Meksika Körfezi'nden İstanbul Boğazı'na Çevre Cinayetleri

-
Aa
+
a
a
a

Sevgili Dostlar,

 

Nisan ayının 22’sinde Dünya Günü’nün 40. yıldönümünü kutladık. Artık kutladık mı, yoksa “ağıt yaktık” mı demeliydik, orası “meşkûk”. Dünyanın, ilk dünya gününden bu yana bir uçurumun eşiğine çok daha yakın gelmiş olduğuna dair kanıtların haddi hesabı yoktu çünkü.

 

İlk Dünya Günü’nün kutlandığı 1970 yılına göre atmosferde yüzde 5 kadar daha fazla su buharı ölçülmüş kere. Gezegenin en temel parametrelerinden birinde, su döngüsünde büyük bir değişme olmuş yani. Rio’da, İstanbul’da, Samsun’da, Mumbai’de vb. gördüğümüz o öldürücü seller, heyelanlar vb. bu yüzden... Okyanuslar da artık yüzde 30 daha fazla asitlenmiş durumda. Mercan kayalıklarının, balıkların ve deniz canlılarının hızla ölmekte olması da bu yüzden. Dünyanın gelmiş geçmiş en sıcak Ocak, Şubat ve Mart ayları bu yıl yaşanmış. Nisan’ın kayıtları henüz gelmedi tabii, ama farklı olacağını düşünmek için fazla bir sebep yok. Yani, 2010 yılı, kayıtlara geçmiş en sıcak yıl olacak! Yaklaşık 20 milyar kuşun yüzbinlerce yıldır kesintisiz sürdürdükleri göç davranışlarını şimdi birden değiştirmeleri de bu ısınma yüzünden olmalı.

 

Artık inkârı mümkün olmayan bir durum var ortada. Suların ve sellerin götürdüğü, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde hızla eriyen, âniden kuruyan, keskince asitlenen, harıl harıl yanan bir dünyanın içindeyiz. Yazar ve aktivist Bill McKibben’ın söylediği doğru, kesin ve net: Üzerinde yaşadığımız gezegen, içine doğduğumuz zamankinden temelden farklı özellikler gösteriyor. Geleceğe ilişkin bir tehlikeden söz etmiyoruz artık. Kriz şimdi ve burada! Dünyanın temel fiziki dengesini değiştirdik –- bir daha geri döndürülmez şekilde hem de...

 

Bu trendi geri çevirmek artık olanaksız. Sadece durumun tam bir felakete dönüşmesini engellemek için uğraşmalı, sadece bunun için örgütlenmeliyiz. İki düzeyde birden yapmalıyız bunu. Birincisi: Hükümetler düzeyinde, ulusal düzeyde, küresel düzeyde mücadele gerekiyor. Karbon fiyatlarının, atmosfere verdiği tahribatı yansıtacak ölçekte yükseltilmesi, böylelikle de ekonominin fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneltilmesi için uğraşmak gerekiyor. Yani tabandan bastırarak hükümeti ve meclisleri sıkıştırmak…

 

İkincisi, bireysel ve yerel düzeyde: Koşulları epey zorlaşmış, sertleşmiş olan bu gezegende ayakta kalmayı becerebilmek için yeni alışkanlıklar, yeni davranış kalıpları geliştirmemiz de şart gibi görünüyor. Yani, sınırlı kaynakları olan bir dünyada büyümenin, ekonomik kalkınmanın tüm sorunları çözeceği yolundaki yanlış görüşü bir yana bırakıp, daha küçük ve dayanıklı, dirençli topluluklar halinde yaşamanın yollarını araştırmakta fayda var. Örneğin, yerinden yönetim (desantralizasyon), fazla büyük olmayan –ve dolayısıyla toptan çökmesi daha zor olan–, daha istikrarlı ve sağlam yiyecek ve enerji sistemleri kurmaya bakmak vb. lazım. Küçük ve yaygın topluluklar, komşuluklar, internet üzerinden “komşuluklar” gibi dayanıklı sistemlere yönelmeliyiz.

 

Dünya Günü’nün 40. yıldönümüne denk gelen bir tarihte Bolivya’nın Cochabamba şehri yakınlarında Tabiat Ana Zirvesi yapıldı. Latin Amerika’lı yazar Eduardo Galeano’nun deyişiyle bu, “dünya siyasalarını yönlendirmeyen, ama bu politikaların eza ve cefasını çeken dünya halklarının, taleplerini topluca dile getirmelerine giden yolun ilk evresi” idi. Zengin ve güçlü ülkeler geçen yıl sonunda Kopenhag’da yoksul ülkelerin gözünün içine bakmışlar, ardından da küresel ısınma konusunda bir çözüm için onlara ihtiyaç duymadıklarını, meseleyi kapalı kapılar ardında kendi aralarında çözeceklerini bildirmişlerdi.

 

İşte şimdi Bolivya’da buna karşı ilk adım atılıyor, 4 büyük fikir geliştiriliyordu:?

1) Ekosistemleri mahvolmaktan kurarabilmek için Tabiat Ana’nın Hakları Bildirgesi imzalanması; 2) Bu hakları ve uluslararası anlaşmaları çiğneyenleri yargılayacak bir İklim Adaleti Mahkemesi kurulması; 3) Yoksul ülkelere, oluşmasında en az katkıda bulundukları bu İklim Borcu krizine karşı çeşitli biçimlerde Tazminat ödenmesi; ve 4) bu meseleler üzerinde dünya halklarının görüşlerini ortayakoyacakları bir mekanizma yaratılması: İklim Değişikliği Referandumu.  

 

Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, “İklim Değişikliğinin Açık Damarları” adlı yazısında Tabiat Ana Zirvesini şu cümleyle kutlayarak bitiriyordu: “Sağırlar da şunu dinleyebilselerdi keşke: İnsan hakları ile Doğa’nın hakları, aynı haysiyetliliğin iki ayrı adından başka birşey değildir.”

 

Açık Radyo’nun yayın politikalarının ana çerçevesini belirlemek üzere bundan 16 yıl önce kaleme alınmış Manifesto da temel hakları ve doğal çevreyi koruma mücadelesini esas alıyor, temel amaçları arasına “sağırlara program yapma”yı koyuyor ve şu cümleyle bitiyordu: “Haysiyetli işler yapmak lazım!...”

 

***

 

Nisan ayının son günlerine iki “çevre haberi” mührünü vurdu. Biri ABD’den, biri Türkiye’den. Amerika’daki, Meksika Körfezi’nde BP’ye ait bir petrol platformunun patlayıp batması haberiydi. 11 işçinin hayatına mal olan bu kaza ileride muhtemelen tarihin en büyük çevre faciası olarak nitelendirilecek. Bu yazı kaleme alındığı sırada okyanusun 1,5 km derinindeki kuyudan günde 5 bin varil petrol denize boca ediliyor, akan  zehirli maddeler hem denizi, hem de ABD’nin en narin ve kırılgan doğal ortamlarını, kıyılarını, sulak alanlarını, sazlıklarını mahvetmeye doğru büyük bir hızla ilerliyordu. BP şirketinin bu sene ilk çeyrek kârını geçen seneki aynı döneme oranla ikiye katlayarak tarihi bir rekor kırdığı haberini, aynı şirketin petrol platform ve kuyularında güvenlik tedbirlerinin artırılması yolundaki kanun önerilerini geçen yıl büyük paralar harcayarak lobiyle önlediği haberiyle birlikte aynı anda öğreniyor, açık deniz yataklarının delinip yeni petrol kuyuları açılmasının önünü açan Başkan Obama’yla ve bir sonraki potansiyel başkan azgın sağcı eski Alaska Valisi Sarah Palin’le kolkola girip, kendimizden geçercesine coşkuyla haykırıyorduk: “Del Bebeğim, Del!...”

 

Türkiye’ye ilişkin olan haberse, bir gün önceden büyükşehir belediye başkanının “çıtlattığı” 3. İstanbul Köprüsü’nün “güzergâhı”nın Ulaştırma Bakanı tarafından İstanbul ahalisine “tebliğ edilmesi”ydi: Poyrazköy-Garipçe arası. Milli park ve orman alanlarından mümkün olduğu kadar uzak bir güzergâhın “tercih edildiğini” söyleyen Bakan, bu duyarlı çevreci “tercih”in kime ait, mümkün olanın kime göre olduğunu açıklamıyordu ama, halka hiçbir şey sorulmadığına göre, bunların halkın tercih ve imkânları ile ilgili olmadığını anlıyorduk. Aynı derecede açık gözüken bir diğer gerçek de İstanbul’un son kalan ormanlarının ve temiz su havzalarının tamamen gözden çıkarılmış olduğunu kestirmek için kâhin olmaya gerek olmadığı idi. İktidarın başı, daha önceleri iktidar olmayıp belediye başkanı olduğu dönemlerde İstanbul’a Üçüncü Köprü’nün yapılmasının “cinayet” olacağını söylemişti. Şimdi, böyle olmadığını, “2 köprü arası” köprünün cinayet, iki köprü arası olmayan köprününse cennet olduğunu söyleyerek orijinal ifadesinin etrafından dönmeyi deneyebilir, ama bu galiba pek inandırıcı olmayacak. Cinayet fiilinin failine Türkçe’de “katil” ya da “cani” denir. Dünyadaki bütün politikacıların tarihe bir ad bırakmayı hedefledikleri de hepimizin malûmu. İktidar politikacıları tarihe “İstanbul katilleri” diye geçmek istiyor olabilirler miydi acaba?

 

***

 

Ayın bütününe “kuşbakışı” bakıldığında da şunlar görüldü: Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta, Sudan’da, Çad’da, Hindistan’da, Kırgızistan’da ve dünyanın başka yerlerinde sayısız insan ve hayvan şiddet, vahşet ve dehşet dolu olaylarda hayatlarını kaybederlerken, açlık ve yoksulluktan kırılan insanların sayısı istikrarlı bir şekilde artmaya devam etti.

 

İkinci Dünya Savaşı’nın en korkunç trajedilerinden birinde Katyn ormanında Stalin’in emriyle Ruslar tarafından katledilen 22 bin Polonya subay ve askerini 70 yıl sonra anmak için Smolensk’e giden Polonya üst düzey erkânını taşıyan uçak düşünce, trajedi katmerlendi. Bununla ilgili çok tuhaf komplo iddiaları da ortaya atıldı.

 

İzlanda’da küçük bir volkan indifa edince çıkan küllerden dolayı Avrupa hava sahası günlerce kapalı kaldı ve modern Batı medeniyeti bayağı ciddi bir sarsıntı geçirdi.

 

ABD ordusu, 5 sene içinde dünyanın büyük bir petrol kıtlığına girebileceği ve bu sıkıntının insan medeniyetinde ciddi ekonomik ve siyasi sarsıntılara, hatta büyük savaşlara yol açabileceği konusunda uyarılarda bulundu.

 

Dünyanın önde gelen ekonomilerinin temsilcilerinin forumunda, önde gelen ekonomilerin iklim konusunda çözümsüzlüğe, çıkmaza girebilecekleri yönünde uyarılar çıktı.

 

Dünyanın belli başlı çevre adaleti grupları, yayınladıkları ortak bildiride dünyanın önde gelen devlet ve özel yatırımcılarının Asya, Afrika ve Latin Amerika’da yiyecek ve tarımsal yakıt üretmek için on milyonlarca hektarlık araziyi “kapma” harekâtına girişildiği, Dünya Bankası’nın ve FAO, İFAD ve UNCTAD gibi bazı BM kuruluşlarının da bunlara destek verdiği, dünyada hiçbir gerekçenin arazi kapmayı haklı çıkaramayacağı belirtildi.

 

ABD araştırmacılarının yapay fotosentez yaparak insanlığın enerji sorununu kökünden çözme yolunda dev adımlar attığı açıklandı, ama bunun yakın gelecekte olmasının beklenmediği de müjdenin hemen arkasından ilave edildi.

 

Bir BM raporuna göre dünya liderlerinin 2010’a kadar biyolojik çeşitlilik kaybının azaltılmasına ilişkin vaadlerini yerine getirmedikleri açıklandı.

 

Türkiye’de 21. yüzyılın en önemli davalarından biri olan Danıştay cinayeti ve saldırısı davasında büyük bir skandal ortaya çıktı: Kamera kayıtlarının arızalı değil, OYAK’ın güvenlik kuruluşu tarafından silinmiş olduğu TÜBİTAK raporuyla belirlendi, kamera kayıtlarının polisten 5 gün süreyle gizlenmiş olduğu da ortaya çıktı.

 

Genelkurmayda görevli 20 subay, memur ve erin AKP’yi ve Gülen’i Bitirme Planı diye adlandırılan belge ile ilgili belgelerin nasıl imha edildiğini savcılara anlattıkları ortaya çıktı.

 

Milliyetçi bir saldırgan tarafından yumruklanan Kürt siyasi lideri Türk’ün burnu kırıldı. Milliyetçi bir saldırgan tarafından yumruklanan Enerji Bakanı Yıldız’ın burnu kırıldı.

 

24 Nisan’da 1915 Büyük Felaket olaylarının kurbanları tarihte ilk kez Taksim ve Haydarpaşa’da yapılan sessiz törenlerle anıldı. 12 Eylül Darbesinin yönetici ve sorumlularına yargılanma yolunu açacak anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi ihtimali 28 yıl sonra ilk kez belirdi. Yakın tarihin en büyük komplolarından 1977 olaylarından 33 yıl sonra ilk kez Taksim’de 1 Mayıs işçi bayramı kutlamalarının yapılması mümkün oldu...

 

Ayların en zalimi Nisan böyle geçti. Açık Radyo olarak biz de barış, adalet ve özgürlük yolunda haysiyetli işler yapmak için uğraşıp durduk. Geçen ay dinleyici destek projesi sırasında söylediğimiz gibi işte: Vazgeçmiyoruz...

 

Pırıl pırıl bir Mayıs ayı geçirmenizi dileriz,

 

Açık Radyo

 

 

***

 

Nisan Ayının Konu ve Konuklarından Bazıları:

 

Açık Gazete:

“Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt” eylemi üzerinde konuşmak üzere çağrıcılardan Kerem Kabadayı; ‘Eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu, sivil demokratik anayasa’ mitingi üzerine konuşmak üzere miting çağrıcılarından Ayhan Bilgen; 30 STK’nın oluşturduğu Kamu Harcamalarını İzleme Platformu’nun milletvekillerine gönderdiği ilk raporunu anlatmak üzere Platform sözcüsü Prof. Nurhan Yentürk; Bolivya’nın Cochabamba kentinde yapılan ilk Tabiat Ana Hakları Halklar Zirvesi’nden izlenimlerini canlı yayında aktarmak üzere Aslı Pelit; ‘Özgürlük için Marksizm 2010!’ toplantısının gündemini konuşmak üzere toplantının düzenleyicilerinden Özden Dönmez; siyaset bilimci akademisyen, düşünür ve aktivist Fred Halliday’in ardından, onu anlatmak üzere öğrencisi ve dostu Dr. Umut Özkırımlı Nisan ayının Açık Gazete konukları arasında yer aldı.

 

Açık Dergi:

Otizmle Mücadele Eden Aileler Derneği’nden Elif Ülker ve Ufuk Dinç konuğumuz oldu. Salif Keita Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndan konser verdi ve biz de kendisiyle bir söyleşi yaptık. “ İstanbul 2010 Chopin Piyano Haftaları” nı anlatmak üzere Mehmet Mestçi, malzemesi keçe olan el yapımı 3 boyutlu film afişlerinden oluşan ilk kişisel sergisini açan programcımız Ezgi Genç, Tüketiciler Birliği’nin 10. yıl etkinliğini anlatmak Hatice Sadet Kalyoncu konuğumuz oldu. Açık Radyo programcılarından, Yağmur ve Durul Taylan filmleri Vavien’le, Altın Lale En İyi Film, En İyi Senaryo ödülü ve Fipresci özel ödülüne layık görüldü. Durul Taylan ile ödüllerini konuştuk. Son romanı “Ali ile Ramazan”ı anlatmak üzere Perihan Mağden,Galeri Apel’deki Kayıtsız Coğrafyalar’ anlatmak üzere Mürüvvet Türkyılmaz, Marksizm Toplantıları ile ilgili Ayşe Demirbilek, Haşhaşi dergisini editörü Osman Çakmakçı ile konuştuk. 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ni anlatmak üzere fetsival yardımcı direktörü Leman Yıldız, Yeni Sinema Günleri’ni anlatmak üzere Pelin Esmer konuğumuzdu. Jak Kohen Açık Radyo’nun yeni yayın dönemini anlatmak üzere Açık Dergi’deydi.

 

Açık Şehir İstanbul 2010:

Jordi Savall, son albümü ve İstanbul konserini anlatmak üzere Özlem Petek; “Design Talks” ile ilgili Arhan Kayar ve Oğuz Öner; “Salkım Saçak”  sergisiyle ilgili Ali Akdamar; “Boğaziçi Gençlik Koroları Festivali” ni anlatmak üzere Burak Erdem; Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği’nin programını duyurmak üzere Ümit Özdemir; “Açık Şehir – Open City” projesini konuşmak üzere Yasemin Sezgin; “Canlandıranlar Yetenek Kampı” projesi başvuru koşullarını anlatmak üzere Berat İlk; Emek Sineması’nın yıkımıyla ilgili süreci ve gelişmeleri anlatmak üzere Korhan Gümüş; “Kendini Bulma/TRANSISTANBUL “ projesini anlatmak üzere Gül Çağın; “Kaotik Metamorfoz” sergisini anlatmak üzere Burcu Pelvanoğlu; “İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor” projesi için İstabul’a gelen Sophie Calle, Ekolojik pazarlardaki son durumu anlatmak üzere Gizem Altın Nance konuğumuz oldu.

 

Açık Yeşil:

Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanan “Bal” filminin yönetmeni Semih Kaplanoğlu ile filmini, “insanın çocukluğu”nu, Karadeniz’de çevre tahribatını, doğayı ve ekolojiyi konuştuk; Aysen Ataseven, küresel iklim değişikliğinin Türkiye’de kamuoyunda nasıl görüldüğünü ilk kez ayrıntılı olarak ortaya koyan bir kamuoyu araştırmasını medyada ilk kez bizimle paylaştı.

 

Hayal Tacirleri:

Türkiye'de vakıf üniversitesinde ilk sendikal örgütlenmeyi konuştuk. Bilgi Üniversitesi’nde başlatılan girişimin öncülerinden Aslı Odman'ı ağırladık; İKV tarafından TOBB ile işbirliğinde yürütülen "vize şikâyet hattı" projesinde yer alan İKV Uzmanları Melih Özsöz ve Zeynep Özler, proje hakkında bilgi verdiler. Kuzey Kıbrıs'ta yapılan seçimleri Kıbrıs Politikalar Merkezi Direktörü Doç. Dr. Ahmet Sözen’le konuştuk. Bilgi Üniversitesi'nde başlayan sendika hareketinin iki aktif üyesi: Öğrenci işleri çalışanı Beyhan hanım ve destek personelden Şerife hanımla birlikte sendikalaşmaya giden yolda yaşananları, hedefleri, başarıları ve engelleri konuştuk.

 

Toplumsal Dönüşümde Sosyal Girişimcilik:

Sosyal Girişimcilik Platformu’nun  kurucularından Şeyda Taluk ile sosyal girişimciliğin Türkiye’de dünü, bugünü ve yarını üzerine konuştuk; Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı kurucusu ve başkanı Şengül Akçar konuğumuz oldu.

 

Dünyanın Cazı:

Arhan Kayar ve Kerimcan Güleryüz konuğumuz oldu.

 

Orman ve Civarindaki Faydalı İşler:

Mağaralarımız ve mağaracılık üzerine  ASPEG (Anadolu Speleoloji Grubu) sözcüleri konuğumuz oldu; Gencer Emiroğlu ile Belgrad Ormanlarının (marjinal) tarihi ve bölgedeki ilginç olaylar üzerine konuştuk.

 

Soul Sendikası:

Arif Mardin'in oğlu Joe Mardin konuğumuz oldu.

 

Bir:

Budist Varjacaksukonuğumuz oldu.

 

Evrenin Suyuna Giden Tasarım:

Enerji mimarı Çelik Erengezgin konuğumuz oldu; Nevin Başaran Alkan ve Hülya Denizalp ile Afacan Buluşma Merkezi’ni konuştuk.

 

Alla Turca:

Kanun - Piyano İkilisi Esra Berkman ve Ayca Daştan;  Alper Maral konuğumuz oldu.

 

Koku:

Melis Ağazat ile "Bir Yaz Günü Öğleden Sonra" isimli enstalasyonu ve çağdaş sanatlarda duyusal bir boyut olarak koku'nun kullanımı üzerine bir söyleşi yaptık.

 

Sinefil:

‘Yeni Sinema Hareketi’ni konuşmak üzere yönetmen Özcan Alper ve yapımcı Sevil Demirci konuğumuz oldu.

 

Hikâyenin Kadın Hali:

Özlem Dalkıran, İzlem Aybastı, Özlem  Çolak ile Uluslararası Hrant Dink Vakfı Nefret Suçları ve Söylemi konferansı ‘İnciten Sözler, Yaralayan Fiiller’ ve genel olarak Türkiye'de bu konudaki gelişmeleri konuştuk; Ece Aksakoğlu ve Damla Özlüer ile  kadınlar için sokakta var oluş biçimleri ve imkânları, yerel yönetimlerden bu konuda neler talep edilebileceği tartışıldı; Ali Erol ile Beşinci Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, Anadolu Buluşmaları, Ankara, İstanbul ve İzmir programlarını konuştuk ve bir ayrımcılık biçimi olarak homofobiyi tartıştık.

 

***

Çoğaldık!

Programcılarımızdan Daryo Beskinazi’nin kızı Selin; Alp Ulagay’ın oğlu Eren; personelimizden Buket Metin’in oğlu Yusuf Kenan dünyaya geldiler.

 

Parti:

Açık Radyo’nun 15. yaşını bir dizi eğlentili etkinlikle kutlamaya “Pazartesi Salılanır” partisiyle devam ettik! Her Pazartesi Açık Radyo'da toplanan Vertigo, Ahtapotun Bahçesi ve Ay Palas, bu sefer Salı akşamı Babylon’da toplandı. Hilmi Tezgör, Cem Sorguç ve Tolga Yağlı’nın bağımlı, bağımsız alterlatif şarkılarıyla sallanmak, hatta savrulmak isteyenler, bu kez bir Salı gecesinde dansetti... Gecenin görselleri Serdar Kökçeoğlu ve Volkan Kızıltunç'tan geldi... Pazartesi Salı’ya sallandı; Salı zaten sallanıyordu...