No.310 - Parmaklar ve mumlar

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Herşey tersine dönüyor – kuvvetli bir rüzgâr yiyen şemsiye gibi.

İnsanları toplu halde öldürmek, hayat kaynağı doğayı yoketmek ve bu büyük katliamdan devâsâ kârlar elde etmek için yapış yapış salyalarını akıtarak plan yapanlar, asıl barış isteyenlerin kendileri olduğunu söylüyorlar.

Dahası, Orwell’in tariften âciz kalacağı bu yaratıkların uzantıları, barış isteyenlerin barışı istemekle savaşı getireceğini söylüyorlar.

Ve hepsi, “başlangıçta söz vardı” diye başlayan Kitaba dayadıkları katliam planıyla ‘söz’ü bitiriyorlar.

 

***

 

Bitirdiklerini sanıyorlar aslında. Aslında söz şimdi başlıyor:

“Bana sorarsanız,” diyor yazar, gazeteci ve belgesel film yönetmeni Pilger, “Protesto hareketi kendisini bir dünya gücü, gerçek enternasyonalizmin ifadesi ve sözü olarak görürse, o zaman onun başarısı bir düş olmak zorunda kalmaz. Bu, insanların nereye kadar gitmeyi göze aldıklarına bağlı. Gloucestershire’de üslenmiş olan çok gizli Britanya Hükûmet İletişim Karargâhı (GCHQ) çalışanlarından genç hanım -- ki bu ay içinde Amerika’nın Güvenlik Konseyi üyelerine yaptığı pis oyunlar operasyonu hakkında basına haber sızdırmakla suçlanmıştı – bu iş için gereken cesaretin ne kadar olduğunu gösterdi...

“Bu arada yeni Mussoliniler, üstâdı oldukları azametli nutuklar ve ateşli samimiyetsizlik gösterileri ile balkonlarındaki yerlerini almış durumda. Parmaklarını sallayarak bizi susturma yolunda nafile bir gayret göstermekten ötede birşey yapmaktan âciz, biz milyonları ilk kez görüyorlar, bizim susturulamayacağımızı biliyor ve bundan korkuyorlar.” (“İtaatsizlik Edin”, zmag.org).

 

***

 

Romancı Orhan Pamuk şöyle yazıyor: “Erdoğan...Amerika’nın ve ordunun baskılarıyla, halkının öfkesi arasında pek çok başka ülkenin lideri gibi sıkışmış durumda... Devletin ve askerlerin baskısıyla, halkının istemediği ve mitinglerle protesto ettiği bir savaşa hazırlanması onun trajedisi olabilir...

“Türk meclisinin, halkına gurur veren ‘savaşa hayır’ kararını değiştirip, Amerika ile [birlikte] savaşa girmeye kalkışırsa yeni başbakan Erdoğan, yıllarca çalışkanlığı, becerikliliği, açık sözlülüğü ve hapishanede geçen günleriyle kazandığı halkın güvenini kaybedecek.” (“Bush’un Savaşına Evet, Erdoğan’ı Sarsabilir”, Sabah)

 

***

 

Haftanın son çalışma günü Türkiye’nin yeni Başbakanı Erdoğan, sürpriz bir kararla Çankaya’ya çıktı ve görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, köşke çıkmayacağı yönündeki sözlerini anımsatarak, “sonradan niye fikir değiştirdiniz?” sorusu üzerine “Ben, köşke çıkmayacağım dedim ve bu sürprizi böylece sizlere (sic.) gerçekleştirmiş olduk. İnşallah bundan sonra çok hayırlı süprizlerle karşı karşıya olacaksınız,” dedi. (aa)

 

***

 

Bu Pazar Bush, Blair ve Aznar, biri büyük öteki ikisi minik üç başlı yıkım canavarı, İspanya’nın Atlas Okyanusu’ndaki süper turistik Azor adalarından birinde son savaş planlarını konuşmak için toplanıyor. Aynı gün, dünya insanları da binbir ülkede kendi aralarında ellerinde mumlarıyla toplanıyor.

 

Bush-Blair-Aznar üçlüsünün, egzotik bitkilerin arasından kendini bir hayal gibi gösteren kolonyal balkonlarına çıkıp, manikürlü parmaklarını tehditkâr bir şekilde dünya insanlarına sallaması sürpriz olmaz. Televizyon ekranlarından yansıyacak bu görüntüyü Türkiye’nin yeni başbakanının da seyrediyor olması sürpriz sayılmamalı.

 

Asıl sürpriz ise başka yerde: Sallanan bakımlı parmakların cılız yeli, yeryüzünün iyi insanlarının ellerinde sessiz sedasız yanan milyonlarca mumun parlak alevini söndürmek şöyle dursun, daha da canlandıracak.

 

Ve, “hayırlı süpriz” diye buna denir işte!

 

Devamı haftaya...