yeni ABD küresel faşizminin, son yüz yıl içinde gördüğümüz öteki faşizm biçimleri ile risk bakımından karşılaştırmasını yapması istenince şöyle diyor:

 

“Kıyaslamak zor. Örneğin İspanya’daki Franco ve Portekiz’deki Salazar faşizmleri, sonuçları açısından Nazizm’den daha az dehşet vericiydi. Bugün asıl kaygı, kitle imha silâhları ile birlikte risklerin çok daha yüksek boyutlara varmış olması. Şiddet teknolojisi, eskiye oranla çok daha kötü bir hal aldı; dolayısıyla, faşizmin bu biçimi büyük çaplı bir çatışmayla sonuçlanacak olursa, 20. yüzyılda yaşanmış savaşlardan çok daha kötü savaş biçimlerine yol açabilir. İkinci kaygı da şu ki, bu global bir faşizmdir ve daha önce hiçbir örneğine rastlanmamıştır.

 

“[...] ABD’nin tüm çabası uzayı militarize etmek ve ortalıkta hiçbir stratejik düşman yokken dünyayı çepeçevre askerî üslerle kuşatacak bir sistem kurmak; ayrıca bir de, nükleer silâhsızlanmayı gözönüne almaktan bile tamamen kaçınması var... Bütün bu faktörler, bir tür dünya hegemonyası projesinin varlığını ortaya koyuyor”

 

Peki, nasıl direneceğiz bu yeni tür faşizme? Profesör – bir kahkaha atarak – bunun pek müşkül olduğunu söylüyor. Neden pek zor? Çünkü, bu hegemonyayı geliştiren ve denetleyenlerin yöntemleri ve zihniyeti uzlaşmaya ve politikaya yer bırakmaz. Peki politika olmazsa ne olur? Çarpışma!

 

“... Çatışmayı, aşırı uçların çarpışmasına doğru götürdüğü hemen hemen kesin.” (“Early Signs of Fascism”, James McKinnon’un Richard Falk’la söyleşisi, Adbusters, Temmuz/Ağustos 2003).

 

“Aşırı uçların birbirine çarpması” mı? Bunun “tefrikaca”ya  tek kelimeyle tercümesi, ‘kıyamet’ten başka birşey değildir yani.

 

Devamı yarın...