No.349 - Müjdeli haberlerin beşi bir yerde

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

İyilik ve güzelliklerle dolu bir hafta sonuna giriyoruz.

 

Daha dün, “Karanlıklar Prensi” Perle İstanbul’da yaptığı konuşmada “iyi savaş” kavramını  felsefesi literatürüne armağan etti. Prens, bu kelimeleri aynen telaffuz etmedi, ama şunları söyleyince bu anlam tastamam çıkıyor:

 

Tarihin ilk modern savaşı yapılmış, tarihte ilk defa silâhların büyük bölümü hedefini vurmuş, istenmeyen zararlara sebep olunmamış, çok az (sic!) insan ölmüş, ülke zarar görmeden rejim değişmiş... Bu savaş iyi savaş değildir de nedir, ey okur? (NTVMSNBC)

 

Böylece, haklı savaş’tan sonra bir de “iyi savaş” kavramımız oldu artık.

 

Bu o kadar doğru ki, bu savaşta gösterilen başarıdan dolayı Başkomutan “Top Gun” Dubya ile onun “fino”su diye adlandırılan Blair, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş. Adaylığı öneren Norveçli parlemanter Simonsen, “gelecekteki büyük savaşı önlemek için, etkili ve küçük bir savaşı kullanma”nın iyi olduğunu söylerken, Prens’in iyi savaş kavramını ete-kemiğe büründürüyordu. Bu ikinci iyi haberin az biraz kötü bir yanı yok değil: Nobel Enstitüsü Başkanı, başvuru süresi için son tarihin geçtiğini açıkladı; ancak gelecek yıla olabilecekmiş başvuru. (Gelecek yıl yapılacak yeni savaşın barış ödülü ne olacak peki, diye sual edecek olursanız, orası kolay: O da ondan sonraki yıl verilir artık.) (NTVMSNBC)

 

Üçüncü müjdeli haberimiz, Blair’in bekleyiş hüznünü giderecek bir teselli mükâfatı: Cumhuriyetçi senatör Elizabeth Dole, Blair’e “teröre karşı” yürütülen bu iyi savaşta Amerika’ya verdiği sadık destek için Altın Madalya verilmesini öngören yasa tasarısını ABD Senatosu’na sunmuş. (Sadık sıfatının altını çizmek gerekiyor; bilin bakalım insanın en sadık dostu kimdir?) Böylece sadık dost Blair, Churchill’den sonra altın madalyalı ikinci Britanya Başbakanı oluyor.

(NTVMSNBC)

 

Bir müjde de Ortadoğu’dan: İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ne girecek olan yabancılara, buraya girmeden önce bir kâğıt imzalatma kararı çıkartmış: Yabancı uyruklu insanlara sınır kapısında uzatılan basılı form’da şöyle birşey yazılı olacak: “Ben vurulursam, sorumluluk bendedir!” Ayrıca, aynı formda “ben barış girişimcisi değilim!” diye bir beyanın da imzalanması şartı konmuş. (The Guardian, 9 Mayıs 2003) Böylece, İsrail ordusu dünyaya model oluyor: Tarihte ilk kez görülen bir uygulama ile, vurulup ölecek insanlar, ölmeden önce kendi katledilmelerinin sorumluluğunu da üstlenmiş oluyorlar. Ünlü filozof Kant’ın özgür irade nazariyesini uygulamaya geçirmek de İsrail’in modern askeri düşünür ve politikacılarına nasip oldu. Barış girişimcileri de iki şıkla karşı karşıya kalmış oluyorlar: Ya artık form doldurmak suretiyle barış girişimcisi kimliklerinden vazgeçmiş, ya da, -- illa barış girişimciliği yapacaklarsa -- bunu dünyanın başka yerlerinde yapma yükümlülüğü altına girmiş oluyorlar. İnsanın kendi kimliği konusunda sorumluluğu tümüyle başka bir devletin ordusuna ferağ etmesi de hoş bir yenilik doğrusu: Barış girişimcilerinin bundan böyle her sabah ant içmeleri de düşünülebilir: “...Varlığım İsrail ordusuna armağan olsun!”

 

Son bir güzellik: Wolfowitz’le Rumsfeld’in Pentagon’a ve dünyaya hakim olan küçük komplo çetesi (cabal), CIA ve DIA gibi dünyanın en güçlü iki istihbarat kuruluşunu yetersiz bulup, yepyeni bir istihbarat ve casusluk teşkilâtını yıllar önce gizlice kurmuş oldukları öğrenildi. Özel Planlar dairesi diye adlandırılan bu kuruluş, koca CIA’yı filan resmen by pass edip, kendi seçme bilgi kaynaklarından elde ettiği bilgilerle bizzat Bush’u da teslim almış ve savaşa sokmuş meğerse. Kuruluşun başında, Abram Shulsky diye biri var. Bu adam, ABD’nin savaş ve yayılma planlarını yöneten Rumsfeld, Wolfowitz, Perle gibi çelik çekirdek üyeleri gibi, adı pek duyulmamış Leo Strauss diye bir müteveffa felsefecinin tilmizlerinden. Almanya’dan hemen savaş öncesinde ABD’ye kaçan bu karanlık felsefeci 1973’te ölmüş. Ama, ömrünü tamamlamadan önce söylediği ve yazıp çizdiği liberalizm ve demokrasi düşmanı, elitist, ahlâk-dışı görüşleriyle, bugünkü saldırgan politikaların tüm mimarlarını, etkileri ömür boyu silinmeyecek şekilde etkilemiş anlaşılan. (Jim Lobe, “Yeni-Huhafazakârların Akıl Hocası ‘Güçlü Liderler, Zayıf Kitleleri Yönetmek Zorundadır’ Görüşünü Savunuyordu”, www.commondreams.org)

 

* * *

 

İşte böyle: Elimizde bir iyi savaş, iki Nobel ödül adaylığı, bir altın madalya, bir yeni kimlik formu, bir yeni istihbarat örgütü, bir de taze keşfedilmiş filozof var... Pazar ola, ey okur!

 

Devamı haftaya...