No. 485 - "Paradise Istanbul"

-
Aa
+
a
a
a

Geçen hafta Türkiye'yi bir prens teşrif etti. Bir buçuk milyon nüfuslu Dubai Emirliği'nin çok zengin ve güçlü Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Raşid El Maktum. Hürriyet'e göre (7 Ekim 2005) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 25 Eylül gezisinde kendisiyle "sıcak dostluk" kurmuş, Sabah'a göre (8 Ekim) ise "yakın arkadaşlığın" tarihi çok daha eski: Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden beri devam ediyor. Yakın Batılı dostlarının "Şeyh Mo" diye müşfik bir lâkapla hitap ettikleri Prens, geçen hafta bu sıcak ve kadim dostluğu inanılmaz bir boyuta taşıdı. İade-i ziyaretinde, Türkiye halkına dağıtılmak üzere özel uçağında taşıdığı 1 ton hurmayı da yanında getiren Prens, İstanbul şehrine 5, tüm Türkiye'ye de toplam 10 milyar dolar yatırım yapacağını da muştuladı.

 

Gazetelerin manşetlerden verdiği haberlere göre Ekselans, Levent'teki Karayolları binasının yerine 650 metre yüksekliğinde 3 kule dikecek ve böylece – kendi şehir-devletine yaptırmakta olduğu 800 metrelik Burj Dubai'den (Dubai Burcu) sonra –  dünyanın en yüksek yapıları olacak Bosphorus Towers'la (Boğaziçi Kuleleri) "sekizinci tepe"sine kavuşan "bi-misl-ü baha" İstanbul'un siluetini sonsuza kadar değiştirecekmiş. İstanbul Park'ın çevresindeki otel eksikliğini giderecek, İETT'nin Levent'teki eski garaj alanına, Belediye'nin Yedikule'deki arazisine, Kartal Çimento Fabrikası'nın bulunduğu araziye ve başka âtıl arazilere alışveriş merkezleri, rezidanslar, oteller, başka projeler yapacakmış. Prens El Maktum'un şirketleri Telsim ve İzmir Limanı (artık onun adı da Port Smyrna olur herhalde) ihalelerine de girecekmiş ayrıca.

 

Boeing 747  özel uçağında 1 ton hurmanın yanı sıra 50 kişilik bir heyetle teşrif eden Prens'i çok sayıda lüks aracın VIP salonu önünde beklemesi de dikkati çekmiş. (Vatan, 7 Ekim)

 

 

Dikkatleri çeken başka şeyler de, El Maktum'un, 5 milyar dolarlık projeye imza attıktan sonra Başbakan'la Sultanahmet'te teravih namazı kılması, Topkapı Müzesi'nde Kutsal Emanetler'e özel ilgi göstermesi...

 Prens El Maktum İstanbul'da 
 

CHP Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçelebi, İstanbul için yapılan bu projelerde sözü edilen arazilerin çoğunun hazineye ait olduğunu, buraları ihalesiz belediyenin bile alamayacağını, ihalesiz almaya kalkanların da suç işlemiş olacağını belirtiyor  Eski İstanbul defterdarlarından Hamzaçelebi, örneğin Kartal'daki arazinin yeşil alan olarak göründüğünü ve imar değişikliği yapılmadan ihaleye çıkarılmasının dahi mümkün olamayacağını vurguluyor. (Hürriyet, 9 Ekim).

Gazeteler, bir zamanlar Hayat dergisinin İran'ın zalim Şahı Pehlevi, onun ailesi ve serveti için yaptığı gibi abartmalı övgü sayfaları ayırdılar Prens El Maktum'un dünyasına. Onun, serveti dışında "duygusal yapı"ya sahip olduğu, şiirlerinde romantik temaları işlediği vurgulandı; "güzel prenses" eşi Ürdün Prensesi Haya'nın da "ateşli bir insan hakları savunucusu" olarak tanındığı yazıldı. Bütün bu muhteşem projeler konusunda tek "eleştirel" kaygı, Levent civarında trafiğin "arapsaçı"na dönmesi olasılığı idi... (Sabah, 8 Ekim). Öte yandan, bir de medya "eleştirisi" ve bir kınama geldi: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Zincirlikuyu'da 650 metrelik gökdelen yapılacağı yolundaki haberlerin doğru olmadığını söyleyerek, "vatandaşı yanlış yönlendirenleri kınadı"ğını açıkladı. (Yeni Şafak, 10 Ekim)

 

* * *

 

Veliaht Prens romantik, duygusal, şair yönüyle yeşil alanları yeşil olmayan rezidans ve alışveriş merkezlerine çevirmekten kaçınabilir mi bilinmez. "Başı açık" güzel eşinin kadın hakları savunculuğu Türkiye'de de hemcinsleri arasında yankı bulur mu, o da bilinmez. Ama, Türkiye'nin en büyük gazetelerinden bazılarının çarşaf çarşaf tanıtımını yaptıkları bu Emir'in bazı özelliklerinden hiç bahsetmediklerini görünce, biz de nâçizane birkaç ekleme yapalım istedik:

 

İstanbul'daki İş Bankası Kuleleri'ne yakın uzunlukta160 metrelik bir yatı (ki, kendi denizaltısı ve uçak pisti de mevcut!), dünyanın en büyük safkan yarış atları ahırı ve yarış deve ahırları bulunan bu "aydınlanmış despot"un dünyanın ikinci büyük inşaat şantiyesi diye de adlandırılan site-devletinde yaratılan yalancı cennetin bazı karanlık yanları da yok değil hani:

 

Suudi iş adamlarının, Afgan savaş ağalarının ve İngiliz futbol takımının da aralarında bulunduğu çok elit bir grubun bu oyun alanı, Asya'dan getirilmiş ücretli kölelerin emeği ile inşa edilmekte. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kuralları burada sökmüyor. 2003'te İnsan Hakları Gözleme (HRW) örgütü, Emirliklerin "zorla çalıştırma"ya (angarya) varan koşullarla zenginleştiğini belirten bir rapor yayımladı. Otellerde ve rezidanslarda hizmetçi olarak çalışan kadınların sürekli şiddet ve cinsel taciz riski altında yaşadıkları belirtildi. Independent gazetesi, bu çağrıların boşa gittiğini, emek piyasasının tıpkı eski sömürgeci Britanyalıların yaptığı gibi "ücretli kölelik" sistemiyle çalıştığını, göçmen işçilerin, Dubai'ye girer girmez pasaportlarına el konmasıyla, hava alanında tüm haklarını kaybettiklerini yazdı. Sendikal hakları filan olması elbette düşünülemeyecek olan bu insanlar, ayda 50 dolar biriktirebilmek için, karanlık ve pis çalışma kamplarının 6, 8, 12 kişilik barakalarında kalıyor, yazın 50 derecelik sıcakta 14 -16 saat çalışıyorlar. (Nick Meo, "How Dubai, The Playground of Businessmen and Warlords, is Built by Asian Wage Slaves," The Independent, 1 Mart 2005)

 

"Ortadoğu'nun Bangkok'u" diye adlandırılan Dubai'de dünyanın bütün içkilerinin sular seller gibi aktığı, hapların leblebi gibi kullanıldığı o müthiş 5 yıldızlı otellerde İngiliz ve Arap işadamlarına hizmet veren binlerce Rus, Ermeni, Hintli ve İranlı fahişe ordusu, çeşitli sınırötesi çetelerin emrinde çalışıp duruyor. Dubai şehir-devleti, ayrıca dünyanın en büyük kara para aklama cennetlerinden biri. Şeyh Mo'nun çağdaş rejimi elbette bu "kırmızı fener" sektörü ile ilgisi olmadığını iddia ediyor. Ama Şeyh'in kendisi, çocuk köleliği ile bizzat ilişkilendiriliyor. Geçen yıl Uluslararası Kölelikle Mücadele Örgütü, Dubai'de ilkokul yaşına gelmemiş çocuk jokeylerin fotoğraflarını yayımlarken, HBO Real Sports televizyonu da bazıları üç yaşında olan jokeylerin kaçırılıp kölecilere satıldığını, aç bırakıldığını, dövüldüğünü ve cinsel tecavüze uğradıklarını" rapor etti. Dubai deve yarış pistinde bazı minik jokeyler ekranda gösterildi ve bu pistler El Maktum ailesine aitti.

 

İstanbul'un siluetini sonsuza kadar değiştirecek 650 metrelik kulelerin muhtemel İstanbul depremine karşı nasıl korunacağı konusunda önlem alınıp alınmadığı konusu, kule haberi yalanlandığına göre artık tartışılmaya değmez.  Ama orada futbolcu David Beckham'ın sahip olduğu plajı, Rod Stewart'ın (Büyük Britanya adı verileceği rivayet edilen) adası, tamamen denizaltında inşa edilmekte olan Hydropolis oteli, çölün 40 derece sıcağında yılda 365 gün kayak yapılan merkezi, filmden de daha gerçek koca dinozor parkı, Babil Kulesi'nden de büyük Burç, dünyadan ve doğadan daha gerçek dünya haritası ya da palmiye şeklindeki yapay takımadalar... velhasıl Hitler'in başmimarı Speer ile Walt Disney'i buluşturmakta olan bu neoliberalizm cennetini, başlıca tehlike olan teröre karşı korumak için her türlü tedbir çoktan alınmış bile: Amerikan nükleer savaş gemileri Dubai sahillerinde kol geziyor ve çoğunlukla Cebel Ali Limanı'nda demirliyor. (Dubai Emirliği için bkz.: Mike Davis, "Sinister Paradise: Does the Road to the Future End at Dubai?", Tomdispatch.com, 14 Temmuz 2005)

 

Yeni yatırım projeleri 11 Ekim günü İstanbul'da bir basın toplantısıyla açıklanacakmış. Bu toplantıda bir de tatlı sürpriz bekliyoruz: Şeyh'den Arapça duygusal bir şiir belki: "Paradise Istanbul". Neden olmasın?

 

Devamı haftaya...