No.286 - Kocaman nazar boncuğu – hemen!

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Zorlu bir hafta sonunun ardından:

Uzay mekiği Columbia, içindeki 7 astronotla gökyüzünde paramparça olup gitti.

CNN International ve BBC gibi dünyanın en büyük televizyon haber kanallarının “ölüm” kelimesini telaffuz etmemek, ölümü dünyadan uzakta tutmak, ya da hiç olmazsa birkaç dakikacık olsun ertelemek için gösterdikleri olağanüstü uğraş, patetikti. 63 bin metre yükseklikte dört parçaya ayrılan, cehennemi bir ateşle yanan ve parçaları ABD yüzeyinde 4 eyalete yayılan uzay aracından herhangi bir canlının sağ kurtulması mümkün – müş gibi yapan bu kanallar, günümüz bilgi vericilerinin durumu hakkında bayağı bilgi veriyordu.

Türkiye’nin en büyük ve en iddialı gazetesi Hürriyet’in bu faciayı, NASA’da çalışan bir Türk bilimadamının taktığı nazar boncuklarının işe yaramaması açısından manşette ele alması ve NASA’nın en kıdemli bilimadamlarının sürekli alarm ve güvenlik uyarılarının ABD yönetimince hiç dikkate alınmamış olduğu haberini “görmemiş olması” ise, komikti. (Bütçe, personel, donanım eksikliği, ihmal ve cehalet gibi konularda Bizzat Bush’a mektup yazan başmühendisler, yönetimi sürekli uyaran güvenlik kurulu başkanları, senatörler ve Sayıştay raporları, ABD’nin uzay çalışmalarında bir tuhaf “azgelişmişlik sendromu” yaşadığını düşündürtmüyor değildi oysa. Bkz.: Peter Beaumont/Observer)

Çeşitli haber kanallarından mekiğinin dört bir yana dağılan parçalarının “potansiyel olarak çok zehirli” (radyoaktif?/kimyasal?/biyolojik??) olduğu ve kimsenin bunlara yaklaşmaması yolunda yapılan sürekli uyarılar da gelecekteki “yıldız savaşları”nın nasıl olabileceği konusunda bizi hayli bilgilendirici ve uyarıcı değil miydi peki? Uzay araştırmaları için uzaya gönderilen bir araç neden zehirli maddelerden yapılmış olsun ya da içinde çok zehirli maddeler taşıyor olsun ki?

***

Gazeteler (meselâ Akşam) Türkiye’nin “zoraki savaş”a “zoraki evet” demeye adım adım gittiğini yazıyor. Hafta sonunda MGK’nın “topu hükûmete attığı”, Türkiye’den savaşa katılmaya “yeşil ışık” yakıldığı yeşil puntolarla heyecanla aktarılıyor (meselâ Milliyet), Türk ordusunun dört koldan sınıra tahkimat ve yığınak yaptığı açıklanırken, ABD tanklarının Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a girdiği de o bildik patlangaç işaretleriyle bildirilmekteydi (Habertürk).

Mevcut kuvvetler dağılımı gözönünde tutulduğunda buna “savaş” demenin doğru olup olmadığını tartışmak bile zor (Chomsky/ "Confronting the Empire" ). Zor olmayan, ortada anormal bir zorlama olduğunu anlamak. Eski pehlivanlık terimi ile “zor oyunu bozar”, bunu biliyoruz. Ama, bu bir “oyun” mu, işte ondan hiç emin değiliz!

Başta Doğan grubu organları olmak üzere medyanın büyük kesimi ABD ile beraber iyice “zorluyor.”

Hükûmet de zorlanıyor ha zorlanıyor. Bayram tatiline “ağız tadıyla” girebilmek için, tatilden önce Meclis’ten karar çıkartma girişimleri başlamış durumda.

Yani önümüzde üç-dört gün birşey kaldı.

Yani, üç-dört gün içinde hükûmeti aracılığı ile ülke için bir ölüm-kalım meselesine karar verecek!

Yani, üç-dört gün içinde Türkiye, hükûmeti aracılığı ile belki de Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana en hayati kararını vermiş olacak!

Yani, üç-dört gün içinde, hükûmet, Meclis’i de "ikna edecek" ve böylelikle halkının yüzde doksanının kayıtsız şartsız karşı çıktığı bir savaşa evet demiş olacak!

Yani, üç-dört gün içinde, ABD dahil tüm ülke halklarının ezici çoğunluğunun “hiçbir şart altında” -- BM kararı olsa bile! -- girmek istemediği (Bkz.: Gallup araştırması/Hürriyet/Pazar eki: Araştırmaya katılanların yüzde 64’ü savaş olsa bile kendi ülkelerinin buna destek vermemesini istiyor!) bir savaşa girme kararını Türkiye hükûmeti, TBMM’yi de ikna etmek suretiyle, “zorla” almış olabilecek!

Breh breh breh! Ne “zor”muş bu meğerse!

Uzay mekiğinden sonra en kıymetli hazinelerimiz olan demokrasilerimiz ve aklımız için de nazar boncuğu gerekiyor anlaşılan.

Ve, görünüşe bakılırsa, en az o uzay aracı büyüklüğünde bir boncuktan aşağısı da kurtarmayacak.

Kem göz pek büyük çünkü!

Devamı yarın...