No.313 - Çok riskli bir deniz

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

ABD’nin en büyük ve en saygın gazetelerinden biri olan Los Angeles Times’da yazar Robert Scheer’in makalesi her şeyi söylüyor aslında. Onun için, boyumuzdan büyük bir işe kalkışmayıp, kendimiz yazmak yerine bir özet çeviri vermekle yetinelim dedik:

 

“Ne hazin ki Bush, ABD’yi 21. yüzyılın ilk sömürgeci devleti yaptı. Hafta sonundaki ada hikâyesi, çok öğretici bir fars idi doğrusu. Kurtarıcı özentisi üç ahbap çavuş, Irak’a halk yönetimi ihraç etme azmi içinde, kendi halklarının protestolarından tüyüp Azor adalarında kuş uçmaz kervan geçmez bir sığınağa sığınmak zorunda kaldılar. Ne kadar uygun bir seçim: Burada ilk yerleşimi kuran kişi, amacı Müslüman dünyayı Hıristiyan ordularıyla kuşatmayı hedefleyen Portekizli bir Haçlı askeri idi [...]

“BM Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğunluğunu tehdit ya da rüşvet yolu ile boyun eğmeye zorlama çabalarının akim kalması üzerine Konsey’in üzerinden silindir gibi geçtikten sonra Buşh ve avenesi ne cür’etle özgürlük ve hukukun üstünlüğü şampiyonluğuna soyunabiliyorlar? [...]

“Bush’un korkusu, silâh denetçilerinin görevlerini fazlasıyla iyi yapıyor olmasından ve biraz daha zaman verilse, kendisini savaş gerekçesinden tümüyle mahrum bırakacak olmalarından kaynaklanıyordu herhalde. [...]

“Bush ve öteki şahinler, hizaya gelmeyen ülkeleri aşırı milliyetçilik sopasıyla evire çevire dövmeye kalktılar.

“Ve biz dünya kamuoyunu görmezden gelmekle kalmadık, dörtbir yana yalanlar saçarak milli haysiyetimizi de lekeledik. ABD, Savunma Bakanı Rumsfeld’in ağzından 11 Eylül saldırılarının ardında Irak’ın olduğu yolunda su götürmez kanıtlar olduğunu söyleyerek cümle âleme yalan söyledi. Bush, Saddam Hüseyin’in “kendi halkını gazla öldürüğü”nü söyleyip, o gazlı saldırının hemen arkasından kendi babasının Hüseyin hükûmetine 1.2 milyar dolar mali kredi açtığından hiç bahsetmemek suretiyle defalarca ihmal yalanı söyledi.

“Ve dahi Bush Irak’ın çok yakın bir nükleer tehdit oluşturduğunu söyleyerek bütün dünyaya yalan söyledi. BM denetçileri bir nükleer silâh programının hiçbir kanıtını bulamadıklarını belirttikleri gibi, Batılı istihbarat servislerinden gelen bazı belgelerin sahte olduğunu da söylediler.

“Sonuçta, Bush’un önleyici savaş doktrinini destekleyecek kanıt imâl edemediler diye, BM denetçilerinin etkili olduğu açıkça ortada olan çalışmalarını, Beyaz Saray’ın aşağılaması ve “by-pass” etmesi iğrenç bir durum.

Azor çetesi, şimdi bombaları sallamaya başlamazsa, aslında krize barışçı bir çözümün pekâlâ bulunabileceğini farketmiş olmalı. Bu önümüzdeki savaşta, ne kadar aşağılık biri olursa olsun Hüseyin değil, biziz saldırgan olan.

Bu, tarihte gerçekten korkunç bir an. Tanrısal güçlerin inayetiyle hareket ettiği izlenimini veren Washington şimdi şiddet kullanarak dünya halklarının haritalarını ve hayatlarını yeniden yapmaya koyuluyor. İngiltere ve İspanya gibi eski sömürge devletlerinin, halkların kendi tarihlerini kendilerinin yapması gerektiğini zorlu bir ders sonucu öğrendikten sonra çoktan bir kenara atmış olmaları gereken bir fikir bu.

“Bu savaş ister kısa olsun isterse uzun, ister korkunç kanlı olsun isterse sadece kanlı, ortadaki çıplak gerçek şu ki, seçildiği bile tartışmalı olan bir başkanın, Müslüman dünyanın siyasetini, ekonomisini ve kültürünü yeniden düzenlemeyi planladığını açıkça ilân ederek, Amerika Birleşik Devletleri’ni 21. yüzyılın ilk sömürge devleti haline getirdiğidir.

Dünyanın şu anda ABD’ye karşı eşi görülmemiş düşmanlığı, hem de 11 Eylül’de aynı dünyanın en derin yakınlığını gördükten sonra bu tavra girmesi, Hüseyin’in apaçık kötülüğüne ilişkin bir salaklık ifadesi değil, Bush’un dünya için kurduğu imparatorluk planlarından duyulan derin bir ürküntüdür aslında.”

***

Dürüst ve objektif bir Amerikalı yazarın bu acıtıcı tespitleri, İslami inançlarını ifade etmesi dolayısıyla hapse düşen Erdoğan’ın, kendine yapılan haksızlığın nihayet onarılması sonucu hak ettiği Başbakanlığı elde ettiği anda, Türk yazarı Orhan Pamuk’un belirttiği gibi, nasıl bir trajediye yuvarlanmak üzere olduğunu da bize gösteriyor aslında: “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, halkına gurur veren savaşa hayır kararını değiştirip, Amerika ile birlikte savaşa girmeye kalkışırsa, yeni başbakan Erdoğan, yıllarca çalışkanlığı, becerikliliği, açık sözlülüğü ve hapishanede geçen günleriyle kazandığı halkın güvenini kaybedecek.”

Azor’daki Haçlı farsının Ankara’da yaşanabilecek yerli trajediye doğru uzanmasındaki en acı yan da şu: Trajedi ya da facia sadece Başbakan’la sınırlı kalmayacak, bütün İslami ve yerel renkleriyle iktidar partisi milletvekillerini de sarıp sarmalayacak. Dahası da var üstelik ve maalesef: Eski yüzyılın başlarında sömürgeci emperyalistlerin haçlı zihniyetine en akıl almaz koşullarda başkaldıran ve onları alteden bağımsızlıkçı isyankâr zihniyetin belirginleşen sembolü Ankara, istiklâl- i tam’dan bunca yıl sonra, “yeni yüzyılın ilk sömürge devleti”nin dümen suyunda, “piyasaların ‘tezkere’ coşkusu” nun (Dünya gazetesi) üflediği rüzgârla bambaşka bir coğrafyaya yelken açmaya kalkıyor olabilir.

Çok riskli bir denizde çok fırtınalı bir havaya açılan bir yelken bu...

 

Devamı yarın...