No.357 - Kaçarken kovalamak

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

İçinden geçtiğimiz zaman. Ya da bizim içimizden geçen. Herkes, kendi “âhir ömrü” içinde, yaşadığı zaman dilimini çok özel, daha önceki nesillerinkinden farklı görüyor olmalı. Hatta “biricik”!

Hemingway, Paris anılarını anlatırken, Birinci Dünya Savaşı sonrasının müthiş kaotik ortamını işte öyle kendine özgü, biricik bir zaman dilimi olarak gördüğünü belirtiyor. O kadar “kendine özgü” ki, Gertrude Stein’a da kendi kuşağını “yitik kuşak” olarak nitelemekten çekinmiyor, biraz gizli bir gurur, biraz da “kavak yelleri”nin getirdiği ukalâlıkla. Stein’sa, belki de ancak onun gibi olağandışı bir kişilikten gelebilecek bilgece bir hazırcevaplılıkla, “Ama Hem,” diye yapıştırıyor cevabı: “Her kuşak, yitik kuşaktır.”

 

Aslına bakılırsa, ikisi de aynı şey, diye düşünülebilir: Her insanın dönemi öncekilerden hem çok farklı, hem de bir bakıma onlarla tıpatıp aynı.

 

Hintli yazar Arundhati Roy, New York’ta Ekonomik ve Sosyal Haklar Merkezi diye bir kuruluşun davetlisi olarak “dünya hali” konusunda bir konferans vereceği zaman, “zaman” konusuna çok ilginç bir yaklaşım getirerek başlıyor konuşmasına:

 

“İçinde yaşadığımız zamanda, özgürlüklerimizin bizden aşırılmasındaki hıza ayak uydurabilmek için deli gibi koşturmak zorundayken, dipnotları ve göndermelerle dolup taşan, tümüyle olgunlaştırılmış muhteşem bir siyasi tezle geri dönebilmek için bir süreliğine sokaklardan çekilebilme lüksüne pek azımız sahipken, size bu gece nasıl bir görkemli armağan sunabilirim acaba?

Uydu televizyonları kanalıyla beyinlerimize doğrudan ışınlanan bir krizden ötekine savrulup giderken, ayaklarımızın üzerinde düşünmek zorundayız. Hareket halindeyken. Tarihlere savaş yıkıntıları arasından giriyoruz. Yerlebir edilmiş şehirler, yakılıp kavrulmuş tarlalar, küçülüp giden ormanlar ve ölüp giden ırmaklar, bizim arşivlerimiz. Papatya-biçen bombalardan arta kalan kraterler de, kütüphanelerimiz.”  (Hazır Karıştırılmış Emperyal Demokrasi - Bir Tane Alana, Bir Tane Bedava)

 

Roy’un, “Amerikan İmparatorluğu’nun bir teb’ası, kralına dil uzatmaya yeltenen bir köle” olarak para, savaş, imparatorluk, ırkçılık ve demokrasi konularında yaptığı konuşmanın, her zamanki şiirsel üslubu içinde dile getirdiği bu girizgâhı, üzerinde önemle durmayı hakeden önemli bir bir tespiti barındırıyor bence. Yeryüzü tarihinin gördüğü en büyük zorba gücünün tüm canlılar âlemine her yönden birden giriştiği inanılmaz tasallut karşısında yeni bir “Zeitgeist”,  kendine özgü yeni direnişçi tipi oluştuğu söylenebilir.

 

Bakıyoruz: Roy gibi, Noam Chomsky, Rebecca Solnit, Michael Moore, Walden Bello, Kurt Vonnegut, Susan Sontag, Satya Sagar, Edward Said, Harold Pinter, Aijaz Ahmed, Uri Avneri, Eduardo Galeano, Tim Robbins, Naomi Klein, George Monbiot, Robert Fisk, John Pilger, Tom Engelhardt, Amy Goodman, Ariel Dorfman, Chalmers Johnson, Scott Ritter, Gore Vidal ve onlar gibi daha yüzlerce, binlerce insan... sayın sayabildiğiniz kadar. Hepsi mütemadiyen yazıyor, konuşuyor, koşturuyor, yazıyor, konuşuyor, koşturuyor, yazıyor...

Ve bunların hepsini birden aynı anda yapıyor. Bin yaşındaki senatörlerden, yeni yetme yazarlara, yeryüzünün en zengin işadamlarından, askerlere ve “işsiz-güçsüz”lere kadar her milletten, her yaştan, her sınıftan ve her “meslek”ten insan, sağcı solcu demeden bunu yapmaya başladı işte şu sıralarda:

 

“Ne olacak bu kâinatın hali” sorusunu soran, sormakla kalmayan, sorusunu kovalayan, tasalluta direnen, telâşlanmayan, telâşlansa bile bunu belli etmeyen, ahlâki cesaret sahibi, vicdanlı dünya vatandaşları. (Sadece son bir ay içinde bu konuda yazılan nitelikli kitaplara, makalelere, yapılan konuşmalara, yazışmalara, koşturulan mitinglere bakmayı deneyin, şaşarsınız.)

 

Yeni bir zaman, yeni bir “kayıp kuşak”. Bir eylemden ötekine koşarken, arada düşünen, teorize eden, birikimini paylaşan, yeniden okuyan, yeniden düşünen, yeniden biriktiren. Bitmeden biriktiren...

 

Rebecca Solnit, Orion dergisindeki yazısında şöyle diyor: “Umut, korkunun zıddı, bunu yapmamıza olanak veriyor. Dünyayı bir filika olarak hayal edin: Şirketler ve şu andaki yönetim [ABD yönetimi] bu filikada öylesine hızla delikler açıyor ki, biz geri kalanlar suları boşaltmaya ya da delikleri yamamaya ya ancak vakit buluyoruz, ya da onu bile bulamıyoruz. Ama, balyozla delik açanlar kadar, suları boşaltanları da dikkate almak, geçmişe ağıt yakmak yerine şimdiki zamanda destan yazmak da çok önemli. Bu filikada suyun üstünde kalan kısım, bunlar. Filika batarsa, hep birden batacağız; o zaman neden boşaltmayalım suyu? Neden kürek çekmeyelim? ... Eski düzen paramparça ve şimdiki dünyada herşey mümkün.” (“Umut Eylemleri: İmparatorluğa Dünya Sahnesinde Meydan Okumak”, Orion, 20 Mayıs 2003)

 

İşte “kaçmaktan kovalamaya vakit bulan” yeni düşünüreylemci -- huzurlarınızda alkışlarınızla.

 

Devamı yarın...