No.319 - En güzel yükümlülük

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Kendilerine koalisyon diye gülünç bir ad veren 2 müstevli devlet (biri eski, biri yepyeni sömürgeci) ortalama insan zekâsına ağır hakaretler etmeyi sürdürerek, yüzkarası bir istilâ ve katliam savaşını götürüyorlar.

 

600,000 insanın yaşadığı Basra’yı “askeri hedef” ilân etmesi, şanlı şerefli tarihi ile övünmeyi pek seven “yiğit” Britanya ordusu için bir utanç belgesi oldu. “Bu kelimeleri merkez medyada ne okuyabilir, ne de seyredebilirsiniz,” diyor büyük gazeteci Pilger, “Altı Günlük Utanç” başlıklı yazısında. “Ama hepsi doğru. Basra ile birlikte, bizim Blair ile Bush tarafından taklid edilen imzamız, utançtır şimdi.” (Daily Mirror)

 

Ardından, Pazar yerinde alış veriş yapan insanları parçalara ayıran Amerikan füze saldırısı geldi. “Bu bir rezillik, müstehcenlikti” diye başlıyor bir başka büyük gazeteci Fisk’in yazısı: “Metal kapının üstüne yapışmış kesik el, yoldaki çamurlara karışmış kan bataklığı, bir garajda yerlere saçılmış pembe gri beyin parçaları, hala dumanları tüten bir araba enkazı içinde Iraklı anne ile üç küçük kızının, iskeletlerine kadar kömür haline gelmiş kalıntıları.” (The Independent)

 

Açık Radyo dinleyicilerinden bir hanım, büyük gazeteci Fisk’in kaleminden fışkıran bu cümlelerin mikrofondan yansıtılması üzerine, çocukları ile birlikte bunları dinlemenin çok zor olduğundan yakınıyordu. Ama, yakınmamak, tam aksine bu gerçeklerle yüzyüze gelmek gerek. Başkan Bush’un, ultimatomunda “dünya gerçekle yüzyüze gelecek” dediği de, gerçeğin hayatımızdan hepten çıkarılmasından başka birşey değildi aslında. Bu görüntüleri hiç görmeyelim diye “koalisyon” denen müstevli güçler şimdi de Irak televizyon istasyonlarını bombalıyorlar. (aa)

 

Ama, “bu ‘görünmeyen’ görüntüler, gerçeğin ta kendisi,” diye yazıyor Pilger. Iraklı anneler, paramparça olmuş çocuklarını seyretmek zorunda, o zaman bizler, kendi adlarına bu çocukların paramparça edildiği bizler, neden o annelerin gördüklerini görmeyelim? Onların acılarını neden paylaşmayalım? Bu cinai istilânın gerçek niteliğini neden görmeyecekmişiz ki? Öteki savaşlar kirli görüntü ve kelimelerden arındırılmış olduğundan, savaşlar tekrarlanıyor.”

Bu görüntülerden, yazılardan ve konuşmalardan kaçmakla insan kendini ve çocuklarını güven altına almış olamaz. Bu anlamda bir “kaçış” yok, maalesef.

 

Görünmeyen görüntülere, söylenmeyen sözlere ve yüzyıllardır insanları öldüren korkunç yalanlara karşı yapılacak şey, onlardan kaçmak yerine, üstüne gitmek olabilir ancak. İnsan, ancak o zaman değiştirebilir, kendisinin ve çocuklarının kaderini bu korkunç kâbuslara sürüklenmekten kurtarabilir.

Meselâ: Dünyanın dört bir yanından gelen 76 vicdanlı ve akıllı insanın yazdığı “Biz, Barış ve adalet İçin Çalışıyoruz” başlıklı kısa makaleyi okuyabilir, o makalede yer alan “deklarasyon”u imzalayarak, barış ve adaletten yana olduğunu dünyaya ilân edebilir – ve bununla da kalmaz: Barış ve adalet için çalışmayı taahhüt edebilir. Yani, kendini yükümlü tutar.

 

Altına gönüllü olarak girilebilecek en güzel yük de böyle bir yük olsa gerek.

 

Devamı yarın...