İşte yaratıcılık ve yenilikçilik – XVII

-
Aa
+
a
a
a

Yeniliği Besleyip Büyütme Teknikleri

 

Kaplumbağa orman yarışlarında tavşana geçilip duruyormuş. Sonunda bilse bilse o bilir çaresini diye Bilge Baykuş’a başvurmuş. Bilge Baykuş olayı iyice dinledikten sonra Kaplumbağa’ya yarıştan hemen önce bacaklarını uzatmak için iyice germesini tavsiye etmiş. Baykuşun dediklerini harfiyen yerine getirip adalelerini esneten kaplumbağa tabii ki yarışta gene hezimete uğramış. Bunun üzerine tekrar Bilge Baykuş’a başvurup ayaklarını daha fazla uzatıp yarışı nasıl kazanabilirim diye sorunca Bilge Baykuş tüm ömrünüz boyunca kulağınıza küpe olacak şu veciz açıklamayı yapmış:

 

“Ben sadece politikaları üretirim. Yerine getirmek benim işim değil, senin işin.”

 

Üç aşağı beş yukarı yenilikçilik ve yaratıcılık adına yönetimlerde yapılan da bundan ibaret günümüzde. Tabii ki başarı da buna paralel. Boyuna “Daha çok risk almalıyız”, “Yeni fikirlere daha açık olmalıyız” ya da “yepyeni yaklaşımlar denemeliyiz” diyen yöneticiler vardır iş dünyasında da, eylem bir türlü gerçekleşmez. Teşvik ile yenilik yapmak isteği her firmada şu veya bu düzeyde her zaman vardır ancak yeniliğin bedelleri önlerine kondu mu patron taifesi genelde tabloyu fazla acı bulur. Bu kefeni yırtmanın tek yolu ise rekabetin daha da acı olan faturalarıdır. Bir kez yenilikte geç kalıp durağan hale girdiniz mi, günümüzün acımasız rekabet ortamında, aslında başaşağı düştüğünüzü de anlarsınız.

 

Şimdiki konumuz, nasıl eder de politika üretmenin ötesine geçer ve emirler ile sonuçlar arasında bir köprü kurabiliriz olgusunun incelenmesi olacaktır. Burada bize yönetsel teknikler gerekmektedir. Bu teknikler bize taze düşünceleri destekleyerek yeni fikirlere açık olmamızı sağlayacaktır.

 

 

Fikirlere Açık Olmak

 

Yönetici iseniz, hele hele patron yönetici iseniz alttan gelecek fikirlere kuşku ile bakmayı yöneticilik sanatının en başta gelen özelliği sanırsınız. Ben en iyiyim ki buraya baş oldum, dediniz mi körleşiyorsunuz demektir. Size gelen bir fikri bu fikir iyi ama uygulanabilirliği yok dediğiniz andan itibaren o fikrin içerisine serpiştirilmiş ve işinize yarayabilecek küçük fikir parçalarını da reddetmiş olursunuz. Bunun yerine eğer yeni fikri yorumlama ve geliştirerek cevaplama yöntemleri ile algılarsanız sonuç bambaşka olacaktır.

 

Yorumlama yaparken önce olabildiğince karşınızdakinin fikrine sadık kalarak o fikirden anladığınızı tekrar edin. O sizi doğru ya da şurası yanlış diye cevaplasın. Sonra iş, geliştirme bölümüne kalır. Orada da fikrin uygulanırlığı olmayan bölümüne çare arayın. Fikri üreteni daha da yaratıcı olmaya zorlayın. Kendinizden bir şeyler de katarken o fikrin sahibinin hâlâ kendisi olduğunu bilsin. Bu son numara bir sonraki fikri üretmesinde işe yarayacaktır.

 

Fikirlere açık olmanın en zor ve yıpratıcı bölümlerinden biri de uzman olmayanlardan fikir almaktır. Ancak bu fikirlerin de yararlı olabileceği anlar karşınıza çıkacaktır. Evden eve dolaşarak makyaj malzemesi satan bir adamın, bir gübre üreticisinin yeni ürünü için çiftçilerin eşlerine küçük örnekler verin, saksılarında kullansınlar demesi son derece etkili olmuş bir fikirdir.

 

 

Taze Fikir Üretimi

 

Şirketlerin yeni fikirlerin üretilmesine ihtiyaçları vardır. Bu fikirler üretilirken de konvansiyonel yani tanıdık bildik yöntemler kesinlikle yetersiz, hatta geçersizdir. Amerika’da bir uçak şirketi terminaller arası işleyen minibüs sisteminden (Shuttle Bus) esinlenerek New York ile Boston ve Washington arasına rezervasyonsuz uçak seferleri koymuş ve müthiş paralar kazanmıştır. Klasik uçak işletmeciliğinin kabulleneceği bir sistem değildir bu bizim tanıdık bildik dolmuş sistemi. Bu sistemde uçakların kalkış saati yoktur. Dolunca kalkmaktadırlar ancak nihai bir bekleme süreleri vardır ve yolcu eninde sonunda gideceğini bilmektedir. Sistem o kadar başarılı olmuştur ki kalkış süreleri saatte bir olmak üzere yeniden düzenlenmek zorunda kalmıştır.

 

Taze fikir üretiminde çok önemli bir unsur da fikirlere yapıştırıcı malzeme üretmektir. Başlangıçta bunu anlamak biraz zor olabilir ama son derece mantıklı bir uğraş bu. Burada sihirli yardımcınız absürd yani olağandışı ölçüde değişik olmanızda yatıyor. Kağıt mendil gibi ürünler üreten bir fabrikanın yöneticisi hastaneler için bir defalık kullan-at kağıt çarşaf üretimi yapmak istemiş. Nasıl yapacağını düşünürken aklına eski camlarda dayanıklılığı arttırmak için kurşun kullanıldığı ve böylece daha büyük camlar üretilebildiği bilgisi gelmiş. Bu bilgiden ürünün içine yeni ve değişik bir şeyler katılabileceği mantığını yapıştırıcı malzeme olarak kullanmak üzere alıntılamış ve kağıdın içine yumuşak naylon fiberler ilave ederek çok büyük ancak sağlam kağıt ürünler elde etmiş.

 

Yeni fikir üretilmesinde bir diğer önemli konu da “istek” konusu. İstek ne kadar göstermelikse ürün de o kadar başarısız olacaktır. Bu arada bazen gene absürd olarak niteleyebileceğimiz istekler de yeni fikirler ürettirir. Örneğin “kağıt bez kadar sağlam olsaydı keşke”, “cam kurşun geçirmeseydi keşke”, “demir paslanmasaydı keşke” ve bunun gibi bir sürü gerçekleştirilmelerinden önce tuhaf olan fikirler bugün günlük yaşamımızın birer parçaları. Kısacası, isteyeceksin ki olsun!

 

Şirketlerin en çok korktukları şeylerden bir tanesi de belirsizlik olgusudur. Halbuki belirsizlikler, ki örneğin büyük ekonomik krizler birer belirsizliktir, durum okuyabilen firmalar ve şahıslar için bazen birer fırsattır. Basit bir söylem ile krizlerde kriz öncesi bolluktan yararlanarak saçma sapan fiyatlar ile iş yapan tüm firmalar yok olur, yani rekabet son derece azalır, dış pazarlara açılarak müşteri çeşitlemesini yapmak zorunda kalırsınız ki bu son derece elzem ve sağlıklı bir şeydir. Satın almaktan çekindiğiniz bir sürü varlığın değeri satın alınabilir fiyatlara düşer.

 

Güncel bazı durumlar ile ilgili bir şeyler söyleyerek bu bölümü bitireyim. Ülkemizde birçok insan dövizin, özellikle doların, değerinin çok düşük olmasından dolayı ihracatın tehlikede olduğunu söylüyor. Taze fikir üretebilen birisi için aykırı düşünecek olursanız bunun tam aksinin geçerli olduğunu göreceksiniz. Dövizin düşük değerli olması, bir noktaya kadar tabii, ihracatın artmasının tek nedenidir. Dün bir milyon dolarlık ihracat yaparak yüz bin dolar kazanan firmalar bugün ancak iki milyon dolarlık ihracat yaparak bu kârı sağlayabilmektedirler. Kâr marjı olduğu müddetçe bu böyle devam edecek ve ihracatımız daha da artacaktır. Daha fazla üretim maliyetleri de düşürdüğü için fiyat avantajımız da doğacak, bu ihracatta daha da fazla artış getirecektir. Nereye kadar? Sanırım birkaç yıl daha bu böyle gider. Sonra kâr marjı sıfırlanacak, ihracat azalacak ve tekrar yeni bir denge oluşturacak bir döviz paritesi gündeme gelecektir.