No.353 - Erguvan

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Ortalık patlamadan geçilmiyor. Suudi Arabistan’da başkent Riyad’da dört ayrı mahallede, Çeçenistan’da Znamenskoye ve İlishanyurt’ta, Irak’ta Misan’da, Filistin’in mülteci kamplarında ve başka yerlerde patır patır patladı silâhlar, plastik maddeler ve savaştan arta kalan bombalar... Bedenler parçalandı tabii ve hayatlar ve barınaklar. Son üç gün boyunca Site’mizin ana sayfasını da, “tabiatıyla” bu infilâklardan artakalan yerlebir olmuş barınak kalıntılarının fotoğrafları “süsledi”... Dünyanın dört bir yanına yayılan şiddeti, dünyanın dört bir yanında sürdürülen “terörle savaş” bir türlü durduramıyor galiba ... ve çok uzun sürmüş bir Bush-Kış mevsiminin kuşatması altında zaten soluğu kesilmiş zavallı tefrikacınızın da içi karardıkça kararıyor şu “yazbahar” aylarında.

 

Öyleyse, bir başka patlamadan bahsetmenin tam zamanıdır: Erguvan patlaması. Rumelihisarı Doğatepe’de ikinci erguvan festivali düzenlenirken Büyükşehir Belediye Başkanı, ağacın İstanbul peyzajının simgesi olduğunu belirtmiş. Elbette doğru ve elbette eksik.

 

İstanbul’u, özellikle Boğaziçi’ni, neredeyse bir gün içinde tümüyle dönüştüren, böylelikle bu kadim kentin sâkinlerinin ruh hallerini de aynı dakikalarda dönüştürmeyi başaran bu büyülü ağacın anayurdu Akdeniz olarak görünüyorsa da tam öyle değil; her bir yanda rastlanıyor aslında ve nerede varsa orayı şenlendiriyor; binbir şeyin simgesi oluyor. Amerika’nın sahib-i aslîsi diyebileceğimiz kızılderililer, Kiowa’lar meselâ, erişilmez bilgelikleriyle, bu kısa ömürlü çiçeklerin ilk tomurcuklarını ilkbaharın kesin işareti olarak görmekte hiç gecikmemişler: “Kara”kışı kovup uzaklaştırmanın en kestirme yolu olarak da, erguvanların çiçeklenmiş dallarını çadırlarının kapısına asıvermişler. Şaman büyücülerin binbir türlü hastalığı kovup uzaklaştırmanın kestirme yolu olarak erguvan kabuklarını kullandıkları da biliniyor...

 

Kadim Yunaneli’nde “kerkis”, yani “mekik” deniyormuş, çiçeklerinin biçimi dokumacının mekiğini çağrıştırdığı için. Ama bazı Frenk dillerinde “Yahuda Ağacı” adı veriliyor. Tefrikacınız, hem ruh hem de beden sağlığına bu kadar iyi gelen bir nebatı neden hıyanet kavramıyla bağdaştırdıklarını anlayamadı – ama doğrusunu söylemek gerekirse, anlamak için bir çaba da sarfetmedi.

 

O, bu meraksızlığın izini şöyle sürmedi: Erguvan ağacının sert odunundan kızılderililerin yaptıkları okları, o okları yapan kızılderilileri ortadan kaldıran medeni beyazların yerleşik hayata geçerken evlerine yerleştirdikleri mobilyaları - iyi cilâ tutuyor diye - bu odundan yaptıklarını, İstanbul’un kurucuları olan Bizans soylularının kendilerine İmparatorluğun ve soyluluğun simgesi olarak erguvan rengini seçip “erguvan kanlı” olduklarını, erguvan boyaları uzak diyarlardan getirtip bu boyayla boyadıkları giysileri İmparatorluk sarayında giydiklerini ve soylu olmayan sıradan vatandaşlara bu renkte giysi giymeyi yasaklayıp giyenleri cezalandırdıklarını, hipodromdan çıkıp İustinianus’u tavlayınca erguvan giysilere bürünen şuh ve güzel Teodora’nın, önü alınmaz iktidar tutkusunun tetiklemesi sonucunda kocasını kaçmaktan alıkoyduğu kadim kentte bir gece içinde 50 bin Nika isyancısının katledilmesiyle daracık İstanbul sokaklarında sular seller gibi akan kanları... işitmemeye, görmemeye ve anlatmamaya karar verdi.

 

Erguvan (ilmî adı cercis siliquastrum): Erguvangillerden, basit almaşık yapraklı, erguvan renkli çiçekleri olan “süs ağacı”. “Soylu”, “hain” filan değil; “süs” de değil, “basit” de ...  Sadece çok sade, çok güzel ve çok iç açıcı – baharı çağrıştırıyor.

 

Devamı yarın...