No. 434 - Durum Daha Da Kötüye Gidiyor

-
Aa
+
a
a
a

ABD Başkanı George Bush 11 Eylül saldırılarının üçüncü yıldönümünde, ABD’ye karşı tehlikenin devam ettiği uyarısında bulunduktan sonra uluslararası teröre karşı zafer yemini etti. Başkan, Beyaz Saray’da Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon saldırılarında hayatlarını kaybedenlerin aile fertleri arasında yaptığı radyo konuşmasında şöyle dedi: “Halkımıza karşı cinayet komploları yapan teroristler yakalanıp icaplarına bakılıncaya kadar onlara aman vermeyeceğiz.” (The Independent, 12 Eylül 2004)

 

Gerçeği yansıtmıyan bir “zafer” konuşması bu. Çevresindekiler ve belki de ABD halkının çoğunluğu tarafından coşkulu bir tasvip görmüş olabilir; bu muzaffer konuşma Başkan’a seçimi de kazandırabilir belki, ama teröre karşı savaşı kazandıramayacağı gün kadar açık. Tam tersine, 11 Eylül’ün üstünden üç yıl geçtikten sonra, bugün sözkonusu savaşın kaybedilmekte olduğu görünüyor. İşin ilginç yanı, Başkan Bush, bundan üç yıl önce tam da o savaşı dünya aleme ilan ettiği konuşmasında, “Teröre karşı bu savaş, buhaçlı seferi...” diyerek istemeden de olsa, gerçeğin ta kendisini nasıl ağzından kaçırdı ise, bu ay başında bir başka konuşmasında, tam gerçeği bir kez daha ağzından kaçırıvermiş, terörle savaş konusunda: “bunun kazanılabileceğini sanmıyorum” deyivermişti. Yardımcılarının uyarısı üzerine derhal düzeltme yoluna gittiyse de, Başkan’ın üç yıl arayla hakikati ikinci kez telaffuz etmiş olduğu ortadaydı. (James Carroll, “The Unwinnable War”, The Boston Globe, 7 Eylül 2004)

 

Bush, bu konuşmasında haklı; rakamlar onu gösteriyor: 11 Eylül’den beri güvenlik kuvvetlerinin dünya yüzünde 100’den fazla sayıda planlı terör saldırısını önlemiş, El Kaide şebekesinin bilinen militanlarının 3’te ikisinden fazlasını bertaraf etmiş, terorist hesaplarında 200 milyon dolardan fazla paraya el konmuş olmasına rağmen, mitolojideki hidra gibi kafalardan biri kesildikçe yeni kafaların çıktığı da açıkça görülüyor:

 

11 Eylül’den sonra -- özellikle de ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından -- Endonezya’da, Suudi Arabistan’da, Pakistan’da, Hindistan’da, Keşmir’de, Fas’ta, Tunus’ta, Özbekistan’da, Kenya’da, Britanya’da, Türkiye’de, İspanya’da, Çeçenistan’da, Rusya’da, Yemen’de, Kuveyt’te, Afganistan’da, Filistin’de, İsrail’de ve --elbette -- Irak’ta sürüp giden saldırılarda binlerce sivil öldü, yaralıların sayısı ise neredeyse hesap edilemeyecek hale geldi.

 

İşin daha kötüsü, başlangıçta savaş yanlısı olan ve değerlendirmeleri doğru çıkan çok saygın Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS), üç ay önce yayınladığı son yıllık raporunda, başta Irak olmak üzere işlerin çok daha kötüye gideceğini açıklarken, El Kaide’nin liderliğinin ayakta olduğunu, en az 18 bin potansiyel teroristin dünyada kol gezdiğini, ama Irak’ta ABD’yi asıl tehdit eden gücün El Kaide olmayıp, bizzat Irak direnişçileri olduğunu belirtiyor. (Sanjay Suri, “Pro-War Think Tank Warns: Far Worse May Follow”, Inter Press Service/CommonDreams.org, 26 Mayıs 2004)

 

ABD’nin ve dünyanın belli başlı kontr-terör uzmanları da aynı görüşleri benimsemekteler: Clinton’ın terör danışmanı Daniel Benjamin, Afgan kamplarında eğitilen potansiyel terorist sayısını 70 bin olarak tahmin ediyor ve “yanlış” Irak savaşının pek çok ılımlı Müslümanı terorizme ittiğini belirtiyor... 11 Eylül’de Beyaz Saray’da kriz masasının şefi olan tecrübeli uzman Richard Clarke, ABD’nin gereksiz ve yanlış savaşlarıyla hem dünyayı daha güvensiz hale getirdiğini, hem de ABD’nin temel anayasal haklarına büyük tehdit getirdiğini yazıyor kitabında (Against All Enemies, Free Press, 2004)... Onun sağ kolu, ABD Sınırötesi Tehditler Masası şefi Roger Cressey, ünlü Cato Enstitüsü’nde “cihadîlerin şimdi Irak’ı stratejik bir fırsat olarak gördüğü” yolunda konferans veriyor... “Anonim” adıyla yeni bir kitap yazan üst düzey bir CIA terör uzmanı (Michael Scheuer), ABD kuvvetlerinin ve dış politikasının İslam dünyasının radikalleşmesini tamamlamakta olduğunu ve işgalle, Irak petrollerini çalmakla, “Büyük İsrail” politikasını desteklemek suretiyle Usame Bin Laden’in tüm rüyasını gerçekleştirmekte olduğunu yazıyor... Maryland Üniversitesi’nin saygın kuruluşu UMD’nin ABD’nin en yakın müttefiklerinden 6 Arap ülkesinin yurttaşları arasında yaptığı araştırmada cevap verenler yüzde 50-75 oranında ABD’nin Irak’ı işgaldeki başlıca sebepleri olarak “Müslümanları zayıflatmak”, “boyunduruk altına almak”, “petrolü denetlemek” ve “İsrail’i korumak” gösteriliyor... ABD’yi “olumlu” görenlerin oranıysa bu ülkelerin hepsinde yüzde 10’un altında görünüyor... Teröre karşı savaşta ABD’nin en yakını olan Pakistan’da ve 1952’de NATO girdiğinden, yani yarım yüzyıldan beri ABD’nin en sağlanm müttefiklerinden biri olan Türkiye’de de kamuoyu aynı şekilde düşünüyor. (Jim Lobe, “Three Years On, War on Terrorism Looks Like A Loser”, Inter-Press Service/CommonDreams.org, 11 Eylül 2004)... Dünya piyasalarının güvenilir sesi Financial Times gazetesi, bu yıl 11 Eylül’ün hemen öncesinde kaleme alınmış başyazısında “hiç kuşkusuz en az 10 bin ve hatta bunun üç katı sivilin yokolduğu, her hafta yüzlercesinin ölüp gittiği... Irak kaosundan ABD ve müttefiklerinin çekilmesini düşünme zamanının geldiğini” yazıyor. (The Financial Times/UK, 10 Eylül 2004)

 

Terörü yaratan sebepler ortada: Kontr-terör uzmanı falan olmaya gerek yok bunu görebilmek için; biraz sağduyu yeter. “ABD’nin özgürlüklerini, refahını, mutluluğunu kıskanıyorlar, ama onların kökünü kazıyacağız” gibilerinden “semptomatik tedavi” budalalıklarını ve ikiyüzlülüğünü Bush’a ve onun “koalisyon ortakları”na bıraktırmak için tek tek ve gruplar olarak baskı yapmalı, hatta bunun için elimizden geleni ardımıza koymamalıyız.

 

Devamı haftaya...