No.293 - Cennetin yolu

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyaya yerleştirilmeye çalışan düzenin ebediyen çökmesine haftalar, hatta belki de günler kaldığı söylenebilir.

Uluslararası toplum, yeryüzünün en korkunç felâketi olarak nitelendirilen savaşın bir daha yaşanmaması amacıyla İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından iyi kötü bir mekanizma geliştirmişti.

Burada insanlar ve devletler, uluslararası adaleti, kendi barış ve güvenliklerini koruma ve kollama görevini Birleşmiş Milletler Örgütü’ne ve onun organlarına bırakmışlardı.

Uluslararası toplum adına (silâhlı) kuvvet kullanma yetkisi BM Güvenlik Konseyi’ne bırakılıyordu. Bu, ulusların bir uluslararası organa yaptıkları “yetki devri” idi. Yani, kendi silahlı kuvvetleri ile değil, ortak kolluk kuvveti ile defedilecekti tehditler.

Bunun tek istisnası, ulusların açık tehdit ya da saldırıya uğraması halinde meşru müdafa olarak silaha başvurulabilmesi idi. Ama, burada da, BM Antlaşması’nda açık-seçik belirtildiği gibi, bir silâhlı müdahale’nin ancak:

a) Güvenlik Konseyi’nin açıkça izin ve yetkisi ile ve

b) Güvenlik Konseyi’nin duruma el koymasına kadar olması şartı

vardı.

BM bu işi ne kadar ehliyetle yürüttü çok tartışmalı, ama bir şekilde bugüne kadar götürmüştü işte.

İki seneden beri ABD’yi yöneten seçilmemiş oligarşik grubun ortaya koyduğu "tedbiran vurma" (preemptive strike), yani kendi ülkesine karşı bir tehdit algılaması halinde, tek taraflı olarak kitle imha silâhlarıyla, hatta yeryüzünün en korkunç silâhı olan atom bombalarıyla vurabileceği görüşü, BM Antlaşması’nın tüm ruhuna ve onun dayandığı uluslararası hukukun tüm temel ilkelerine aykırıdır.

ABD’nin, kendi yarattığı bu “doktrin”e dayanarak herhangi bir tahrik olmaksızın, BM'yi by-pass ederek tek taraflı bir şekilde bir bağımsız ülkeye savaş açması (ki, güçlerin durumu düşünüldüğünde buna savaştan çok “katliam” demek daha doğru olabilir), hem de topyekûn istilâ etmesi, 58 yıllık uluslararası düzeni tamamen ve muhtemelen bir daha geri gelmemek üzere berhava edecektir.

Birleşmiş Milletler de bu durumda, kuruluş amaç ve ilkelerine uygun şekilde işleyen bir örgüt olmaktan çıkmakta, ortadan kalkmaktadır. (ABD’nin emrinde bir “yan – hizmet kuruluşu” olarak “varlığı”nı sürdürmesi, onun "devam ettiği" şeklinde yorumlanamaz.)

Dünyada kimsenin BM’ye bir etkinlik anıtı olarak baktığını söyleyemeyiz. Ancak, BM’nin ortadan kalkması, uluslararası hukukun da silinmesi demektir; önemlidir.

Uluslararası hukuk silindi mi çünkü, onun temel dayanağı olan hak ve adalet kavramları da tümüyle savunmasız kaldı demektir bu dâr-ı dünyada.

O zaman da, karşımıza yepyeni bir insanlık düzeni çıkıyor demektir:

Kaba kuvvetin hakkı ve adaleti belirlediği bir düzendir bu:

“Güçlüdür, haklıdır!” düzeni...

İki yıl önce seçilmeden, bir tür benzersiz darbe ile başa gelen Bush yönetimi, geldiğinden bu yana, Tanrı’dan aldığı ilâhi güçle yönettiğini imâ ediyordu yeryüzünü.

Bütün bu göndermeler boşuna değilmiş meğer: Semavi güçten esin alanlar, elbette cennete gitmeyi düşlemektedirler. Dayak da, hepimizin bildiği gibi cennetten çıkmadır.

Kudretli Amerikan yönetimi, biz zavallı diğer ülke insanları daha fazla dayak yemeden cennete gider mi acaba sağ sâlim, şimdi onu düşünmenin zamanı.

Devamı yarın...