No.317 - Komşu yanıyor, su yetiştirmeliyiz!

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Önce, korkunç kitle imha silahlarından insanlığın üzerine gelen tehdidi bertaraf etmek için komşu ülkeye korkunç bir istilâ saldırısı oldu. Eh, korkunçluğu altetmek için daha korkunç olunması gerekiyor anlaşılan – mantıklı.

 

İlk adımda, o tehdidi yaratan canavarları yok edip demokratik, müreffeh, özgür ve bütünlüğünü koruyan bir ülkeyi yeniden inşa edeceğiz ve yeryüzü cennetini kuracağız inşallah.

Hani, muhtemelen insanlığın en eski medeniyetini yıkıp orayı toprağıyla, suyuyla, insanıyla dümdüz etmemizin sebebi bir an için aklımızdan çıkmıştır diye yazdık bunları. Amacımızı unutmayalım diye hani.

 

* * *

 

Şimdi, şu aşamada kuşatma altında bulunan Basra, yani Irak’ın ikinci büyük şehri, tarihlerde adı pek sık geçen kent, günlerdir susuz ve elektriksiz.

Çevresiyle birlikte iki milyon kişinin ihtiyacını karşılayan ve bölgenin en büyük su kaynağı olan Vefa El Kaid su istasyonunu besleyen kablolar tahrip edilmiş.

 

Korkunç masallar gibi aslında: Suyun başını devler tutmuş! İstasyon, Amerikan ve İngiliz birliklerinin kontrolü altında.

 

Basra’yı kuşatan Amerikan ve İngiliz birlikleri, çarpışma ile kenti düşüremeyince, ortaçağ kuşatma tekniklerini uyguluyorlar anlaşılan. Susuz bırak, insanlar da, dilleri bir karış dışarıda, teslim olsunlar!

Yakında, mevsimin dönmesiyle, 40 dereceye çıkacak yarı-çöl ikliminde, içme suyunun insanlar açısından hayati olduğu yolunda olağanüstü zekice bir tespit yapmış Uluslararası Kızılhaç Sözcüsü. Böyle biraz daha giderse büyük bir insanlık dramı, hatta felâket olacakmış. Kuşatma altındaki Basra halkı hem bombardımandan kurtulmaya çalışıyor, hem de elektrik ve su sıkıntısı çekiyor.

 

UNICEF de 5 yaşın altındaki 100 bin çocuğun salgın hastalıklardan kırılabileceğinden duyduğu büyük kaygıyı açıklamış.

 

Tabii, hastaneler de çalışmayınca insanlar ameliyat edilmek filân ne kelime, yaraları kurtlanarak ölebilecekler.

 

Peki istasyonu onarmak için ne bekliyorlar? Cevabı çok basit: Su başını tutan devlerin izin vermesini. Onlar niye izin vermemişler peki? Bilinmiyor!

 

Bu konuda yapılan en önemli açıklama, Londra’dan, İngiltere Savunma Bakanı Geoff Hoon’dan gelmiş. Temiz ve titiz bir devlet adamı olduğu için muhtemelen en az günde iki kez duş yapan, tabii dişlerini de günde en az iki kez fırçalayan zarif Bakan, Basra’daki altyapıyı biz bozmadık demiş, işgalci güçleri kastederek. Peki kim yapmış bunu? Herhalde eşiyle yattıktan sonra bir ekstra duş yapmayı da ihmal etmeyen, ayrıca kilosuna da dikkat eden sağlıklı bir İngiliz centilmeni olarak güzel maden sularını içmeye muhtemelen dikkat eden Bakan: “Bunu Irak yönetimi yapmıştır,” demiş.  Ve eklemiş: “Uluslararası kamuoyunu yanıltmak için!”

 

Yani, Irak diktatörlüğü, kahredici bir bombardıman altında, ortaçağı hatırlatan bir kuşatma yaşayan halkını susuzluktan, hastalıktan, kırım kırım kırıyor ki, dünya kamuoyu ona acısın!

Bu yıkım saldırısına başlamak için bütün dünyayı tamamen salak yerine koyup akıl almaz yalanları birbiri ardından sıralamakta eşsiz bir azim gösteren “kâinatın efendileri” ile onların köleleri, şimdi yepyeni bir doruğa tırmanıyorlar. Batılı medenilerimizin pek tanımadığı bizim bu çorak topraklardan çıkan bir söz vardır ya, onu hatırlamamak elde değil:

Bunlar insanı suya götürüp susuz getirirler, alimallah!

 

* * *

Bilgece sözleri hatırlamışken: Recep Tayyip Erdoğan, daha başbakan değilken ve istilâ saldırısı da başlamamışken, “komşunuzda yangın çıkarsa ne yaparsınız, tabii âcil yardıma koşarsınız” gibilerden bir lâf etmişti ya. İşte şimdi bu iş metafor olmaktan çıktı. Komşu Irak’ta büyük yangın var.

Bizim bu çorak topraklarda komşuluk hakkı büyük, adeta kutsal bir değere sahip değil midir. Bu durumda yapılacak ilk iş, çoluk çocuk yanıp tutuşan komşuya bir maşrapa su yetiştirmek değil midir?

 

Yoksa, suyu muyu boşverip real politik, jeopolitik gibi Nazilerden ödünç alınmış iri iri lâfların ardında televizyon ekranlarında haritaların başına geçip onların üzerinde kırmızı oklarla, müstevli Amerikalılarla İngilizlerin işgal planlarının saat be saat ilerleyişini ya da işgalcilerin yanında komşuyla savaşa girmenin ulusal çıkarlara ne kadar uygun olduğunu tartışır gibi yapmak mıdır?

 

Yoksa, anamızdan babamızdan gördüğümüz herşeyi mi unuttuk biz?

Herşeyin suyu mu çıktı?

 

Devamı yarın...