No.336 - Clausewitz'den Neyzen'e 'stratejik ortaklık'

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Hayli uzun sürmüş bir kışın ardından Pazartesi günü güneşi gördük nihayet biz burada, İstanbul’da. (Belki iklim bilimciler açısından öyle değildir, uzun filân sürmemiştir, yani aslında herşey “mevsim normalleri”ne uygundur ve yalnızca bize öyle gelmiştir, ama Shakespeare’i imdada çağıralım, bilimden kaçıp edebiyata sığınalım ve bize nasıl geliyorsa öyledir diye kestirip atalım.)

 

Güneşle beraber elbette içimiz açıldı azıcık ama, hüzünlendirici bir haber de ufkumuzu bir bulut gibi kararttı geçerken: New York Times’a göre stratejik ortağımız ABD artık bize stratejik ortak gözüyle pek bakmıyormuş, çünkü kendine yeni bir stratejik ortak bulmuş: Irak.

 

Stratejik ortak teriminin ne demek olduğunu bir türlü anlamamıştık – ama, hiç olmazsa bu sefer kabahatin büyüğü bizde, bizim kavrayış kıtlığımızda değildi. Bugüne kadar bunun ne demek olduğunu bize anlatan olmamıştı da ondan. Stratejinin ne olduğunu anlamıyorduk bir kere; yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük ve vahşi imparatorluğu ile nasıl bir ortaklık içinde olabileceğimiz meselesini bir türlü mantığımız basmıyordu, bu da iki.

 

Sydney Morning Herald gazetesinden Mike Carlton, “20 Dolara Bu Savaş Beleş” başlıklı ironik makalesinde şu strateji meselesini adeta bizim için açımlıyor: “Karl von Clausewitz’den beri gelmiş en mükemmel strateji ustası olan ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld için ne müthiş bir zafer oldu bu savaş. Pos bıyıklı ihtiyar Prusyalı kurt ‘savaş, politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir’ şeklindeki ünlü aforizmayı ortaya atmıştı, tamam; ama Rummy, pırıldayan gözleri ve çelik sinirleri ile şimdi savaşın, ekonominin başka araçlarla devamı olduğunu ortaya koydu.”

 

Strateji işini böylece kavramış olduk. Ortaklığa gelince, o da şu şekilde:

 

ABD, yeni seçtiği ortağı Irak’ta Türkiye’deki İncirlik gibi 4 askeri üsse sahip olacakmış. Yani, ABD tarafından kurtarılmış olan Irak halkı, kurtarıcılarının getirdiği yeni yönetimini seçiyor, o yönetim de kurtarıcısına ortak oluyor bu durumda. Carlton, şöyle devam ediyor: “Abrams tankları, Bağdat’taki enkazın ortasında mucizevi bir şekilde el değmeden duran Petrol Bakanlığı’na yöneldi; Bağdat da zaten ExxonMobil ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in eski firması Halliburton için kurtarılmıştı.”

Bir çeşit “yap-işlet-devret” modeli ortaklık yani. Daha doğrusu, Mustafa Arslantunalı’nın deyişiyle, “yık-işlet-devretme!” modeli. Modelin olağanüstü başarı potansiyeli de İmparator Bush’un şu veciz sözlerinde gizli zaten:

 

“Bunlar, özgürlük tarihindeki büyük günler.”

 

Düşünür ve şair Neyzen Tevfik’e atfedilen bir anekdot geliyor akla: Neyzen’i hayatında ilk kez bir sinemaya gitmeye ikna etmişler sonunda. Bir Tarzan filmi oynuyormuş. Çıkışta, filmi nasıl bulduğunu sormuşlar. Rivayet o ki, Neyzen de, “Çok sıradan,” demiş. “Tıpkı gerçek hayattaki gibi: “Kahraman geliyor, kurtarıyor, sonra da kurtardığını ş’apıyor.”

 

İşte vaziyet böyle ey okur, stratejik ortaklık dediğin budur.

 

Devamı yarın...