No.331 - Bu savaş bitti

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Sonunda canavarın inine varıldı. Amerikan savaş uçakları, helikopterleri, zırhlı araçları hep birlikte çullandılar ve Saddam Hüseyin’in memleketi Tikrit, kayda değer bir direniş göstermeden ele geçirildi. “Kayda değer” birşey olmadan demekle de herhalde haklıyız. Çünkü, topu topu 20 Iraklı öldürülmüş bütün olayda, 20 kişi ne ki?

 

Böylece, ele geçirilmemiş son “cep” olan Tikrit’le beraber, 21. yüzyılın ilk savaşı da bitmiş oluyor – gözümüz aydın!

 

Katar’daki ABD Merkez Karargâhı sözcüsü de bu durumu askeri terimlerle pek güzel ifade etmiş zaten: “Tikrit’in düşüşü seferin sona erdiğini göstermemekle beraber, savaşın askerî evresini sona erdirmekte önemli bir aşamadır.” (BBC)

 

Bir savaşın “sivil evresi” nasıl olur ve o evre nasıl sona erer, askeri sefer nasıl devam eder... bütün bunları bilemediğimiz için, kestirip atarız biz de, ve bal gibi “savaş bitti” diye yorumlayabiliriz komutanın sözlerini.

 

Evet, savaş bitti.

 

Bu üç haftalık “askerî evre” içinde:

 

* Mütevazı bir hesapla 10 bin Iraklı asker ve sivil öldü, 30 bini de yaralandı; Amerikan ve İngiliz saldırganlardan da 100 kişi muharebede öldü. (Paul Rogers, “Kırık Hayatlar, Buruk Yürekler”, Nation dergisi yazarlarından Tom Engelhardt, bunun son birkaç yüzyıllık sömürge savaşlarında gözlenen 1’e 100 zayiat oranını tıpatıp tutturduğunu söylüyor.(Bkz: “Gökkubbe Altında Kaos/Chaos Under Heaven”).

 

* Mütevazı bir hesapla Mezopotamya topraklarında yaşamış bütün medeniyetlerden, yani en az onbinlerce yıllık bir geçmişten günümüze, yani “biz”lere kalan kültür mirasından en az 175 bin parça kadar eser tahrip ve yokedildi, yağmalandı, çalındı çırpıldı; paha biçilmez el yazmalarını barındıran kütüphaneler talan edildi. (Tarih ve medeniyet öncesi çağlardan başlayıp gelirsek, epey bir liste tutuyor: ???’ler, ???’lar, Asurlular, Babilliler, Sümerler, Med’ler, Persler, Kadim Yunanlılar, Moğollar, Abbasiler, Osmanlılar...)

 

Böylece, “işlem tamam” oldu:

222 yıllık Amerikan medeniyetinin askerlerinin saldırısının “askerî evresi”nin sonu, 40 bin küsur yıllık atalarımızın mirasının sonuna denk geldi. Hepsi de 48 saat içinde! (Bkz.: Robert Fisk, “A Civilization Torn To Pieces, ; Rajiv Chandrasesekaran, “Our Heritage Is Finished”)

        Bağdat'ta müze (AFP)

 

* Üç haftalık savaş, onbinlerce kişinin ölüşü, Hükümetin çöküşü, Bağdat’ın zaptı, Musul ve Kerkük’ün ele geçirilmesi, 48 saatlık yağma, kundaklama ve talan, nihayet Tikrit’in Düşüşü ve bu iğrenç savaşın bitişi...

 

Peki, kitle imha silâhları nerede?

Savaşın tek sebebi onlar değil miydi?

Bütün bu yıkım onları ele geçirmek ve yoketmek için yapılmamış mıydı yoksa?

 

Bu silâhların, başta Amerika olmak üzere bütün dünyaya doğrudan tehdit oluşturduğunu, hepimizi yakacağını, boğacağını, yokedeceğini bütün o devlet adamları, Başkan Bush, Bakan Powell, Bakan Rumsfeld, Başbakan Blair ve bütün o savaş tayfası “akademisyenler” bize döne döne, diyagramlarla, haritalarla, illüstrasyonlarla, ses bantlarıyla, “Powellpoint” gösterileriyle,  anlatmamışlar, bilmemkaç bin litre şarbon, bilmemkaç bin litre botulinum, bilmemkaç ton sarin, hardal ve sinir gazı var dememiş miydiler bize? Yoksa hepsi bir yalan mıydı?

 

Ama dur, ey okur, hemen kuşkuculuğa kapılma!

Bekle, belki de hepsi Şam’dadır.

 

* * *

 

21. yüzyılın ilk savaşında ataların kültür mirasının yanı sıra ataların bir sözünü de kaybettiğimiz anlaşılıyor : “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz” diyemeyeceğimiz âşikâr artık.

 

21. yüzyılın yaklaşan ikinci savaşı içinse, bir atasözünü daha – hani kaybetmesek bile – “modifiye etmek” zorunda kalabiliriz. Şöyle:

 

“Ne Arabın yüzü, ne Şam’ın şarbonu."

 

Devamı yarın...