No.294 - Zaman sıkıntısı!

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Medya organlarına bakıyoruz: Durum belli değil gibi gözüküyor.Yani, dünyanın tek süpergücü:a) uluslararası hukuku ve her türlü meşruiyeti hiçe sayarak;b) dünyanın neredeyse tamamını karşısına alarak,c) kendisini tahrik ve tehdit ettiğini kanıtlayamadığı bir ülkeye;d) gizli bir gündem (petrol, İsrail, İmparatorluk, sermaye ihracı...) izleyerek saldırıp;e) bu ülkeyi kendi askeri valileri ile (bir tür sömürge olarak) yönetme planını adım adım yürürlüğe koyuyor...

Türkiye de, bu plan içinde özellikle Kuzey cephesinin tutulması açısından, yani istilânın kolay ve ucuz yürütülmesi bakımından önemli bir konumda.

ABD bunun için Türkiye’ye acaip bastırıyor. Başkan, Başkan Yardımcısı, saldırı ve istilâ planının başmimarları, Savunma Bakanı, Savunma Bakanlığı yetkilileri, Dışişleri Bakanı, Dışişleri yetkilileri, ABD’nin halihazırdaki ve eski büyükelçileri, Genel Kurmay Başkanı, askeri yetkililer, medyanın en savaşkan kalemleri ve istihbarat ajanları, özel tim mensupları, teknik personel ve başka Amerikan yetkili ve yetkisizleri karşılıklı davetlerle, kriptolarla, telefonlarla, yemeklerle, yazılarla, çizilerle, bildiğimiz ve bilmediğimiz sayısız iletişim yoluyla, Türkiye’nin bu saldırının bir parçası olması için hummanın ötesinde bir faaliyet gösteriyor. Belli olmayan sayıda Amerikan askerinin belli olmayan süre için Türkiye topraklarında konuşlanması, bu topraklardan başka bir ülkeye saldırması için bastırıyor.

İkinci Dünya Savaşı günlerindeki Churchill bastırmalarını geçtik, Cumhuriyeti kuran Meclis’in dahi bu kadar büyük zorlama altında kaldığı görülmemiştir desek yeridir.

Ne var ki, bu kadar tazyikin, tazyikçinin en büyük zaafını gizlediğini görmek için biraz devlet adamlığı ve biraz da “doğuştan liderlik” gerektirdiğini anlayabiliyoruz. En zormuş gibi görünen, ama aslında en basit olan gerçek de bu. Tam da bu noktada direnmek için bundan daha iyi bir zamanlama olamaz.

ABD izin, tezkere falan beklemeden İskenderun’a 47 bin grostonluk gemi gönderip 522 askeri araç, Hummer cipleri, Stinger roket rampaları indiriyor, bunları özel komandoları (“rambo”ları) ile Amerikan macera ve dehşet filmlerindeki gibi “güvenlik kuşağı” ile korumaya alıyor, Mersin Taşucu’na prefabrike askeri bürolar kuruyor, bu büroları “jilet tel”lerle çevirmeye hazırlanıyor, İncirlik üssüne mühimmat yığınağı yapıyor, Irak’a en uzak noktalardan birinde, İstanbul kurtköy’de havaalanında 28 kişilik heyetlerle incelemeler yapıyor, bir kısmını Çorlu’ya, Afyon’a dağıtıyor... (Cumhuriyet, Hürriyet, Akşam)

Ve Türkiye’nin “de facto” lideri, gazetelerde “direndi” diye yazılır, televizyonlarda direndi diye söylenirken, televizyona çıkıp bu araçlarla insanların niye geldiğini bilmediğini söylüyor:

“Doğrusu olayın ben içeriğini bilmiyorum. Nedir, ne değildir onu da bilmiyorum. Gelmişse hangi gerekçeyle gelmiş, bilemiyorum. Şimdi sizden duydum, öğrenmiş oluyorum...” (NTV, Cumhuriyet)

Aynı lider, bir gazetenin yönetici ve gazetecileri ile iki saat görüşüyor ve medyayı bu hayati konularda aydınlatmaya yöneliyor, ama konuşmaların yarısını “yazılmamak kaydı” ile yapıyor. (Yani, liderlerin, milletvekillerinin ve gazetecilerin bilip de kamuoyunun bilmemesi gereken epey konu olduğu da böylece kayda geçiyor.)

Başbakan’a telefonla Amerika’dan “vakit kalmadığı” bildiriliyor izin tezkeresi için; aynı Başbakan “Tezkereyi göndersek de geçmez” diyor.

Beyaz Saray’ın yani Bush’un sözcüsü “Türkiye’nin fazla zamanı kalmadı” diyor, ABD Büyükelçisi Pearson “zaman ABD için kritik önemde” diyor, Başbakan Yardımcısı Şener “Zaman sıkıntımız yok,” diyor.

***

Bush şöyle demiş: “Tarih belli dönemlerde belli ülkelere görev verir. Şimdi görev ABD ve Türkiye’ye düştü...”Erdoğan da şöyle demişti: “Lider olunmaz, lider doğulur.”Bizce hem Bush, hem de Erdoğan haklı:Belli bir dönemdeyiz. Tarih yazılıyor. ABD’nin görevini bilmiyoruz, ama iş Türkiye’de ve görev de doğal liderde.Üstelik -- Devlet Bakanı’ndan özür dileyerek -- zaman sıkıntımız da var maalesef.

Devamı yarın...