No.348 - Karanlıklar Prensi ile yarını kurduk

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Dün, Amerika’nın – ve tabii gezegenimizin – efendilerinden Wolfowitz’i (Velo ağbi)  izlemiştik ekranlarda. Gezegene verdikleri yeni şekli konuşmuş, Türkiye’nin de kulağını çekmişti biraz.

Bugün de, efendilerimizden Perle (Karanlıklar Prensi) arz-ı endâm etti ekranlarda. Forum İstanbul adlı kuruluşun verdiği yemekli çok özel ve çok pahalı sohbet toplantısının hiç olmazsa bir bölümünün biz sıradan vatandaşlara parasız olarak izleme izni verilmesi Prens’in kıyağı sayesinde oldu.

Konu, “yarının kurulması” idi. Aksi gibi, toplantı yemek saatine denk gelmişti. O yüzden biz de çoluk çocuk, sandviçlerimizi alıp kendi oturma odalarımızda (artık salonu olanlarımız salonlarında, kimimiz sofalarda) oturup ekranların başında toplaşmak zorunda kaldık.

 

Yarının kurucuları da tam karşımızdaydılar işte: Beş yıldızlı otelin dayalı döşeli şık ve zarif yemek salonunda hazır ve nâzırdılar.Yarının kurucuları olarak mükellef bir yemek yediler, lokmalarını ağır ağır, sindire sindire çiğnediler, kadehlerindeki sularından birer yudum aldılar ve ondan sonra sessizleştiler artık.

 

Karanlıklar Prensi kürsüye çıkmıştı çünkü...

 

Aslına bakarsanız, hiç de iblis (karanlıklar prensi) gibi bir hali yoktu; dünyanın en korkunç şahinlerinden biri olduğunu gösteren en ufak bir belirtiye de rastlanmıyordu kendisinde. Hani KP olduğunu bilmesek, babacan bir aile babası, müşfik bir  ağabeyimiz olduğuna yemin edebilirdik onun. Bütün Amerikalı konuşmacılar gibiydi: birkaç espri yaptı konuşmasına başlarken, o esprilere de gereği kadar gülündü -- ama, o kadar: Ondan sonra gülme mülme bitti, yarının kurulması süreci başladı. Bu da çok ciddi bir iş olduğundan, herkes ciddileşti.

 

Toplantıdaki davetli-dinleyici(ci)ler başlarını anlayışlı anlayışlı sallayıp büyük bir dikkatle dinlediler. Hatta, aralarında yarının kurulması gibi stratejik konuların uzmanı olan emekli paşaların dikkatle dinlemekle yetinmeyip, dikkatle not da tuttukları hiçbirimizin dikkatinden kaçmadı doğrusu.

Biz kendi evinin salonlarında olanlarsa, bir yandan sandviç ya da salatalarımızla nefsimizi körletirken, bir yandan da yarının kurulmasını daha bugünden an be an seyretmenin hazzı içinde kendi küçük notlarımızı aldık.

 

Tefrikacınız da, Prens’in çömezlerinden biri görevini üstlenerek (tabii geçici olarak) üstâdın şu görüşlerini kayda geçti:

 

Çok iyi bir savaş olmuştu. Kötümserlerin tahminlerinin aksine az sayıda insan ölmüştü. Ülkeye zarar vermeden rejim değiştirilmişti. Aslında herşey 11 Eylül’de başlamıştı. Terör çok çok kötüydü. Amerikan insanlarını bu terörden korumak gerekmiş, bu da yapılmıştı. Ama insanlık camiası da ayrıca korunmak isteniyordu. Bu da yapılmaktaydı. Arada BM’ye pek lüzum kalmamıştı.

Prens, özgürleşmiş ve demokratikleşmiş Irak adına Irak’ın dış borçlarının erteleneceğini Irak’ın yakında kurulacak demokratik hükümeti adına şimdiden dünyaya ilân ediyordu. (Körfez ülkeleri, Mısır, Fransa ve Rusya gibi Irak’ın alacaklısı olan ülkeler de bunu buracıkta, bizimle birlikte öğrenmiş oluyorlardı ve onlar da bizim gibi ekran başında yemek yiyorlarsa lokmaları da biraz zor iniyor olmalıydı boğazlarından aşağı.)

 

Ayrıca Türkiye’yi çok seviyordu Prens, sevmenin ötesinde beğeniyordu. Hatta, ülkemize hayrandı. O kadar hayrandı ki, hem müslüman, hem laik, hem de demokratik olan bu ülkenin Irak’a model olacağından emindi. (Televizyon başında iyi kötü birşeyler yiyerek bunu izleyen biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu model misyonumuzdan haberi yoktu, ama olsun, çok gurur duyduk. Bu model konusunda Iraklıların ne düşündüğünü bilmiyorduk, ama, doğrusunu isterseniz, umurumuzda da değildi.)

 

Prens, açık ve dürüst konuşuyordu: Bu iyi savaşa Amerika’nın yanında katılmadığı için Türkiye’ye sitem etti; ABD ile ilişkilerin bozulmasının sorumlusu olarak acemi AKP yöneticilerini görüyordu. Üstelik, Amerika ile ilişkinin nasıl düzeleceğinin de yolunu da açık seçik gösterdi: Bu yol komşulardan geçiyordu. Yani, Suriye ve İran’daki rejimler de çok kötüydü, değişmeleri iyi olurdu, işte burada da Türkiye işbirliği yaparsa Amerika ile ilişkilerini onarabilirdi. Prens, komşularımızın rejimlerini değiştirmek için bize işbirliği yolunu gösteriyordu. (Hani Suriyeli komşularımızı bilmeyiz ama, basbayağı seçim yapmış ve yöneticileri için oy vermiş ya da o oylarla iktidara gelmiş olan İranlı komşularımız, biz komşularının desteği ile yapılacak bu rejim değiştirme programını seyrediyor idilerse ekranlarından, çilavlarını en azından bir iki dakika süreyle çiğnemeyi unutmuş olmalılar.)

Açık ve dürüst konuşmasını sürdüren Prens, aslında savaşı kendisinin de istemediğini, ancak kendilerinin iyi vuran silâhlarla yaptığı savaşın iyi bir savaş olduğunu da tekrar söyledi. Savaşın sonunda Amerikan halkının vergileriyle yeniden kurulacak yarınlarında Irak’ta ABD şirketlerinin öncelikli pay almasının doğallığını da anlattı.

 

Karanlıklar Prensi Perle, veciz konuşmasında savaşın ana nedeni olan kitle imha silahlarından, İsrail’in korkunç kitle imha silâhları stokundan, 11 Eylül olayı ile Irak’ın arasında herhangi bir bağ bulunamamasından, savaş sonrasında insanlığın gördüğü en korkunç tarihi ve medeniyet kıyımının planlı olarak yapılmasından, roketlerle, salkım bombalarıyla, misket bombalarıyla parçalanıp ölen sivil kadınlarla çocukların ya da askerlerin sayısından, tüketilmiş uranyumun yol açacağı kesin olan insani ve çevresel yıkımdan, kendisinin silah kaçakçılarıyla, İsrail şirketleriyle, karanlık Amerikan şirketleriyle olan sayısız ilişkisinden, kendisi hakkında yapılmış FBI “casusluk” soruşturmalarından,  iflas etmiş şirketlerin yabancılara satışı dolayısıyla istifa etmek zorunda kalmasından, Irak’ta “malı götüren” dev şirketler hakkındaki suçlamalardan bahsetmedi. (Bu konularda bir özet için aşağıdaki Richard Perle başlıklı minik derlememize ve oradaki linklere bakınız.)

 

Belki de bunlar “yarının kurulması” gibi çok akademik bir konunun dışında kaldığı için, hiçbirinden tek kelimeyle söz etmedi, o şaşaalı salonda bulunan konuklar ya da gazeteciler de pek kurcalamadılar doğrusu...

 

Ve Prens’imiz de, bir espriyle başlayan bu natürel konuşmasını, kravatının renginin “sembolik” anlamı üzerine nefis bir espri ile bitirdi. Rengin özel bir önemi yokmuş, çünkü kendisinin de söz hakkı yokmuş zaten, ne giyeceğine hanımı karar verirmiş. Otel salonundaki seçkin davetliler buna çok güldüler tabii ve alkışladılar...

 

Ama, biz buradakiler de geri kalmadık: Oradan duyulmayacağını bile bile, dayanamayıp koyverdik makaraları artık.

 

Devamı yarın...

 

RICHARD PERLE (Karanlıklar Prensi)

 

Defense Policy Board (Savunma Siyaseti Kurulu): ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in, Pentagon'a danışmanlık yapmak üzere 2001'de kurduğu Defense Policy Board'un 27 Mart 2003 tarihinde istifasına kadar Başkanı, halen de Kurul'un üyesi. Kurul üyeleri Douglas Feith tarafından seçiliyor ve Rumsfeld'in onayıyla görev yapıyor. Kurul'un 30 üyesinden 9'unun silah şirketleriyle yakın ticari ilişkileri var ve 2001-2002'de en az 76 milyar $ tutarında iş bağlamışlar. Bu şirketlerden bazıları: Boeing, TRW ("Bağdat Ağası" Jay Garner ile de bağlantılı), Northrop Grumman, Lockheed Martin (ABD'nin en büyük silâh şirketi), Booz Allen Hamilton. Vietnam, Kamboçya, Laos, Şili, Endonezya, Doğu Timor vb. Bölgelerinde milyonlarca insanın ölümüne yol açmaktan "Savaş Suçlusu" olarak suçlanan Henry Kissinger de DPB üyesi.

   

American Enterprise Institute (Amerikan Girişim Enstitüsü/AEİ) adlı ABD’nin en büyük ve zengin “think-tank” kuruluşlarından birinin araştırmacısı.

 

Project For The New American Century (Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi/PNAC) adlı ABD’nin yeni dünya hegemonyası projesi de AEİ'nin “çocuğu”.  (Bkz.: AEI)

1998'de Clinton'a mektup yazıp Irak'ı istila etmeyi öneren de Perle, Wolfowitz, vb. gibi PNAC'çılardı.

 

Foundation for Defense of Democracy (Demokrasiyi Savunma Vakfı/FDD) adlı İsrail yanlısı kuruluşun (website'ına bkz) Danışma Kurulu üyesi. Burada William Kristol (AEİ ve PNAC başkanı), Charles Krauthammer (New York Times köşe yazarı) ve Gary Bauer gibi musevi ve aşırı sağcı-siyonist kişilerle birlikte çalışıyor.

 

Jewish Institute of National Security Affairs(Ulusal Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü/JINSA) yönetim kurulu üyesi (website)

 

Hollinger Digital, Inc. adlı dev medya şirketinin eski başkanı ve baş yöneticisi (Bkz.: AEI)

 

Jerusalem Post adlı sağcı İsrail gazetesinin eski yöneticisi  (Bkz.: AEI)

 

Reagan döneminde Savunma Bakanı Yardımcısı (uluslararası güvenlik siyaseti danışmanı)

 

Princeton mezunu, ama herhangi bir akademik unvanı yok. Şu anda Amerika’da her türlü gizli istihbarata ulaşabiliyor, savaş planlamasını yapan dar halkanın içinde yer alıyor. 1980'lerde İsrail hesabına casusluk yapan Jonathan Jay Pollard davasında, Pollard’la muhtemel ilişkileri nedeniyle FBI soruşturmasına uğramış; 1970'te İsrail büyükelçiliğinden biriyle konuşmaları FBI tarafından dinlenmiş ve rapor konusu olmuş. 1983'te bir İsrail silah şirketinin çıkarlarını savunmak için büyük paralar aldığı gerekçesiyle basında eleştirilmiş, ama o sırada Savunma Bakanlığında çalışmadığı gerekçesi ile "çıkar çatışması" olmadığını savunmuş. (Ayrıntılı bilgi için bkz.:http://www.cooperativeresearch.org/organization/profiles/defensepolicyboard.html)

 

Kendi skandal istifasının ve Irak savaşının hemen öncesinde savaşı kışkırtıp BM'nin “öldüğünü”, bunun da iyi bir şey olduğunu, BM'nin sadece "insani yardım" gibi önemsiz işlerle uğraşması gerektiğini açık açık yazdı. ("Thank God for the Death of the UN", The Guardian, 21 Mart 2003)

 

Trireme Partners LP adlı venture capital şirketinin yönetici ortağı. (Kissinger da aynı şirketin danışmanı)

11 Eylül'den hemen sonra, 2001 yılı sonunda kurulan ve silah şirketlerine yatırım yapan bu "taze" şirket, terorizm korkusunun savunma ve güvenlik ürünlerinin talebini artıracağını yatırımcılarına yazmış. Ayrıca, Perle, silah kaçakçısı meşhur Adnan Kaşıkçı ile Paris'te iş yemeği yemiş ve Trireme ilgili yatırım konuşmaları yapmış. (Bkz.: Seymour M. Hersch, "Lunch With The Chairman", New Yorker, 17 Mart 2003 sayısı) Kendisi, bu bilgileri "deli saçması" olarak yalanlıyor ve New Yorker yazarı Hersch'i de "terorizme çok yakın gazetecilik yapmak"la suçluyor. (Jamie McIntyre, "Top Pentagon Adviser Resigns Under Fire", CNN, 28 Mart 2003)

 

Goldman Sachs şirketinin Irak savaşından doğacak yatırım fırsatları konusundaki konferansa katılmış.

 

Batık Global Crossing şirketinin Hong Kong ve Singapur şirketlerine satılmasına aracılık edip 725.000 dolar komisyon alması söz konusu idi. ( Stephen Labaton, "Pentagon Advisor is Also Advising Global Crossing", New York Times, 21 Mart 2003). Pentagon'un ve FBI'ın "düşman eline geçecek gizli fiber optik network bilgilerini içerebileceği" için çok karşı çıktığı ve "çıkar çatışması" yaratır dediği bu olay, sonunda Perle'in istifasına yol açtı.

 

Normal olarak "vatana ihanet" ya da casusluk gibi bir suçtan soruşturulmasını gerektirecek bu olaydan, sadece Savunma Kurulu başkanlığından istifa ederek kurtuldu. Aynı sırada Rumsfeld, kendisinin çok dürüst, güvenilir ve onurlu biriolduğunu söyleyip onu kurulda üye olarak tuttu. Perle’in kendisi de zaten çıkar çatışması iddiasını reddetti ve "bu parayı savaşta ölen ya da yaralanan Amerikan askerlerinin ailelerine verecektim" dedi.  (CNN, 28 Mart 2003) 

 

Richard Perle hakkında daha etraflı bilgi için WHO DIES sitesine bakabilirsiniz.