İşte yaratıcılık ve yenilikçilik – XIX

-
Aa
+
a
a
a

Yenilikler Bitmek Zorunda Değildir

 

Dünya ilk kez 1970’lerde yaratıcılık yoksunluğu ile yönetim başarısızlığının arasındaki ilişkiyi anlayabildi. Buna kısaca “yenilik ölümü sendromu” diyebiliriz ve inanın günümüzde kurumsal hastalıkların en harap edici olanı olarak da düşünebilirsiniz. İşin iyi tarafı artık bu hastalığı biliyoruz, kolayca tanı koyabiliyoruz ve tedavi edebiliyoruz ancak diğer tüm bedensel hastalıklarda olduğu üzere siz ne kadar dışarıdan en mükemmel operasyonları yaparsanız yapın ya da en gelişmiş ilaçları verirseniz verin, bu tedavinin başarısı için iki çok önemli kriter var:

 

1.       Doku tutacak.

2.       Hasta iyileşmeyi gönülden isteyecek.

 

Bunlar olmadıkça ne yaparsanız yapın çabanız boşa gidecektir.

 

Tüm diğer bilinen hastalıklarda olduğu gibi bu hastalığı iyileştirmenin de en kolay ve ucuz yolu hastalıktan korunmaktır. Diyelim ki korunamadık, o zaman hastalığın semptomları nelerdir? Hangi stratejiler ve hangi fazlarda uygulanırsa iyileşme kalıcı olacaktır?

 

Başlangıç olarak, yenilik ölümünü doğanın natürel seleksiyon işlemi olarak düşünün. Yaşlılar, zayıflar, eskimiş fikirler ve eskimiş kurumların ayıklanması süreci yani. Kısacası içeriden ve dışarıdan başınıza gelen değişimlere ayak uyduramamanın doğal, acımasız ve kesin sonucudur yenilik ölümü. İç değişimler başınıza, yeni değerler, yeni davranışlar, kurumsal tarzlar ve iletişim değişiklikleri olarak gelirken, dış değişimler ise sosyal değişimler, ekonomik çarpıklıklar, teknolojik değişimler şekline gelebilir. Çoğunlukla ilk değerlendirmeniz “bize bir şey olmaz” ya da “biz neler gördük” cinsinden küçümsemeler veya “bu da geçer” cinsinden ertelemeler olacaktır ancak “maalesef” bunlar geçmez ama şirketler göçer. İnsanların hep küçümsediği, önem verir gibi yapıp aslında hor gördüğü şu “müşteriler” var ya; ne kadar güçlü ve ne kadar kalleştirler hiç bilemezsiniz. Azıcık daha iyisi, azıcık daha ucuzu, azıcık daha kolay temin edileni kırk yıllık kahvenin hatırını kırk dakikaya indiriverir.

 

Yenilik ölümü illa kalp krizi şeklinde ani ölüm olmak zorunda da değildir. Daha beterleri yani canınızı acıta acıta ve süründüre süründüre öldürenleri de vardır. Önce bir ürününüzün pazar payı fena halde düşer. Bu pazar payından sağlayacağınız finansmanın yeni ürünlere kaydıracağınız bölümünü de kaybedersiniz tabii ki. Bu giderek ölümcül bir hal alabilir ancak, erken tanı ve erken tedavi sizi kurtaracaktır. Tek harcayacağınız şey ise öncelikli bir özen gösterme ve sorunu ciddi bir sorun olarak algılama eforundan ibarettir.

 

Kontrol Noktası Yeniliği

 

Kendinizi boşuna kandırmayın. Bu iş bir sabah bir de akşam yutulacak tabletler ile olacak şey değil. İğne olacaksınız. Canınız acıyacak. Ben size bu işi şaka ile karışık sunmaya çalışacağım ama siz siz olun bu işi ciddiye alın.

 

Kendinize şu soruyu sorun: Ben mükemmelliğin peşine düşmeli miyim? Cevabınız evetse beraberce uygulanabilirliği yüksek bir strateji belirleyelim. Yok ben mükemmelliği aramayacağım diyorsanız zaten bu kitabı yeteri kadar okumuşsunuz demektir, aldığınız için teşekkür eder ve de kütüphanenizde fiyakalı bir yere kaldırmanızı tavsiye ederim.

 

İlerlemeye karar verdiğimize göre önce içinde bulunduğumuz duruma bir tanı koyalım. Çamurun üzerine gökdelen inşa etmek olmaz. Önce temeli sağlamlaştıracağız. Önce sağlamlık testi yaparak başlayalım işe:

 

 1.       Şirketinizin yeni yönleri ve fikirleri değerlendirmede algılama ve reaksiyon verme zamanı nedir?

 2.       Tüm organizasyonlar yeni önerilere karşı bir eylemsizlik aksiyonu geliştirirler. Bazılarında fikrin ilk ortaya çıkışı ile karar anı arasında yıllar geçer. Sizin eylemsizlik görünümünüz nasıldır?

 3.       Gebelik süresini saptayın. Bir önerinin kabulü ile bunun ürün haline gelmesi arasında ne kadar bir süre geçmektedir?

 4.       Fikirler nasıl beslenip verimlileştiriliyorlar? Yeni öneriler hep üst düzey yöneticilerden mi çıkıyor?

 5.       Genel kabul süreci nasıl? Kimler kabulü öne çekerken kimler geri itiyor?

 6.       Genel direnç düzeyi nasıl?

 7.       Yeniliğe kimler saygı ile bakıyorlar? Yenilik sadece Ar-Ge departmanının işi olarak mı görülüyor?

 8.       Yenilik nasıl cesaretlendiriliyor?

 9.       Patinaj yapıyor musunuz? Tekerler son hızla dönüp hiçbir yere gitmediğiniz oluyor mu?

10.   Sorular hangi sıklık ve düzeyde soruluyor? Soruların amacı yeniliğin önünü açmak mı yoksa tıkamak mı?

11.   Bulunan çözümler yara bandı misali ilk akla gelen, geçici ve iyileştirme yerine yaranın daha fazla zarar görmesini önleme yolundaki çözümler mi?

12.   Toplantı şekliniz nasıl? Bir düşünce jimnastiği uygulaması mı, karar alınma toplantısı mı, suçlu bulma toplantısı mı yoksa raporlama toplantısı mı genelde? Toplantı sonrasında insanlar biz ne yaptık diye soruyorlar mı birbirlerine?

13.   Proje yüzdeniz kaç? Kaç proje öne sürülüyor ve kaçı üzerinde hiç olmazsa çalışılmaya değer bulunuyor?

14.   Gerçekçilik ile izolasyonun arasındaki farkı anlayabiliyor musunuz? Bir fikirden korkup kaçınmanın yenilik ölümünün öpücüğü olabileceği aklınıza geliyor mu?

Yüksek riskli önerilere bakış açınız nasıl? Endişeler içerisinde yüzerken uç noktalara yelken açma olasılığınız var mı? En ümitsiz şeyi çare olarak hiç gördünüz mü? Bu aynen insanların intiharı çözüm olarak görme saplantılarına benzemiyor mu?