Nasıl Bir Kenarda Oturup Olanlara Seyirci Kalabiliriz?

-
Aa
+
a
a
a

31 Temmuz 2006

The Independent

Ölü çocukların plastik kefenlerinin üzerine adlarını yazdılar. Küçük bir erkek çocuğunun cesedinin bulunduğu torbanın üzerinde keçeli kalemle "Mehdi Haşim, yaş 7, Kana" yazıyordu. "Hüseyin El-Muhammed, yaş 12, Kana", "Abbas El-Şalhub, yaş 1, Kana.'' Ve Lübnanlı asker Abbas’ın cesedini alıp omuzuna attığında, küçük gövde hani bir Cumartesi sabahı babasının boynuna sarılmış da keyiften hopluyormuş gibi oldu. Tire devlet hastahanesine ve diğer sağlık merkezlerine 34’ü çocuk olmak üzere toplam 56 ceset geldi. Plastik torbalar tükendiği için cesetlerin bazıları kilimlere sarılmıştı. Saçları tozdan matlaşmış, çoğunun burnundan hâlâ kan geliyordu.

Dün bunu izleyenlerin bu görüntü karşısında isyan etmemesi için kalplerinin taştan olması gerekir. Bu katliam sadece müstehcen ve ahlaksız bir eylem değil, eğer İsrail hava kuvvetleri iddia edildiği gibi “nokta atışı” yapabiliyorsa aynı zamanda bir savaş suçudur da. İsrail sanki bu katliama bir gerekçe olabilecekmiş gibi Lübnan’ın Kana kasabasından Hizbullah militanları tarafından füze atıldığını iddia etmektedir. İsrail Başbakanı Ehud Olmert bu zavallı insanları Hizbullah katletmiş gibi “Batı medeniyetini” tehdit eden “Müslüman teröründen” sözetmektedir.

Ve burası Kana. Sadece 10 yıl önce kentteki bir Birleşmiş Milletler üssüne sığınan 106 Lübnanlının İsrail topçu bataryalarının açtığı ateş sonucu öldürülmesi ile bir başka İsrail katliamına sahne olmuştu. Bu 106 kişinin yarısından çoğu çocuktu. İsrail daha sonra bu bölgenin pilotsuz istihbarat uçakları tarafından çekilmiş canlı görüntülerine sahip olmadığını iddia etmiş ama The Independent’ın bu tür bir uçağı yanmakta olan kampın üzerinde uçarken gösteren video kayıtlarını bulması ile bu iddianın yalan olduğu ortaya çıkmıştı. Sanki Kana, yerel sakinlerin İsa’nın suyu şaraba çevirdiğini söylediği bu kasaba, tüm dünyaca lanetlenmiş ve sonsuza kadar trajediler yaşamaya mahkum edilmişti.

Dün onca çocuğun ölümüne neden olan füzenin kaynağı hakkında hiç bir şüphe yoktu. ABD’den gelmişti ve bir parçasının üzerinde “MK-84 Güdümlü Bomba ile kullanılmak üzere BSU-37-B” ibaresi okunuyordu. Üreticileri bu füzeyi Şalhub ve Haşim ailelerinin yaşamakta olduğu üç katlı binayı yerle bir ettiği için artık “muharebede denenmiştir” diye pazarlayabilirler. Bu insanlar ağır İsrail bombardımanı karşısında, bir çoğuna mezar olan bodrum katına sığınmışlardı.

Necvah Şalhub’u Tire’de bir devlet hastahanesinde yatarken bulduğumda çenesi ve yüzü Robespierre’in idamından önce bağlandığı şekilde sargılar içindeydi. Acı yüzüne kazınmış olmasına rağmen ne ağlıyor ne de bağırıyordu. 46 yaşındaki erkek kardeşi Taysir öldürülmüştü. Kızkardeşi Nejla da. Sadece altı yaşındaki yeğeni Zeynep de. “Sabaha karşı saat birde bomba patladığında bodrumda saklanıyorduk” dedi. “Bunu haketmek için Allahaşkına ne yaptık ki biz? Ölenlerin o kadar çoğu çocuk, yaşlı ve kadın ki. Çocukların bir kısmı uyanıktı ve oyun oynuyorlardı. Dünya bize neden bunu yapıyor?”

Hizbullah’ın 12 Temmuz’da sınırı geçip üç İsrail askerini öldürüp ikisini de kaçırmasının ardından başlayan İsrail kara, deniz ve hava bombardımanında yaşamını kaybeden sivllerin sayısı dünkü ölümlerle 500’ü aşmış durumda. Ancak dünkü katliam Lübnan hükümetinde süregelen ayrılığı hem Amerikan hem de Suriye yanlılarının olayı “çirkin bir suç” olarak lanetlemesi ile sona erdirmiştir.

Binlerce portestocu Beyrut’taki en büyük Birleşmiş Milletler binasına “Tel Aviv’i yokedin! Tel Aviv’i yokedin!” diye bağırarak saldırmış ve Lübnan’ın o soğukkanlı Başbakanı Fuad Siniora Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ı arayarak Beyrut’a yapmak üzere olduğu barış amaçlı ziyaretini iptal etmesini istemiştir.

Bu ülkede hiç kimse Başkan George Bush’un, Bayan Rice’ın ve Tony Blair’in dünkü saldırıda ölenlerin hayatlarını kurtarabilecekken acil bir ateşkesi defalarca nasıl reddettiklerini asla unutmayacaktır. Bayan Rice’ın sadece “En kısa zamanda bir ateşkes istiyoruz” demesinin ardından İsrail’den Lübnan’ı en az iki hafta daha bombalama niyetinde oldukları açıklaması gelmiştir.

Kana’lı köylüler ve sivil savunma işçileri binanın kalıntılarını ve balçığı küreklerle ve elleriyle kazmayı tüm gün sürdürerek rengârenk giysileri içindeki cesetlere birbiri ardına ulaştılar. Yıkıntıların bir bölümünde, bir odadan geri kalanlara, içinde 18 cesetle birlikte karşılaştılar. Ölenlerin onikisi kadındı. Tüm güney Lübnan’da insanlar hem köylerinde kalmaktan hem de köylerinden göç etmekten korktukları için bu kadar çarpıcı olmamakla birlikte aynı korkunçlukta sahnelere rastlamak mümkündür. İsrailliler Kana üzerine bildiriler atarak burada yaşayanlardan köylerini terketmelerini istemişlerdi. Ancak İsrail saldırısının başlangıcından bu yana iki kez İsrailliler bu şekilde insanlardan köylerini terketmelerini istemiş ve bu emre uyarak köylerinden yola çıkanların üzerine uçaklarla saldırıp ateş açmıştı. İsrail’in askeri harekâtına en son sahne olan Bin Cbel’e yakın bir bölgede bulunan Klaya ile Ayterun arasında 3,000’den fazla Şii Müslüman kapana kısılmış durumda beklemekte ve hiçbiri kaçarken yollarda ölme korkusu ile yerlerinden ayrılamamaktadır. 

Bay Olmert’in tepkisi ne olmuştur? “Büyük üzüntü” içinde olduğunu ifade ettikten sonra “Bu sabahki zor olaylara karşın bu savaşı durdurmayacağız. Askeri faaliyetlerimize devam edeceğiz ve gerekirse bu faaliyetlerimizi genişleteceğiz.” Ama bu faaliyet daha ne kadar genişletilebilir? Lübnan’ın altyapısı sürekli bir şekilde parçalarına ayrılmakta, köyleri yokedilmekte, insanları giderek daha fazla korkuya düşmekte ve terör, İsrail’in Amerikan yapımı uçakları için kullanılan bir kelime haline gelmektedir. Hizbullah’ın elindeki füzeler İran yapımıdır ve hukuk dışı ve kışkırtıcı bir şekilde sınırı geçerek bunları başlatan Hizbullah’tır. Ancak İsrail’in sivil halka karşı giriştiği kıyım sadece Beyrut’ta kalan Batılı diplomatları değil Kızıl Haç ve diğer önde gelen yardım kuruluşlarında çalışanları da şoka sokmuştur.

İsrail inanılmaz bir şekilde dün Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın güney-doğu kentlerinden Marcayun’a yardım götürmek isteyen altı kamyonluk konvoyuna güvenli geçiş izni vermedi. Yedi yüz elli binden fazla Lübnanlı evlerinden göçetti ama güneyde kısılı kalanların kaç kişi oldığına dair sağlıklı bir bilgi bulunmuyor. Dün Kana’daki enkazın ortasından sağ kurtulan Halil Şalhub kendi ailesi ve Haşim’lerin yola çıkmaktan “korktuklarını” çünkü bu yolun daha iki hafta önce uçaklar tarafından bombalandığını söylüyordu. Kana ve Tire arasındaki yedi millik yol yıkıntı haline gelmiş evler ve duman tüten özel araba kalıntıları ile dolu. Salı günü İsrail Ordusuna ait güney Lübnan’a yayın yapan El-Maşrik radyosu, füzelerin ateşlenmesi halinde bu köylerin “tamamen yokedileceğini” duyurdu. Ancak geçen iki hafta içinde İsrail bombardımanını izleyenler biliyorlar ki, İsrail bir çok durumda Hizbullah’ın füzeleri nereden ateşlediğini bilmiyor, bilse de bu hedefleri sıklıkla ıskalıyor. Bir köylü Hizbullah’ın kendi sokağından füze ateşlemesini nasıl engelleyebilir? Hizbullah, tıpkı geçen hafta Bin Cbel’e giren İsrail askerlerinin sivil binaları kendilerine siper ettikleri gibi köylülerin evlerin yakınlarına saklanmaktadır. Ancak bu ölçüdeki bir katliam için bu mazeret olabilir mi?

Bay Siniora dün yabancı diplomatlarla yaptığı bir toplatıda Beyrut hükümetinin şu anda sadece acil bir ateşkes ile ilgilendiğini, bu ateşkesin beraberinde gelecek siyasi paket ile ilgilenmediğini söyledi. Kana’da dün onca masum insanı öldüren bombanın yapıldığı ülkenin temsilcisi Bay Jeffrey Feltman’ın bu toplantıya katılmamayı seçtiğini söylemeye herhalde gerek yok.

Çeviren: Neşet Kutluğ