No.267 - Bir 'insan kalkan' adayı ile konuşmak...

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Tuhaf dünya!

2003’de yenilendik diye düşünen bizim gibi nâçiz tefrikacıları hem fena halde yanıltan şeyler oluyor : İsrail’de 23 kişinin hayatına mal olan intihar bombaları; Cezayir’de öldürülen 56 polis ve asker, Frankfurt semalarında uçan “serseri uçak”lar, Avrupa’da ağır sel ve kar hasarları, Solomon Adalarında binlerce yıllık gelenekleri uygulayarak korkunç fırtınadan burnu kanamadan kurtulan ama yoksulluk ve şiddetten baş alamayan insanlar, Irak’ta pazar zembilleri BM silâh denetçileri tarafından didiklenen çarşaflı kadınlar...

Ama, aynı zamanda, değişik şeyler de: Meselâ, Brezilya’da yeni kabinenin ilk toplantısında açlık ve diğer sosyal programları uygulamaya başlamak üzere 12 savaş uçağının satın alınmasının ertelenmesi, yani “top yerine tereyağı” kararı alınması, tarihte belki de ilk kez, savaşa karşı bir “tersine göç”ün ipuçlarına rastlanması... Siz hiç bir “insan kalkan” adayı ile tanıştınız mı?

Bakın (6 Aralık 2003 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanan bir söyleşide)24 yaşında bir Türk öğrenci neler söylüyor (söyleşinin tamamını yarın Açık Site'de okuyabilirsiniz):

"Martin Scorsese’nin yönettiği ‘Taksi Şoförü’ filmini izlediniz mi? O filmde bir sahne vardı, ben onu unutamıyorum açıkçası: Taksi şoförü Travis Bickle’ı canlandıran De Niro bir kafenin önünde başka bir şoför arkadaşı ile konuşurken şunu söylüyordu:

'Dışarı çıkıp gerçekten, gerçekten bir şeyler yapmak istiyorum...'

Duygularım açıkçası Trevis Bickle’la bu konuda benzeşiyor, onunla aramızda tek bir fark var, ben ne yapmam gerektiğini biliyorum, o bilmiyordu. Onun kafası çok karışıktı ve dışarıya çıkıp ne yapması gerektiği hakkında tek bir fikri bile yoktu. Ben Irak’a gitmeğe karar verdim.Bu konuda çeşitli kuruluşlarla bağlantıya geçmeye çalıştım, Irak konsolosluğunu aradım, büyükelçiliği ile temas kurmaya çalıştım, fakat konsolosluk telefonu cevap vermedi –zannediyorum bozuktu– daha sonra büyükelçiliği aradım, orada da İngilizce ya da Türkçe bilen birisi ile konuşamadım –belki de benim şansımaydı bilemiyorum– Arapça konuşan birisine denk geldim birkaç denemede. O konuda da daha sonra bir sonuç alamadım...

Amerikalı eski asker Nicholas O’Keefe’ye e-mail gönderdim, özellikle maddi yükün ne olacağı konusunda bilgi almaya çalıştım. Bana gönderdiği cevapta minimum 1000 euro’dan bahsediyordu. Açıkçası bunu karşılayamayacağımı düşündüm ve bu ‘minimum’ kelimesinden de korktum...

Bende de bu 1991’den beri süregeliyor. CNN’de canlı izlemiştik hatırlıyorsanız, Amerika’nın attığı bombaları, Irak’ın attığı scud füzelerini canlı olarak izleme ‘şansına’ sahip olmuştuk. O günden beri Amerika’nın dış politikasını çok daha dikkatli izlemeye çalışıyorum elimden geldiğince ve Amerika dış politikasının ne kadar zorbalığa dayanan ve zora geldiğinde ‘kana kan’ düsturuna dayanan bir politika olduğunu görüyorum. Bunu ABD başkanları iktidarlarında kesinlikle en az bir kere deniyorlar. Bunu baba Bush denemişti, daha sonra Clinton geldi ve Sudan’ı bombaladı hiçbir sebep yokken ve Sudan’ın ilaç sektörünün %50’sini mahvetti, orada binlerce, onbinlerce insanın ölümüne neden oldu. Şimdi oğul Bush aynı şeyi yapıyor, Afganistan’da yaptı bunu, şimdi sıra Irak’a geldi fakat bunu engelleme çabaları içinde bir şeyler yapabiliriz diye düşünüyorum...O’Keefe’nin söylediklerini aynen tekrar etmiş gibi olacağım ama sayı ne kadar fazla olursa ve o insanların milliyetleri ne kadar çeşitli olursa, dünya üzerinde çok daha büyük bir kamuoyu oluşturabiliriz gibi geliyor bana da. Bu konuda Türkiye’nin rolü de çok önemli, Türkiye’den oraya gidecek insanların da çok fazla olması gerekiyor bence.

Mesela 'oraya gider ama dönemeyebilirsin de' deniliyor bana. Ben bunu düşünürsem, bu sefer ölümden korkmaya başlayıp oraya gitmekten vazgeçebilirim. Ama ben eğer savaşı bir şekilde durdurabileceğimi düşünüyorsam bir çoğunlukla ve iyi bir organizasyonla o zaman ötesini düşünmemin hiçbir anlamı yokmuş gibi geliyor.

Oraya giderek ben belki de bir Türk’in hayatının aslında bir Iraklı’nın hayatından değerli olmadığını gösterme çabası içine gireceğim.

Ölüm konusunda George Bush Teksas valiliği sırasında da İncil’e atfen çok konuşmalar yapmıştı. Daha sonra başkan olduktan sonra da bu alışkanlığından vazgeçmedi, yine ulusa seslenişlerinden birinde geçen sene İncil’den 23. ‘ayet’e [bölüm’e] atfen şunu söylemişti: 'Ölümün gölgesinin vadisinden geçiyorum ama ölümden korkmuyorum.'Bush’a verilecek en iyi cevap yine bu bölümdür bence, yani 'ölümün gölgesinin vadisinden geçiyorum ama ölümden korkmuyorum!' Ben oraya otostop yaparak da olsa bir şekilde gideceğim, artık bisikletle mi giderim, otostop mu yaparım bilmiyorum ama, elimden geldiği kadar para biriktirip oraya gitmeye çalışacağım. Fakat bir operasyon çıkarsa, savaş çıkarsa bunu engellemek adına gidiyoruz, umarım da böyle bir şey olmaz.

Eğer içimde bir korku varsa, benim de duyduğum korku budur, yani o siyasi yüzleri, 'savaş' derken parlayan yüzleri gördüğümde açıkçası sadece bu korkuyu duyuyorum kendimde. Çünkü orada ölecek masum insanları düşünüyorum sadece, başka herhangi bir korku yok içimde ölüme dair..."

***

İşte böyle. Biz bir “insan kalkan” adayı ile karşılaştık. 2003’te farklı durumlar var.

Dedik ya. Tuhaf dünya.

Devamı yarın...