Korku mühendisliği

-
Aa
+
a
a
a

İnsan hayatında korku faktörünün önemi yadsınamaz. Korku temel iç güdülerimize doğrudan etki yapar. Daha ufacık bir çocukken korku ile tanıştırılıp yönetilmeye, şekillendirilmeye çalışılır küçük beyinler çoğu zaman... Aynı şekilde korku ve korku yaratma ile yönetme, bugünlerde Amerikan yeni muhafazakarlarının da, istedikleri yeni dünya düzenini kurmak için bilinçli olarak kullandığı bir enstrüman haline gelmiştir...

 

Özellikle 11 Eylül sonrasında Amerikan halkının maruz kaldığı korku kampanyalarının temelinde de halkın yönetimce istenilen yöne doğru yönlendirilmesi, yeniden şekillendirilmesi arzusu çok barizdir. 11 Eylül sonrası geniş kitleler içgüdüsel olarak, kendilerine korkunun dayanılmaz tedirginliğini iliklerine kadar hissettirmeye çalışan otoriteye ve otoritenin sembolü Başkana karşı daha bir güvenli yakınlık duymaya başlamışlardır. Güven duymak, şüphe duymaktan nedense daha bir kolaydır. Çoğunluk çoğu zaman yönlendirildikleri yön konusunda fazlaca fikir sahibi değildir ama şaşırtıcı bir güvenle gösterilen istikamete doğru emin adımlarla yürümenin rahatlığını hissederler. Gösterilen istikamete yürüdükçe daha da bir rahatlama duyarlar. Çoğu zaman da, esasında bizzat kendi yüreklerine korku tohumları ekenler en çok güvendikleri olur çıkar. Sanki artık emin ellerin himayesindedirler, ve çoğu zaman bu sanal korkularından kendilerini koruyan bir otoritenin varlığının sıcaklığını hissederler. Teslimiyet ne ölçüde elde edilirse, korku mühendisliği o kadar başarılıdır; artık çalınan maya tutmuş ve geniş kitlelerin korkularını daha kolayca manipüle edecek düzeyde bir ortam sağlanmıştır.

 

Bu bağlamda Amerikan kamuoyunun Irak savaşına nasıl hazırlandırıldığını, korkutma dahil ne gibi yöntemler kullanıldığını biliyoruz. Bu kampanyalar sonrasında artık yepyeni, ismi belli, ama cismi ve yeri belirsiz ideal düşman yaratılmış bulunmaktadır. Bu düşman kimi zaman Saddam kılığında dolaşmakta, kimi zaman en güvenilir müttefikleri bile etkisi altına alabilmekte, kimin suretinde veya kimi etkisi altına alarak çıkacağı belli olmayan yepyeni bir düşmandır.

 

Bu yeni düşmana karşı girişilen savaşta hedeflerden biri olan Irak'ta nasıl bir açmaza doğru gidildiği daha Bağdat ele geçirildiği gün belli olmaya başlamıştı. Irak işgalinin hem İngiltere'de Blair'in hem de ABD'de Bush’un başını çok ağrıtacak bir seyir izlemeye başladığını hep birlikte görüyoruz... Blair belki, pes ettirilip siyasi yaşamını noktalayacak ama Bush ve yeni-muhafazakârlardan oluşan ekibinin öyle kolay kolay pes edecekleri sanmıyorum. Bu nedenle de 2004 seçimlerinde korku mühendisliğine oldukça iş düşecek diye düşünüyorum.

 

Tarihten biliyoruz

 

Irak'da sıkıntılı günler daha çok uzun süre devam edeceğinden, bu sıkıntıların Amerika'da Bush‘a zarar vermesinin engellenmesi için yeni korkuların yürekler salınması, belki de bilinen düşmanların yanı sıra yeni sürpriz düşmanların kamuoyu önüne sürülmesi gerekecek. Amerika'nın 2004 yılındaki seçimlere büyük bir dış tehdit algılaması içinde sokulacağını ve Başkan Bush‘un milli birlik ve beraberliğin sembolü haline getirilmeye çalışılacağını sanıyorum. Korku ve korkutmanın yoğun olarak kullanılacağı bir kampanya dönemi yaşanması çok muhtemel. Bu yöntemin de ne kadar geçerli bir yöntem olduğunu, kullanıldığını tarihten biliyoruz.

 

Örneğin, II. Dünya Savaşı sonrasında Nürnberg mahkemeleri görülürken, Nazi rejiminin 2 numaralı adamı Hermann Göring ile bire bir görüşme olanağı bulan psikolog Gustave Gilbert’in Hermann Göring’le yaptığı bir görüşmede, Gilbert Göring’e der ki (*);

 

- "Ben, sizin düşünceniz aksine, sıradan insanların kendilerini savaş ve yıkıma götüren liderlerine kalkıp bir de minnettar olabileceklerini hiç sanmıyorum."

 

Göring cevaplar:

 

- "Tabii ki insanlar savaş istemez. Ayrıca fakir bir çiftçi niçin, savaştan elde edeceği tek kazancın tek parça halinde köyüne dönmekten başka bir şey olmadığını bilip, savaşta hayatını riske atsın? Tabii ki, sıradan insanlar savaş istemez. Rusya'da da istemez, İngiltere'de de istemez, Amerika'da da istemez, Almanya'da da istemez. Bu çok açık. Fakat netice de, ülkelerde liderler karar verici durumdadır. Ve her zaman insanları istenilen yöne çekmek, ister demokrasilerde olsun ister faşist diktatörlüklerde, ister parlamenter rejimlerde, isterse de komünist diktatörlüklerde hiç de zor değildir."

 

Gilbert itiraz eder:

 

- "Ama, demokrasilerde insanların temsilcileri vardır, insanların söyleyecek şeyleri vardır. Örneğin Amerika'da sadece Kongre savaş ilan edebilir."

 

Göring güler:

 

- "Tabii tabii, fakat insanlar kolayca her zaman liderlerinin, taleplerini kabul etme noktasına getirilebilir. Tek yapacağınız onlara saldırı altında olduklarını söylemek, barış yanlılarını vatansever olmamakla suçlamak ve ülkeyi tehlike ile karşı karşıya bir durumda göstermektir. Bu yöntem her zaman, her ülkede işler."

 

Göring yaşasa bugün herhalde ''Irak savaşının bataklığa dönüşmeye başladığını, kendilerine bu savaşla ilgili yalan söylendiğini Amerikan halkı idrak edip, Başkan Bush’a kızmaya başlasa da, ertesi gün kendilerine, ister uyduruk ister gerçek olsun yeni bir tehdit ve tehlike gösterildiğinde ve bu tehdidin doğrudan kendi yaşamlarına yönelik olduğu açıklandığında, ortada kızgınlık filan kalmaz'' derdi, Başkan Bush'a öneriler getirirdi.

 

En büyük korku bilinmeyene karşıdır.

 

Bilinmeye karşı duyulan korku yaratıldığı ölçüde, bireysel haklar, bireylere sunulan kendi güvenlikleri karşılığında çok rahatlıkla kısıtlanabilir.

 Alman politikacı ve Reichsmarschall Hermann Göring, Nürnberg Mahkemesinde (1945/46)

Bugün de Amerika'da vatansever düzenlemeler adı altında, bu yol açılmıştır. Amerika'nın bir polis devleti olma yolunda ilerlemeye başladığına dair eleştiriler bizzat Amerikalı aydınlar tarafından bile yapılmaya başlanmıştır. 

 

Bush doktrininin dünyayı getirdiği noktada sadece daha fazla korku ve daha fazla endişe vardır. Daha fazla korku ve daha fazla endişenin ise, neticede dünyanın psikolojisini de bozup daha büyük rahatsızlıklara yol açma potansiyeli taşıdığını göz ardı etmemek gerekir.

 

Bugün Amerikan halkı korkmaktadır, Irak halkı korkmaktadır. Kara kuvvetlerinin 1/3'ünün yurtdışında ve ağırlıklı olarak Irak'ta bulunduran Amerikanın askeri korkmaktadır. Afganistan'daki askerler korkmaktadır. Birçok ülke, kendi ulusal çıkarları, varlıkları açısından korkmaktadır. Dünyada korku ile eş zamanlı artacak tek şey silahlanma ve savaştır. Umarım Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi, Korku ve Savaş Yüzyılı Projesi adıyla tarihe geçmez.

 

 (*) Gustave M.Gilbert, Nuremberg Diary (1995)