No.272 - Saflar belirginleşiyor galiba

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Hafta sonunda, ABD’nin yönetime yakın gazetesi Washington Post’un “Savaşı Türkiye Erteletiyor” başlıklı yazısına Milliyet gazetesi yer vermekteydi. Aynı paralelde Avrupa Birliği de Solana’nın ağzından ABD planlarında bir "kayma"/"erteleme" olduğunu bize duyurmaktaydı (Guardian)

Öte yandan, Observer gazetesi yazarları Kamal Ahmed ile Ed Vulliamy de -- Post’un ve AB’nin adını vermemekle birlikte -- “barış patlıyor” şeklindeki görüntülerin, “kayma”nın falan aslında büyük bir aldatmaca olduğunu, Amerikan ve İngiliz şahinlerince “sahte barış” tezgâhlanırken, savaş makinesinin gümbür gümbür ilerlemekte olduğunu yazıyorlardı.

Nâçiz ve şaşkın tefrikacılarınız, hangisi haklı diye düşünüp dururlarken, Blair ve Straw’un “savaş” ibresinin 40-60’tan 60-40’a savaşa kaydığını söylemeleri ve HMS Ark Royal uçak gemisini de “tatbikat için” Körfez’e 8,000 askerle doldurup yollamaları üzerine ve bir de Bush’un 62 bin asker ilâvesi ile ABD asker sayısının artık ay sonunda 150 bini bulacağının anlaşılması üzerine akıllı akıllı başlarını salladılar ve “evet,” dediler, “ibre savaşa doğru!”

Tabii tefrikacılarınızı bu bilgece karara sevkeden iki unsur daha yok değildi: Birincisi, bir zamanların “kadife devrimcisi” büyük absürd tiyatro yazarı Havel’in Çek Cumhuriyeti’nin Körfez’e özel eğitimli birlik göndermesiydi (Vah Vaclav vah!);

İkincisi de, ABD Dışişleri’nin 3. numarası John Bolton’un – yılın sözü olmaya şimdiden aday – şu vecizesi: “Birleşmiş Milletler diye birşey yoktur. Sadece uluslararası toplum vardır; o da dünyada kalan tek süpergüç, yani Amerika Birleşik Devletleri tarafından yönetilebilir!”

Dünyada ibre savaşa doğru kayar ve tefrikacılarınız ürperirken bakınız aynı anda neler oluyordu:

ABD’nin Batı yakasında Los Angeles’ta KPFK radyosunun (90.7) ve bazı barış kuruluşlarının desteği ile, binlerce kişi ayaklanıp yürüdü. Polise göre 5 -7 bin, organizatörlere göre 20 bin civarında insan, aralarında rock yıldızları, şairler, ve bir de ünlü TV dizisinde Başkan’ı oynayan Hollywood oyuncusu Martin Sheen (ki o, savaş gazisi Ron Kovic’i tekerlekli iskemlesini iterken görülüyor fotoğraflarda) ortalığı birbirine katmaktaydılar (LATimes)...

San Francisco Chronicle gazetesinin bildirdiğine göre, pek meşhur Bay Area’da, merkez medyanın bu savaş işini haber saymamasından çok sıkılan 200 kadın, kendilerine “Tanıklık Eden Mantıksız Kadınlar” diyerek ve “reklam öyle değil böyle olur!” diye çırılçıplak soyunarak, plajlara, futbol sahalarına ve yemyeşil çayırlara "NO WAR" yazıyorlar bedenleriyle. Petrol devi Chevron’u protesto eden Nijeryalı kadınlardan esinlenen bu “mantıksız kadınlar” arasında iki Cumhuriyetçi Parti taraftarı, iki 68’li, üç şarkıcı, iki öğretmen, iki masöz var... Örgütleyenlerden Donna Sheehan, “Nasıl, medyatik olduk ama değil mi?” demiş gazeteye. Normal hayatta mutfağa bile giyinik giden bir kadın olduğunu ekleyerek...

ABD’li 11 Eylül ailelerinin Irak’tan savaşa alternatif yollar için Bağdat’tan çağrı yayınlamaktaydılar (Reuters)...

Fransa’da savaş karşıtlığının çığ gibi büyüyüp ülke çapında yüzde 77’ye varmakta, 85 Fransız Milletvekili savaş karşıtı dilekçeyi imzalamaktaydılar (Le Figaro, Washington Post)...

Britanya’da YouGov kamuoyu araştırmasına göre her üç kişiden birinin İngiltere’nin bu işe bulaşmasına karşı çıkmakta ve temel neden olarak “petrol kaynaklarını kontrol”ü göstermekteydi;

İşçi Partisi’ndeki muhalefet yüzünden partinin bölünme tehlikesine doğru gitme olduğu söylenmekteydi (NTVMSNBC)...

Yine Britanya’da demiryolu işçilerinin ve makinistlerin mühimmat taşımayı reddederek greve gitmekteydi (Guardian)...

Time dergisi Avrupa edisyonunun internet sitesinde “dünya barışı için en büyük tehlike kimdir?” anketinde tefrikacılarınızın baktığı dakika (saat 16:03) sonuçlarına göre ABD’nin, Kuzey Kore ve Irak'ı yüzde 73'e yüzde 27 ile “ezdiği” görülmekteydi...

Fas’ta nadiren görülen bir sokak gösterisinde 2,500 kişinin Bush’u katil diye protesto etmekteydi (Reuters)...

Türkiye’de Samsun’da, Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da, Mersin’de, Kayseri’de, Hatay'da, Eskişehir'de, Bursa'da, Kocaeli'de, Adana'da, Gaziantep'te, Şanlıurfa'da, Kırıkkale’de, Tokat’ta, Diyarbakır’da, Tunceli’de sayısız örgüt ve kuruluşun temsilcilerince aynı gün gösteriler yapmakta, 30 bin imzalı dilekçeler göndermekteydi... (AA)

* * *

Vatan gazetesinde ayrıntıları verilen müthiş bir haber de şöyleydi:

ABD’nin sabık büyükelçisi Mark Parris, eskiden İstanbul Belediye Başkanı olarak tanıdığı Erdoğan’ı özleyip ziyaret etmiş. Bir de Baykal’la görüşmüş.

Savaş konusunda ABD ile Türkiye için şunları söylemiş: “Geciktiniz... treni kaçırırsınız... tahammül(ümüz) kalmadı... sonra bir kenarda paltonuzla beklersiniz... sonra da Bush’un telefonları hep meşgul çalar, çünkü Bush unutmaz...”

Amerikalıların öteden beri açıksözlü olduklarını, Avrupalılar gibi “kıvırmadıkları”nı bilen tefrikacılarınız, Açık Site mensupları olarak bu açıklığı alkışlarla karşıladılar. Biraz sömürge valilerinin söylemlerini hatırlatmıyor desek yalan olurdu ama olsun. Açıklık açıklıktır; nostalji de iyidir.

Ancak, tefrikacılarınız, Erdoğan’ın sabık büyükelçiye ne cevap verdiğini pek öğrenemediler. Böyle bir görüşme olduğunu, ama o sözleri söylemediğini sabık Amerikan büyükelçisinin kendisinin söylediğini belirten ilginç açıklamadan birşey anlamak, takdir edersiniz ki, o kadar kolay değildi.

Tefrikacılarınız, Baykal’ın da sabık büyükelçiye ne cevap verdiğini öğrenemediler. Ancak, görüş alışverişinde bulunduklarını ve Parris’in nabız tutmaya çalıştığını öğrenebildiler Baykal’ın ağzından. Ama, onların asıl merak ettikleri konu, bu nabzın dakikada kaç attığı idi, maalesef bu öğrenilemedi.

Sabık Cumhurbaşkanı Demirel, bir TV programında “ABD Türkiye’yi ‘defterden silerse’ ne olur?” sorusuna “Bu sözler Türk halkını incitir,” diye cevap vermiş, “Türk halkı küstüğü çeşmeden kolay kolay su içmez.”

Sabık Başbakan Ecevit de bir toplantıda “Türk askerleri, para için savaşan ölen ve öldüren Nepalli Gurkhalar değildir... Irak’la savaşmamız söz konusu olamaz.”

* * *

Tefrikacılarınız bütün bunları düşünme çabası içindelerdi ki, TÜSİAD’ın açıklaması düştü ajanslardan: Türkiye’nin hükûmetini savaşa girmeye, demokratik müttefiki ABD’nin yanında ve totaliter rejimler karşısında yer almaya, savaşın ganimet—pardon—bedel ve kazançlarını paylaşmaya çağırıyordu.

Eh, bu kadar büyük lokma koca ağızlı tefrikacılarınıza bile büyük gelir doğrusu. Onu yarın çiğnemeye çalışırız artık, yavaş yavaş, sindire sindire...

Devamı yarın...