Küller ve Kökler

-
Aa
+
a
a
a

Açık Yeşil'de Gözde Kazaz'la, Yeşil Gazete'de yayınlanan ve Afşin-Elbistan'daki izlenimlerini aktardığı 3 bölümlük yazı dizisinden yola çıkarak sohbet ettik.

İndirmek için: mp3, Mb.

26 Kasım 2014 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.

Açık Yeşil'in podcast servisine ulaşmak için tıklayın. 

Gözde Kazaz'ın Yeşil Gazete'de yayınlanan, Afşin-Elbistan'daki izlenimlerini aktardığı 3 bölümlük yazı dizisinin tamamı:

Kaynak:Yeşil Gazete

Haber: Gözde Kazaz

Fotoğraf: Gençer Yurttaş

10 Kasım 2014

1. Bölüm:  Yüzde 5 İçin

Afşin – Elbistan bölgesi, Türkiye’nin kömüre dayalı enerji politikalarının dünü ve bugününe dair çok şey anlatıyor. Ülkenin belki de en kemikleşmiş çevre sorunun yaşandığı bu topraklarda, özelleştirme, denetimsizlik, kömüre bağımlılık ve çevre etkileriyle bir santralin nelere mal olduğu gören gözler için apaçık ortada.

Temizlik işçisi Derviş Ata, termik santraldeki işinden üç ay önce haksız yere çıkarılmış.

Temizlik işçisi Derviş Ata, termik santraldeki işinden üç ay önce haksız yere çıkarılmış. Kendisi gibi 60 taşeron işçisi de aynı kaderi paylaşmış. Biraz önce çocuk parkında ters taklalar attığına şahit olduğumuz bıcır bıcır iki çocuğu da hasta. Ata, onların bırakın hastane parasını, servis parasını bile ödeyememekten dert yanıyor. İlkokul mezunu olduğu için başvurduğu işyerlerinin hiçbiri onu kabul etmemiş. ‘Buranın sahibi yok, kaldırsalar kurtuluruz. Tarlası olanlar sattı gitti. Zenginler gitti, bizim gibi beş on gariban kaldı anlayacağın. Biz de burayı bekliyoruz” diyor. Derviş Ata, Afşin Elbistan’da bulunan 30 yıllık A termik santraline en yakın evde yaşıyor. Çoğulhan Kasabası’nın girişindeki evi, küllerin ve dumanın ilk adresi. Fakat Ata yalnız değil; yakasını kurtarabilenin gittiği, imkanı olmayanın kaldığı Afşin Elbistan’da insanlar yıllardır santralin külüne ve tozuna bulanıyor.

Yerin altında hâlâ 9 işçi yatıyor

Kahramanmaraş İline bağlı Afşin ve Elbistan ilçelerini içine alan bölge, Türkiye’nin dördüncü büyük ovası. Kendine özgü iklimiyle bir tarım cenneti olabilecek bölgenin kaderi 1984 yılında değişti. Çünkü tıpkı üstü gibi yerin altı da çok bereketliydi; Afşin Elbistan havzasında bulunan kömür, ülkedeki 14 milyar tonluk toplam linyit rezervinin yüzde 46’sına eşit. Bu yüzden de linyit kömürü temelli enerji politikasında başrole çıkan havzada 1984 yılında ülkenin ilk santrali açıldı. Devlete bağlı Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) tarafından işletilen bu A santraline 2004 yılında B santrali de eklendi.

30 yıllık A santrali uzun bir süredir desülfrizasyon, yani baca gazı arıtma tesisi olmadan çalışıyor. Bu da; yıllardır bölgeye filtreden geçirilmemiş kükürt ve azot oksit salındığı anlamına geliyor. Görece yeni olan B santrali de baca gazı arıtma tesisi ve elektromanyetik filtre olmasına rağmen sağlıklı çalışmıyor. İkisi de 1440 MW kurulu güce sahip olan bu santrallerin kömür ihtiyacını sağlamak içinse bölgede kömür rezervleri açıldı. A santralini beslemek için Kışlaköy’de açılan devasa maden havzasını AEL (Afşin-Elbistan Linyitleri İşletme Müdürlüğü) işletirken, yeni yapılan B santralinin ihtiyacını karşılamak için Çöllolar havzasında, Ciner’e bağlı Park Tek tarafından bir havza açılmıştı. Özel işletmede 2011’de gerçekleşen heyelanda 11 işçi hayatını kaybetti. 9’u halen Çöllolar’ın altında yatıyor. Maden ise hukuki süreç devam ettiği için halen kapalı bekliyor.

Devasa büyüklükte bir alana yayılan Çölollar maden havzası, hem A hem de B termik santralinin kömür ihtiyacını karşılıyor.

Devasa büyüklükte bir alana yayılan Kışlaköy maden havzası, hem A hem de B termik santralinin kömür ihtiyacını karşılıyor.

Enerji sektörünün fasit dairesi

Afşin Elbistan, Türkiye’nin kömüre dayalı enerji politikalarının dününe ve bugününe dair çok şey söylüyor. Ülkenin belki de en kemikleşmiş çevre sorunun yaşandığı bu topraklarda, özelleştirme, denetimsizlik, kömüre bağımlılık ve çevre etkileriyle bir santralin nelere mal olduğu gören gözler için apaçık ortada. Yöre insanları içinse hikaye ‘klasik’ seyrinde ilerliyor: istihdam umuduyla, açılan maden ocaklarını ve santralleri dört gözle bekleme, santraller için aceleyle kamulaştırılan bereketli topraklar, arazisi olanlar için bu istimlaktan gelen ‘hiç yoktan iyidir’ bir gelirle büyükşehirlere başlayan göç, çiftçilik ve hayvancılığın günden günden değer kaybetmesi, gittikçe artan kanser ve solunum hastalığı vakaları, santral ve madende taşeronalaşmanın getirdiği güvencesizlik ve bugün gidecek başka yeri olmadığı için memleketinde yaşamak zorunda bırakılmış, üstelik santralde kendilerine iş imkanı verilmediği için hala istihdam bekleyen insanlar.. işte enerji sektörünün fasit dairesi.

140 bin nüfuslu Elbistan’ın çeperlerinde yeni betonarme binalar yükseliyor. TOKİ’nin de el attığı bu inşaat furyası artık Elbistan’ın gittikçe büyüyen ekonomisi haline gelmiş. Binalar, maden havzasındaki arazileri istimlak edilen köylüler ve başka şehirlerden santrale çalışmaya gelmiş işçiler tarafından dolduruluyor. Şehir merkezinde herkes ağız birliği etmişcesine aynı şeyi söylüyor: “Siz buraya asıl kışın gelecektiniz. Dumandan, isten göz gözü görmez. Pencere açamazsın.’ Bir de herkes karın kapkara yağdığından bahsediyor.

Afşin Elbistan’da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı hava kalitesi izleme istasyonlarından üç tane bulunuyor. Fakat istasyonlardan alınan sonuçlar o kadar yüksek ki bazen listede görünmüyor bile. Kömürün yanmasıyla ortaya çıkan kükürtdoksit dünya normlarına göre havada en fazla 150 mg/m3 olmalı. Geçen temmuz ayında ise Elbistan’da yapılan ölçüm sonucunda bu değerin 1441 mg/m3 olduğu saptandı. B santralinin işletme müdürü Mustafa Has ise normal değerin 200 mg/m3 olduğunu, o değerin aşılmadığını belirtiyor. Has, neyse ki santrallerin etkisi konusunda gerçekçi: “Çevreye hiç zarar vermeyen bir işletme olduğumuzu söyleyemeyiz. Kahramanmaraş Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü her sene baca gazı analizi yapıyor. Yasal sınırın üstüne çıktığında cezası var. Vatandaşların şikayetleri doğrultusunda da savcılık tarafından işlemler tesis ediliyor.”

A santralindeki teknik aksaklıklardan dolayı dört üniteden ikisi çalışmıyor. Aynı şekilde B santrali de, bir ünitesinde iki yıl önce çıkan yangın nedeniyle yarı kapasitesinde çalışıyor. B santraline kömür sağlayan Çöllolar madeninin de kapanmasıyla iki santralin kömür ihtiyacını Kışlaköy madeni karşılar hale gelmiş. Velhasıl, uzun bir süredir iki santralden bir santrallik performans bekleniyor. İki santral birlikte, Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin yüzde 5’ini karşılıyor.

Santral rehabilitasyonu özelleştirmeye takıldı

B santraline göre daha büyük sorunları bulunan 30 yıllık A santralinin işletme müdür yardımcısı Mehmet Kahraman ise 2014 Eylül sonu itibariyle santralın 1 milyon 800 bin kilowatt saat üretimde bulunduğunu, bunun da öngörülen üretim planını aştıkları anlamına geldiğini söylüyor. Santralde rehabilitasyon yapılması gerektiğini, baca gazı arıtma sisteminin de bu süreçte hallolacağını belirtiyor Kahraman; fakat 1994’ten beri konuşulan, santralin özelleştirme süreci nedeniyle devlet rehabilitasyon masrafının altına girmiyor. Kahraman, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ve özelleştirme ihalesine giren Erk firması arasında görüşmelerin devam ettiğini, baca gazının da anca özelleştirme sonrası yapılacağını söylüyor. İşetme müdür, ‘Santralin çevreye zarar vermediği ve kapasitesine uygun çalıştığını söyleyebilir miyiz?’ sorusuna ise yanıt vermek istemiyor. Türkiye’nin bu en eski termik santraliyle ilgili kimsenin umudu yok denebilir mi?

4 santral daha planlanıyor

Afşin Elbistan, yerin altında bulunan devasa kömür rezerveleri nedeniyle kömüre dayalı enerji politikasının gelecekte de baş aktörlerinden olacak gibi görünüyor. Zira bölgeye 8 bin megavat kurulu gücünde C, D, E ve G olmak üzere dört santralin daha kurulması planlanıyor. Bu santrallerden C, D ve E için Bakanlık, Birleşik Arap Emirlik’den TAQA firmasiyla 12 milyar dolara anlaşmış; 2013 yılında ise TAQA anlaşmanın ertelendiği açıklamıştı. Ertelemenin ardından sürecin ne aşamada olduğu henüz bilinmiyor.

Ürün kaybı davaları Yargıtay’dan dönüyor

Özellikle A santralinin çevreye verdiği zarar yaklaşık 10 yıldır bölgedeki ürün kaybı ve tarım toprak özelliğinin yitirmesiyle ilgili köylülerin tazminat almasına neden oluyor. Borçlar Kanunu’nun ‘haksız fiil’ maddesine dayandırılan bu tazminat davalarında kullanılan bilirkişi raporları, topraktaki ve havadaki kirliliği belgeliyor. Fakat bu süreçten –şimdilik- geçmiş zaman kipiyle bahsetmek gerek; zira 2011’de Yargıtay’ın verdiği bir karardan beri ürün kaybı davalarında tazminat kararı çıkmıyor. EÜAŞ Genel Müdürlüğü’nün Yargıtay’da açtığı davada, “bilirkişi raporlarında bulunan toprak analizi sonuçlarında toprakta bulunan krom, nikel, arsenik, kobalt, bakır ve kurşun elementlerinin toprağın doğal yapısından kaynaklandığı, termik santral kaynaklı bir artışın belirlenmediği; uranyum ve sülfat değerlerinin de sadece santrale yakın topraklarda yüksek olduğu” iddia ediliyordu. Bilirkişi raporlarında sadece toprak analizinin yapıldığı, bitki örnekleriyle ilgili gözlem yapılmadığı da gerekçe olarak sunularak yeni bir bilirkişi kurulunun keşif yapması gerektiği savunuluyordu. Neticede Yargıtay 2011 yılında, bu iddiaları kabul ederek verim kaybıyla ilgili davaları durdurdu. Köylülerin davaları bekleyedursun, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın 2012’de açıkladığı kadarıyla, çiftçilerin açtığı kamu davalarında devlet, 21 milyon TL civarında tazminat ödemeye mahkum oldu.

Santralin çevreye ve sağlığa etkisiyle ilgili bilirkişi raporları ise adeta birer sır. Elbistan İlçe Tarım Müdürlüğü, davaya konu olan ürün verimsizliğiyle ilgili bilirkişi raporlarını açıklamak istemezken; İlçe Sağlık Müdürlüğü, kapsamlı bir sağlık araştırmasının yapılmadığından bahsediyor. Yani santralin zararları belgelerle değil deneyimle sabitleniyor. Öyleyse santralden sonra ne değişti, sağlık sorunları nedir, çiftçilik nasıl yok oldu gibi soruların cevapları için köylülere kulak vermek şart.

11 Kasım 2014

2. Bölüm:  “Dumanı biz yeriz swefasını onlar çeker”

“Gene hatırıma düştü Berçenek/ Aktı gözüm yaşı oldu bir kanlı çanak/ Dumanlı dumanlı oy bizim eller/ Oturup ağlasam delisin derler.” Aşık Mahzuni Şerif, gurbette olmanın acısını, doğduğu köyü andığı bu dizelerden daha yalın nasıl anlatabilirdi bilmiyoruz. Fakat tahmin ediyoruz ki bu türkü, toprağını terk etmiş olan pek çok insan gibi Berçeneklilerin de derdini anlatır. Afşin Elbistan’da kurulu İki santrale de en yakın köylerden biri olan Afşin’e bağlı Berçenek köyünün nüfusu azala azala 50 haneye düşmüş. Yazın, yurtdışında yaşayanların köylerine gelmesiyle sayı biraz artsa da kışın sadece yaşlılar ve çocuklar yaşıyor. Durum bütün civar köylerinde aynı; özellikle 2000’lerde B santalinin inşası ve ardından özel Çöllolar madeninin açılmasıyla başlayan süreçte topraklar ya kamuya ya da şirkete satılmış; alınan paralarla da şehir merkezlerine göç edilmiş. Santralin etkilerini konuşmak için buluştuğumuz Berçenek Muhtarı Mevlüt Kul, torunlara miras kalacak topraklarla, ancak bir ev bir de arabaya almaya yetecek istimlak gelirlerinin arasındaki uçurumdan bahsediyor.

Mevlüt Kul, Aşık Mahsuni fotoğraflarının önünde Berçenek Köyü’nün ahvalini anlatıyor.

25 senedir santralde çalışan Kul, 6 yıldır Berçenek Köyü’nün muhtarı. Buralarda santralin zararlarından şikayet etmeyen neredeyse yok, fakat Mevlüt Kul gibi, yetkili makamlara şikayet etme derdinde olanların sayısı hayli az; “Herkes şikayetçi ama C santralinin temeli ne zaman atılacak diye de bekliyorlar. Yarın eylem yapayım desen olan sana olur.” Kul, CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın verdiği soru önergesi neticesinde TBMM Çevre komisyonunun inceleme yapmak üzere santrale geldiğini, fakat incelemenin 15 dakika sürdüğünü söylüyor.

Üzüm bağları kurudu

Peki santralin tarıma etkisi ne oldu? “Bizim köyümüzün nohudu meşhurdu” diyor; “Bağlarımız çok güzeldi. Bunlar bitti. Santral bazı bitkileri yok etti. Bunun bilimsel bir çalışması olmadı, ama gözlemlerimiz bunu gösteriyor. Kendi bağım, kül dağının hemen yanında mesela. Kurudu. 2-3 milyon ton kömür stok oluyor. Bunda radyasyon var. Ne derece açığa çıkıyor bilmiyoruz.” Tarımın yanı sıra hayvancılığın da önemli olduğu Afşin Elbistan, 1990’lı yıllarda et üretiminin yüzde 4’ünü karşılıyordu. Bugünse sıralamada bile yok.

Santrallere yakın olan beldelerden biri olan Alemdar’da da nüfus 2 bin 200 den 400’e düşmüş. 67 yaşındaki Esat Kara, santralle nelerin değiştiğini şöyle aktarıyor: “Benim ailem mevsimlik işçiydi. Tarlamızı santral aldı. İstimlak 1976’da başladığında çok düşük değerle alıyorlardı. O zaman beyan usulü vardı. Vergisi az olsun diye insanlar da düşük değer gösteriyordu. 150 dönüm yerim istimlak edildi, 35 bin lira verdiler. Elbistandan 400 metrekarelik arsa aldım, onun fiyatı 59 bin liraydı. Ona göre hesabını yap işte.”

‘Sen para yiyeceksin, biz de kül yiyeceğiz”

Buradaki dertler santralle de sınırlı değil. Büyükşehir yasasıyla köylerin tasfiye edilmesi ve ilçelere bağlanması da hizmetlerin aksamasına neden olmuş. Alemdar’da bu durum iyice görünür oluyor. Zamanında bir belediyeye sahip olan belde 6360 sayılı yasayla Afşin’e bağlanınca, belediye binası, sosyal hizmet binası tesisleri gibi kurumlar kapatılmış. Bu da Alemdar’ı bir hayalet kasaba haline getirmiş. Eskiden sağlık ocağı varken şimdi Alemdarlıların sağlık muayenesi haftada bir gelen bir doktora emanet. Köylerde konuştuğumuz hemen hemen herkes sadece seçim zamanı hatırlanmaktan şikayetçi; “Seçim zamanı gelince herşeyi yaptıracağız diyorlar. Bir daha da gelen olmuyor. Hepimiz de AKP’liyiz. Neden mi? E bunlardan öncekileri de gördük. AKP yine kötünün iyisi.” Yani neredeyse herkes siyasi iradeden çoktan umudunu kesmiş. Alemdar’da konuştuğumuz bir kadın ‘kadim dengeleri’ şöyle aktarıyor: “Afşin Belediye Başkanı, başkan olmadan evvel, seçim zamanı geldi buraya. ‘Sizi yükseltirim’ falan dedi; ‘sen o tahta çıkıncaya kadar bunları söylersin, sonra unutursun. Sen para yiyeceksin biz de kül yiyeceğiz canım’ dedim. ‘Teyze öyle deme’ diyip güldü bana. Başkan olduktan sonra geçen yanına gittik; ‘beni hatırladın mı?’ diye sordum, hatırlamıyormuş. Ben demedim mi işte unutur diye. Buralar çok kötüydü de bilen olmadı be kızım.”

Köylerde senelik bazlama zamanı gelmiş. Kadınlar bir yandan yufka açıyor bir yandan da şikayetlerini anlatıyor.

Kanser artık sıradan

Kurutulan salçaların, tarhanaların, bulgurların hep kül içinde olduğunu, dışarıya beyaz çamaşır sermenin mümkün olmadığını anlatıyor bütün kadınlar. Bir de, bu konuda resmi bir araştırma yapılmamış olsa da erken doğum ve kısırlık oranlarının çok arttığından bahsediyorlar. Birkaç gün sonra, Elbistan devlet hastanesinde çalışan bir görevliyle görüşmem sırasında, erken doğum oranlarının arttığını bir de ondan duyuyorum. Tıp literatüründe çok ender rastlanan ikiz lösemi vakalarının da Elbistan’da görüldüğünü, bölgede genel olarak sağlıksız bir neslin yetiştiğini ekliyor.

Afşin- Elbistan’da herkesin kanser olmuş bir yakını var. Eskiden nadir görülen ve çok garip karşılanan kanser vakaları artık sıradan bir olay. Astım, KOAH gibi kronik solunum hastalığı olmayana ise neredeyse rastlanmıyor. Köylüler, insanların 60-65 yaşından fazla yaşamadığını söylüyor. Fakat kimse de hastaneye gidip kontrol yaptırmıyor. ‘Zaten birşeyler çıkacak, niçin önceden bilip geri kalan ömrümüzde çile çekelim’ diye aktarıyolar bu ruh halini. Kanser hastaları için Afşin ve Elbistan’da hizmet veren onkoloji bölümü olmadığı için hastalar Keçiören ya da Kayseri’deki hastanelerin onkoloji bölümüne taşınıyor. Zaten söylendiği kadarıyla oralardaki bölümlernde hastaların büyük bir kısmı Afşin-Elbistanlı. 

“Ölen öldü, bari arazi değerlensin”

Santraller toprak verimini düşürdüğü, sağlık sorunlarına neden olduğu gibi tarımda kullanılan sulama suyunun da azalmasına neden oluyor. Çıkarılacak kömürün üzerindeki suyu kurutmak için vurulan kuyular ve sondaj çalışmaları yeraltı sularının çok büyük oranda kurumasıyla sonuçlanmış. Bazı köylerin en büyük hayali ise Hurman Çayı üzerine yapılması planlanan Karakuz Barajı. Öyle bir hayal ki 20 küsur senedir bekleniyor. Altınelma, Arıtaş, Çobanbeyli Kasabaları, Kötüre, Berçenek, Ördek, Alimpınar ve Çomudüz Köylerinin tarım arazilerini kapsayan 112 bin 720 dönüm araziyi sulaması beklenen baraj için ÇED raporu olumlu çıktı. Fakat bu barajın yeni kurulacak olan Afşin- Elbistan C Termik Santrali’ne su vermek amacıyla yapılacak olması da kimse için sürpriz değil. Yani tarım arazileri, suyunu yine santralle paylaşacak. Bir diğer baraj projesi olan Adetepe Barajı’nın da Afşin-Elbistan D Termik Santralinin soğutma sistemi için kullanılması planlanıyor. Çomudüz köyünün muhtarı Keyfo Davutoğlu, santrallerin ne olursa olsun yapılacağı görüşünce; “Tek sevindiğimiz, baraj yapacak olmaları. En azından tarım arazileri sulanacak. Ölen öldü, hastalanan hasta oldu. En azından arazimiz değerlenecek.” Muhtar Davutoğlu’nun iki amcası da kanserden ölmüş. Çomudüz Köyü’nün 17 bin dönümlük arazisi Çöllolar madeni için satıldı. 400 haneli köyde bugün 5 hane kalıyor. Zamanında 500 öğrencinin gittiği okul ise artık kapalı.

“Yeni santral bir umut”

Türkiye’nin en büyük dördüncü ovası olan Afşin Elbistan’da, santrallerden sonra hem ürün çeşitliliği azaldı, hem de varolan üretimde verim düştü. Üzüm bağlarıyla meşhur bu topraklarda 1990’lı yıllardan itibaren bağlar kurumuş. Bugün üzüm neredeyse hiç yetişmiyor. Çiftçiliği döndürenlerse susuz tarıma elverişli olan pancar, mercimek, mısır gibi ürünler. Su ve kirlilik sorununu derinden hisseden köylerden biri de B santraline 20 kilometre uzaklıktaki Büyük Tatlar Köyü. Köye vardığımızda meydandaki kahvedekilerle yaptığımız sohbet, köylünün çıkışsızlığını ve yaşanılan çelişkileri ilk dakikalardan ele veriyor. ‘Yöre halkı olarak C santralinin yapılmasını bekliyoruz’ diyor biri, öbürü ekliyor; “Annem iki buçuk senedir kanser. Kayınbabam kanserden vefat etti. Santralin bayağı etkisi var ama biz açız, o yüzden santralin yapılmasını bekliyoruz. Ama santraller de bu bölgeden insan almıyor. Herşey torpille dönüyor. İşte yine de bir umut..”

Büyük Tatlar köyünden 600 hane İstanbul’a yerleşmiş. Ağırlıkla Sultançiftliği ve Zeytinburnu’nda oturuyorlar. Çoğu geçimini hurdacılıktan sağlıyor. Köyde kalanların en büyük sorunu ise işsizlik ve susuzluk. Henüz bir altyapının bile olmadığı köyde, bu sene vuran kuraklıkla birlikte yaz boyunca susuzluk yaşanmış. İşsizliğe çözümse köylüye göre artık sadece sanayi, yani yeni santraller. Fakat köylülerden biri araya girip diğerlerini iş bulma hayallerinden uyandırıyor ; “Buradan kimseyi işe almazlar. İki ünite yapıldı, havasını kirliğini biz alıyoruz diğerleri gelip çalışıyor. Çöllolar madeninin altında kalmış 9 cenazenin durumunu soran yok. 100 kağıt para veriyorlar, katili ortada yok. Para bu kadar mı önemli ya.. “

 Büyük Tatlar Köyü’nde herkes bekliyor.

“Burada hayat durdu”

Büyük Tatlar köyünde sadece iki genç yaşıyor artık. Onlardan biri olan 22 yaşındaki Ali’ye göre burada dört santral daha olsa hayat tamamen biter. Bölgedeki çoğu genç gibi teknik liseden mezun olmuş ama torpil dönmesinden, iş bulamamaktan şikayetçi. Kanserden ölen arkadaşları olmuş. “Burada ağaç bile yetişmiyor. Hayat durdu” diyor Ali.

Kiminin isteği köylerinin toptan kaldırılması, karşılığında devletin iş ve kalacak ev vermesi; kimisi yeni santrallerin getireceği iş umuduna dönmüş yüzünü; satacak arazisi ve gidecek yeri olmayanlar ise bekliyor. Afşin-Elbistan’da genel ruh hali bu: her gün gökyüzüne salınan duman ve külün için beklemek.

 

***

12 Kasım 2014

3. Bölüm: Köydü, çöl oldu

Afşin-Elbistan B Termik Santrali için kömür üretimi yapılan Çöllolar Açık Kömür Üretim Sahası’nda 10 Şubat 2011’de bir göçük meydana geldi. 10 kişinin kaldığı göçükten sadece bir işçinin cenazesi çıkarıldı; 9 işçinin cenazesi ise halen yerin altında. Bu göçükten tam 4 gün önce ise madende bir göçük daha meydana gelmiş, 1 işçi yaşamını yitirmişti. Bu iş cinayetleriyle ilgili açılan davadan halen sonuç alınamadı. ‘Bilinçli taksirle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek’ suçlamasıyla 23 kişiye açılan kamu davasının 17 Ekim 2014’te görülen son duruşması da avukatların eksik evrakları giderme talebi üzerine ertelendi. Bu ‘kazada’, Ermenek madenindeki ölümlere neden olan ihmallerin benzerlerinin izini sürmek mümkün. Maden işçileri anlattı.

Çoğulhan kasabasında hem sokaklar hem de binaların çoğu boş. Dükkanlar yıllar önce kapanmış, gidenlerin evleri çürümeye yüz tutmuş, belediye binalarının önünde inekler otluyor. Dışarıdan gelen biri için kasaba distopik bir film atmosferini andırıyor. Sanki nükleer bir felaket sonrası terk edilmiş gibi duran Çoğulhan’ın başına gelense 30 yıl önce topraklarına kurulmuş olan termik santral. 

Baba toprağı

50 yıl önce çeltik ekecek kadar sulu arazilere sahip olan Çoğulhan toprağının bir kısmı, 1973’te başlayan istimlaklarla önce santrale sonra da Ciner grubunun işlettiği Çöllolar açık maden havzasına verildi. Yusuf Korkmaz da tarlasını verenlerden; “Geçen sene babadan kalan 57 dönüm araziyi 9 bin 300 liraya sattım. Akrabalarımla beraber bin üç yüz dönüm toprağımız gitti. Çiftçiydim, tarlam gitti. Tarlanın parası bitene kadar yiyeceğim. Sonrası için Allah büyük.”

Kasabanın kahvesinde bizi maden işçileri bekliyor. Çöllolar madeni kapatıldıktan sonra A santralinin kömür ihtiyacını karşılayan Kışlaköy madenine giren bir işçi konuşmaya başlıyor ama ismimi vermemekte ısrarlı: “bu kazadan sonra Enerji Bakan Taner Yıldız, kazayı depremin tetiklediğini söylemişti. Bakan bunu söyledikten sonra ben ne söyleyebilirim ki, işimden olurum..” 2011’deki kazanın ardından kapatılan madende çalışan işçiler, tazminatları verilerek işten çıkarılmış, ‘maden açıldığında gelin çalışın’ diye ağızlara da bir parmak bal çalınmış elbette. Şimdi işçilerin bazıları Ciner grubunun Konya ve Silopi’de bulunan diğer madenlerinde çalışmak için göç etmiş durumda, bazıları da Kışlaköy’e girdi. Madencilerin aktardığı kadarıyla, tehlike çanları 2010 yılından itibaren çalmaya başlamış; “ 2010 Şubat ayına, batıdan kuzeydoğu yönüne doğru çapraz bir çatlak oluştu. O çatlak ilerlemeye başlayınca doğu kısmına destek olarak iç döküm yaptılar.”

“Madeni susuzlaştırmadan açtılar”

Çoğulhan kasabasına yakın olan Karahöyük köyünde konuştuğumuz iki madenci de, söz konusu kazadan sonra Afşin Elbistan Linyitleri’nin (AEL) işlettiği madende çalışmaya başlamıştı. Bir tanesi özel maden ve devlet madeni arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “Devlet kömüre ulaşmak için yılda yaklaşık 30 kuyu vuruyor. Biz özel madende ayda 20 kuyu vuruyorduk. AEL’de dört metrede bir alttaki su alınır. Burada bir an önce kömüre inelim diye suyu tam temizlemeden kuyu açıp durdular. 12 saat çalışıyorduk. Susuzlaştırmadan giriştiler. Sonra da kaza oldu zaten. “

Maden mühendisi ve enerji analisti Haluk Direskeneli, Çöllolar madenindeki kazanın öngörülebileceğini belirtiyor; “Hurman Çayı dogal yataginda kömür madeninin ortasından geçiyor, bu durum da kömürün ıslanmasına sebep oluyor. Çayın, kömür madeninin ortasından geçmesi engellenmeli, madende susuzlaştırma yapılmalı. Ermenek’te de aynı durum vardı; madene suyun girmesi onceden önlenmeliydi.”

“Büyüklerimizin anıları gitti”

Çoğulhan kasabasının bir önceki muhtarı Güngör Şahin, kasabanın üçte ikisinin gittiğinden bahsediyor. Çoğulhan’ın kaldırılması için imza kampanyası başlatmışlar, 912 imza toplanmış; “Milletvekillerine, Kaymakama, siyasi partilerin ilçe başkanlarına teslim ettik. Verdiğimiz imzalarla ilgili yazı bile yazmadılar bize.” Fakat herkes aynnı görüşte değil. İsmini vermek istemeyen bir başka madenci, yaşamının geçtiği toprakları geri istediğini anlatıyor: “Burada büyüklerimizin anılarının geçtiği yerlerin hepsi gitti. B santralinin yapıldığı yerde bir sürü insanın geçmişi var. Burada yaşadım diyeceğim bir ev, bir toprak kalmayacak burada. Ben istimlak olmasını, buradan gitmeyi istemiyorum.”

Tedirgin bekleyiş

Fakat istimlak bitecek gibi görünmüyor. Sinekliköy gibi bazı köyler tamamen alınmış, Karahöyük köyü gibi bazı köylerin ise bir kısmıgitmiş, tedirginlikle yeni gelecek istimlak furyası bekleniyor; “Çöllolar maden işletmesi köyün bir kısmını aldı, bir kısmını almadı” diye anlatıyor bir köylü; “Hep bir bekleyiş içindeyiz. Kimse çivi çakamıyor. Bu köy ekonomik olarak Afşin’in en birinci köyüydü. Şimdi çöl oldu. 135 haneydik, 70-80 haneye düştük. 2-3 yıl sonra daha da azalır.”

‘Kirletme’ izni

Afşin-Elbistan bölgesindeki A ve B termik santralleri, çevreye verdiği zarar dolayısıyla defalarca Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından idari para cezasına çarptırıldı. Geçtiğimiz 10 yılda çevreye 38,7 milyon ton kül, 117,4 milyon ton karbondioksit, 5,8 milyon ton kükürt gazı, 0,28 milyon ton azot gazı yaydı. 23 milyon ton toryum ve 56,7 ton uranyum bırakan A Termik Santrali’ne Ocak 2013 tarihinde kesilen son cezanın miktarı ise 160 bin TL.

Santraller 2013 Mart ayında yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde, çevre kirliliği dolayısıyla ceza kesilebilecek kurumlar listesinden çıkarımış, her iki santrale de çevreyle ilgili mevzuatlara uygunluğu sağlanması için 2018 yılına kadar süre tanınmıştı. Ancak bu değişiklik Anayasa Mahkemesi’nce Mayıs ayında iptal edildi. Santrallerin bu durumda ne yapacağı ise halen belirsiz.

Bürokratik engeller

Öte yandan, Afşin Elbistan B Santrali’nin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu, Afşin A Termik Santrali’ne baca gazı desülfürizasyon yapılması şartı ile alınmıştı. Bu süre 2012 yılında bitti ve baca gazı uzatması olmadığı için 2017'ye uzatılması yapıldı. Afşin A Termik Santrali için şart olan rehabilitasyon ihalesi ise uzun zamandır sonuçlandırılamadı. Dünya Bankası, ihaleyle ilgili sorunlar nedeniyle verdiği 280 milyon Euro’luk krediyi iptal etti. Velhasıl, baca gazı sistemi olmayan, rehabilitasyonu yapılamayan A santrali ve teknik olarak sorunlu B santralinin alması gereken önlemler konuşulurken belli ki süreç yeni kararnamelere, kanunlara takılıyor.

Afşin-Elbistan’ın altı da üstü de bereketli olan toprakları, o topraklarda yaşayan insanların laneti olmuş gibi görünüyor. Üzüm bağlarıyla ünlü havzanın artık çoraklığında, kuraklığında termik santralin izi var. Santralse bütüncül planlanmayan enerji ve çevre politikalarının abidesi gibi dikiliyor. 30 senenin ardından neredeyse hurdaya dönen olan bir santralin kurulduğu bu topraklar yüzyıllarca çiftçilik yapan insanları yaşatmıştı. Şimdiyse insanların köklerinin üzerine ancal kül ve duman savruluyor.