No.322 - Müstehcen

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Bilin bakalım, Hürriyet muhabiri Hakan Denker, önceki gün nerede, kiminle berabermiş. Irak’ın kuzeyinde cephede nöbet bekleyen ABD askerleriyle!

 

Bilin bakalım, nasıl poz vermiş? Teleobjektif denen uzun menzilli âleti ile –

O âleti hem bir silâh, hem de ereksiyon halinde bir erkeklik organı gibi tutarak.

O âleti, yanıbaşındaki tam teçhizatlı Amerikan askerlerinin tuttuğu dürbünlü otomatik makineli tüfeklerle aynı hizada tutarak. Neredeyse el büyüklüğündeki mermi şeritlerinin dizi dizi sıralandığı bir düzen içinde. Ve inci gibi dişlerini ortaya koyacak şekilde Amerikan askerleriyle aynı nizam içinde sırıtarak...

 

Bilin bakalım Hürriyet muhabiri Denker bu pozu verirken aynı saatlerde istilâ altındaki aynı ülkenin başka yerlerinde neler oluyordu: Ağır bombardıman uçakları  büyük kent binalarını deli gibi bombalayıp unufak ediyor... intihar komandolarının saldırılarından paniğe kapılan başka deniz piyadeleri deli gibi sağa sola ateş ediyor... bu gerçek ölüm orjisi içinde, Nasıriye’de bombardımandan kaçarken bir köprü üzerinde ‘yakaladıkları’ 12 sivil insanı fotoğrafta gördüğümüz iri mermilerin tıpatıp benzerleriyle biçiyor... Türkiyeli ‘muhabir’ Denker’in Amerikalı ‘omuzdaşı’ndan hiçbir farkı olmayan bir onbaşı, bu cinayetlerden hemen sonra: “Bu Iraklılar hasta, biz de kemoterapiyiz. Bu ülkeden tiksinmeye başladım. Bak bir manyak Iraklı yakalayım ne olacak. Yaşatmayacağım onu, hemen geberteceğim!” diyordu (The Times/Britanya)... Kerbelâ’da bir kontrol noktasına yaklaşan bir mavi Toyota minibüs, Denker’in yanında sırıtan ABD komutanlarından hiçbir farkı olmayan – sadece sırıtmayan ve deli gibi haykırıp duran – bir yüzbaşının ‘çığlık-emri’ üzerine 25 mm’lik top ateşiyle toz ediliyor, içinde tüm eşyası ile birlikte tıklım tıkış oturan ve savaştan kaçmakta olan 15 Iraklıdan 10’u oracıkta paramparça ediliyor, ardından bu yokedilen insanların 5’inin 5 yaşından küçük çocuklar olduğu, fosilleşmiş bir annenin cansız kollarıyla iki çocuğunun cansız bedenlerine sarılmış, yaralananlardan birinin son nefesini vermekte, ‘kaza’yı sadece birkaç sıyrıkla atlanan bir genç kadının da hamile olduğu ortaya çıkıyordu (The Guardian) ... Muhtemelen, Hürriyet muhabirinin başka bir fotoğraf muhabirine bu erkeksi pozu vermesinden birkaç gün önce Irak’ın bir başka bölgesinde, Batı çölündeki Rutbah’ta bir çocuk hastanesi Amerikan savaş uçaklarının bombaları altında yerle bir ediliyor, doktorlardan biri de bu sahneyi gören Amerikalı barış çalışanlarına soruyordu: “Neden? Siz Amerikalılar neden bizim çocuk hastanemizi hedef seçmiş olabilirsiniz ki?” (Associated Press)...

Hürriyet’in birinci sayfasında yer alan bu coşkulu-enerjik-libidolu fotoğrafın çekildiği saatlerde, Reuters haber ajansı, o âna kadar kadın-erkek, çoluk-çocuk en az 453 Iraklı sivil insanın hayatını kaybetmiş olduğunu bildiriyordu...

 

Gene aynı saatlerde, Hürriyet muhabirinin ereksiyon halindeki teleobjektif âleti ile sırıtarak poz verdiği noktadan 250-300 kilometre uzakta, Bağdat’ın Kâzımiye semtinde, Hazreti Ali’nin torunlarından Musa El Kâzım türbesinde, İslâmın doğmasından bu yana tarihte ilk kez birlikte topluca secde ediyorlar, ardından ortak açıklama yapan Şii ve Sünni din adamları, işgale karşı mücadelenin, her müslüman için farz olduğunu, müslümanlar olarak yurtlarına ve tarihlerine sahip çıkmak zorunda olduklarını söylüyorlardı (NTVMSNBC)...

 

Aşağı yukarı aynı saatlerde de “sivilleri öldürmek hesapta yoktu” diyerek savaşmayı reddeden ve her türlü cezayı göze alarak ülkelerine dönen İngiliz askerlerine bir de ABD deniz piyadesi katılıyordu: “Liderlerimizin aldatmacaları nedeniyle ahlâki olmayan bu savaşta yer almak istemiyorum,” diyordu 20 yaşındaki Amerikan delikanlısı Stephen Funk. “Ömrümün geri kalanını Irak’ta yaptıklarımı düşünerek geçirmektense, cezamı çekmeye hazırım.” (NTVMSNBC)

 

***

 

Bilin bakalım, Hürriyet’in birinci sayfa haberi hangi başlıkla verilmişti? “Benim Cici Silâhım”. Resimaltında şu yazıyor: “Bu görüntü, Oscar töreninde ‘Utanın Bay Bush’ diyen yönetmen Michael Moore’a Oscar kazandıran ‘Benim Cici Silâhım’ filminin adını çağrıştırdı.”

 

Tek bir fotoğraf ve üç satır yazı ile aynı anda hem gazeteciliğin, hem belgesel sinemanın, hem belgenin, hem sinemanın, hem gerçeğin, hem de topyekûn insanlığın ırzına geçmeyi başaran müthiş bir porno filmi çevirmek, her baba yiğidin kârı olmasa gerek. Bravo doğrusu!

 

Hürriyet’in genç foto muhabirine Hazreti İsa’nın “Onları affet, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” şeklindeki yakarısını ithaf etmemiz yeterli olabilir.

 

Peki ama, gazete yöneticilerinin birinci sayfadaki bu  müstehcen “röportaj”ı yayımlama eylemini kime havale edebiliriz ki?

 

“Tanrı öldü” diyen Nietzsche’den başkası aklımıza gelmiyor.

 

Devamı yarın...