Mehmet Tarhan'ı Görme Zamanı

-
Aa
+
a
a
a

Geçen hafta "vicdani ret" kavramıyla gündemimize giren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, birçok farklı işlevinin yanı sıra bir çeşit ayna olarak da karşımızda duruyor. Bugünlerde aynada Osman Murat Ülke'nin 1 Eylül 1995'te askerlik cüzdanını yakan resmi var. 10 yıl sonra dolaşıma giren bu resmin altyazısı "vicdani ret" diyor. Gözlerde soru işaretleri: O da ne? Bu yansımanın yarattığı merak birçok karanlık noktayı aydınlatabilir. Militarizmin derinliklerine inebilecek bir içgörü biraz daha zaman alacaktır ama en azından şu anda Sivas Cezaevi'nde soğuk, nemli bir koğuşta yatan gey vicdani retçi Mehmet Tarhan'ı görerek başlayabiliriz."Ömür boyu hapse mahkum vicdani retçi: Osman Murat Ülke." Uluslararası Af Örgütü'nün 1998 yılında (arkadaşları arasında Ossi olarak bilinen) Osman Murat Ülke ile ilgili raporu bu başlığı taşıyordu. Ossi 1996-1999 yılları arasında tam 11 defa mahkemeye çıkacak ve toplam 701 gününü askeri cezaevinde geçirecekti. İşin aslı şuydu ki, bu durum hukuki olarak ömür boyu böyle devam edebilirdi. Anayasa'da her vatandaş için öngörülen "vatan hizmeti" kanunla "her erkek vatandaş için askerlik hizmeti" olarak belirleniyor ve bundan hukuki bir çıkış öngörülmüyordu. Zorunlu askerlik tarihi kadar eski olan "vicdani ret" kavramının dilimize girmesi Sokak dergisi ve Güneş gazetesi aracılığıyla oldu. Vedat Zencir ve Tayfun Gönül adında iki genç, vicdani retçi olduklarını açıklamışlardı. Sene 1990'dı. Türkiye adı konmamış bir savaşın ortasındaydı. Ossi bu sırada Antalya'da öğrenciydi ve Sokak dergisi okuyordu. Vedat Zencir ve Tayfun Gönül'le yolları üç yıl sonra İzmir Savaş Karşıtları Derneği'nde (İSKD) çakıştı. Derneğin aktif olmaya başladığı 1993-1994 yılları Türkiye'nin şiddet politikalarına teslim olmaya başladığı yıllardı. Herkes şiddetten şikayetçiydi gerçi ama yalnızca "öteki"nin şiddetinden. Ossi tam bu günlerde askerlik cüzdanını yakıp vicdani reddini açıklıyor ve şiddetin her türüne koşulsuz karşı olduğunu, kimseyi öldürmeyeceğini, öldürmenin eğitimini almayı da reddettiğini duyuruyordu. Yalnız değildi. İSKD'de toplanmış kadınlı erkekli bir grup, her Türk'ün asker doğduğu söylemine karşı aslında kimsenin asker doğmadığını, asker yapıldığını son derece yaratıcı yöntemlerle dile getiriyorlardı. Bu yüzden Coşkun Üsterci'nin deyimiyle "deli saçması gibi gözüken bir şeyleri savunan marjinal insanlar" olarak algılanıyorlardı. Antimilitarist dil 1990'lardan 2003'e daha görünür olmaya başladı. 1 Mart 2003'te savaş tezkeresinin Meclis'te reddine giden süreçte sıkça duyulan "Öldürmiycez, ölmiycez, kimsenin askeri olmiycaz" sloganı bunun göstergelerinden biriydi. Her savaş karşıtı şiddet karşıtı değildi, ama her savaşa ve her türlü şiddete karşı çıkanlar artık daha görünür olmaya başlamışlardı. Miting alanlarında bu slogan atılırken onu hayata geçirmenin ağır bedelini ödemek bu sefer Mehmet Bal'a düşmüştü. 1999'dan beri "dışarıda" olan Ossi'nin askeri cezaevinden arkadaşı Mehmet Bal, Irak Savaşı'na giden günlerde "emre itaatsizlik" ve "halkı askerliğe soğutmak" suçlarından yargılandı, 40 gün hapis yattı ve beraat etti. Askeri savcı Mehmet'in vicdani ret açıklamasını vicdan ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmişti. Bu arada Mehmet Bal'la Dayanışma Komitesi oluşturulmuş, bu komitenin en aktif üyelerinden biri de 11 Eylül'ün hemen ardından vicdani reddini ilan etmiş olan Mehmet Tarhan olmuştu. Vicdani ret açıklamasında Mehmet Tarhan, "Gerekçe her ne olursa olsun yaşam hakkının ihlali bir insanlık suçudur ve uluslararası hiçbir sözleşme ya da yasa bunu meşrulaştıramaz. Bu nedenle hangi koşulda olursa olsun bu suça ortak olmayacağımı ilan ediyorum. Militarist aygıtların hiçbirinin hizmetinde olmayacağım. Şiddetten arınmış, iktidar hesaplarından uzak, sınırsız ve doğayla barışık bir insanlığın özlemindeyim" diyor ve devam ediyordu: "Eşcinsel olmam nedeniyle 'hak' olarak sunulan çürük raporunu militer düzenin kendi çürüklüğü olarak algılıyorum." Kadınların ve erkek eşcinsellerin ortak noktası "erkek" olarak algılanmadıkları için askere alınmamaları. "En kutsal vazife"yi yapan erkekler birinci sınıf vatandaş. Kalan herkes biraz eksik. Antimilitarist hareketin başından beri cinsiyetçiliğe vurgu yapılıyor ama kadınların "vicdani retçi" olarak gözönüne gelmeleri de heteroseksizmin sorunsallaştırılması da son birkaç yılda olmaya başladı. Kadın retçilerden Ferda Ülker, "Vicdani ret militarizme ve onun bütün yüzlerine karşı doğrudan bir karşı duruşun adıdır" diyerek kadınların militarist süreçlere katılmayı reddetmelerinin adını da vicdani ret olarak koyuyordu. İstanbul'da 2004'te yapılan Militarizm Festivali'nin önemli bir ayağı Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne (GATA) yapılan ziyaretti. GATA'ya "tecrübe"lerinden faydalanarak çürükleri sağlamlarından ayıklamaları için bir kasa elma hediye eden grup, eşcinsellerin "çürük" olarak tanımlanmasını ve bunun için yapılan işlemleri protesto ediyor, GATA'yı "devlet destekli tek kurumsal gey porno arşivi" bulunduran yer olarak tanımlıyordu. Zira askeri makamları eşcinsel olduğuna ikna etmenin yolu, anal muayene dışında bir de fotoğraf ve video kanıtı göstermekten geçiyordu. Nitekim, Mehmet Tarhan bugün askeri cezaevinde yalnız vicdani retçi olarak değil, aynı zamanda bir gey olarak mücadele vermek, "anal muayene" gibi bedensel bütünlüğü yok sayan uygulamalara da direnmek durumunda. İnsan öldürenleri birkaç yıl içinde serbest bırakmayı makul gören ceza sistemimiz öldürmeyi felsefi olarak reddedenleri ömür boyu hapse mahkum ediyor. Üstelik askeri cezaevinde. Eğer cezaevinde değillerse, vicdani retçiler bu sefer hayatın içinde hapis yaşamaya devam ediyorlar. AİHM'nin "medeni ölüm" dediği durum bu. Sigortalı bir işte çalışamamak, banka hesabı açtıramamak, ehliyet veya pasaport alamamak, kimlik yenileyememek ve en kötüsü yarın nerede olacağını bilememek. Mehmet Tarhan gibi İzmir'e kitap fuarına gitmişken birden kendini Sivas Askeri Cezaevi'nde buluvermek. Ve 11 aydır orada kalmaya devam etmek. Dört yılı kesinleşmiş bir hapis cezası. "Emre itaatsizlik"ten. Asker olmayı ve askeri değer yargılarını reddeden bireye verilebilecek en ironik ceza. Geçen hafta AİHM bize 10 yıldır görmeyi reddettiğimiz bir fotoğrafı hatırlattı. Osman Murat Ülke'nin askerlik cüzdanını yaktığı fotoğraf. İkinci bir fotoğrafta ise Mehmet Tarhan bize bakıyor ve "Mehmet Barışı Seviyor" diyerek hem savaşa hem homofobiye karşı kararlı bir duruş sergiliyor. Mehmet "şiddetten arınmış, iktidar hesaplarından uzak, sınırsız ve doğayla barışık bir insanlığın özlemiyle" ömür boyu hapsi göze alıp vicdani reddini ilan ettiğinde AİHM'nin kararı yoktu. Ama artık var. Şimdi bu kararın aynasında Mehmet'e ve kendimize dair gördüklerimizi tartışma zamanı. Ama önce Mehmet'in özgür olması gerekiyor. Bu tartışma, Mehmet Tarhan'sız olmaz.

5 Şubat 2006'da Radikal İki'de yayımlanmıştır.