İstanbul'u sevmezse gönül, Moda'yı, Kalamış'ı ne anlar?

-
Aa
+
a
a
a

Şerif Erol: Moda Semt Girişimi’nden mimar Erdal Özyurt’la beraberiz. Moda, daha doğrusu Kalamış’ı Moda üzerinden Kadıköy’e bağlayacak bu otoyol projesi ile ilgili konuşacağız. 31 Ocak 2003 tarihinde de bunun temeli atılmış. Tören denmiş ama, bu çok duyurularak yapılan bir şey olmadı.

 

Erdal Özyurt: Çok kısıtlı bir duyurum idi, kalabalık değildi.

 

ŞE: Proje nedir, neler oluyor? Biraz tarihsel gelişimi ile beraber sizden bilgi alabilir miyiz lütfen?

 

EÖ: 31 Ocak 2003’te temeli atılan bu proje aslında daha büyük bir projenin bir parçası. Bu, Kadıköy’ü Pendik’e bağlayan sahil yolunun daha önce tamamlanamamış parçalarından bir tanesi. İstanbul’un İstanbul’un tamamlanamamış fethinin 550. yılı için öngörülen 550 projeden bir tanesi olduğunu da, belediyenin bu konu ile ilgili yayınlamış olduğu kitapçıkta belirtiliyor.

 

ŞE: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 550 proje yapacağı doğru, değil mi?

 

EÖ: Evet. Proje şu; Kurbağalıdere’nin ağzında bir kavşak ve bir köprü projesi. Kavşak, çünkü hem Moda burnunun önünden geçerek Kurbağalıdere’nin üzerinden Kalamış’a gidecek olan otoyolu karşıya geçirecek bir köprü var, hem de Dr. Esat Işık Caddesi, yani St.Joseph Kadıköy Anadolu Lisesinin önünden inen ve Kurbağalıdere’ye inen o caddeyi de bir biçimde bu kavşağa bağlayarak Fenerbahçe stadının önünden güneye, yani denize doğru aktaracak kilit projelerden bir tanesi. Şu anlamda da kilit bir proje, yapıldıktan sonra başka birtakım projeleri de emrivaki ile dayatacak olan projelerden bir tanesi. Çünkü tek başına bir işe yaramıyor, başka projelerin kesişim noktası ve bir emrivaki yaratacak daha sonra.

 

ŞE: Bu ara bölüm Moda’yı nasıl değiştirecek, ondan sonra bunun arkasından nelerin gelmesini bekleyebiliriz?

 

EÖ: Moda’yı nasıl değiştireceğini söylemeden önce bir kere Moda’yı bir yer olarak tanımlamak lazım. Moda nedir, nasıl bir yerdir? Moda, içinden geçilmeyen bir yerdir, Kadıköy yarımadasının Marmara denizine doğru olan bir uzantısıdır. Moda’nın içinden geçilmez, insanlar Moda’ya gitmek için Moda’ya gider, başka bir yere gitmek için Moda’ya gitmez. Dolayısı ile bunun getirdiği bir sakinliği vardır, bir huzur verici hali vardır ve orada oturan insanların da orada mülk edinme, orada oturma ya da orada bulunma nedenlerinin en başında da bu geliyor. Orada oturan insanların niteliklerine baktığınızda bunu görürsünüz zaten; çoğu emekli olmuş yüksek bürokratlardır, orada emekliliklerini geçirmek isterler, eski İstanbullulardır, entelektüel bir yapısı vardır.

 

Bir yerdir zaten, yok değil

 

ŞE: Haftasonları çay bahçelerine gidilir, değil mi?

 

EÖ: Haftasonları çay bahçesine gelen, üstelik o çay bahçelerine gelmek için birtakım zahmetlerine katlanan, ki otoyol fikri burada da başka bir anlamda çökecek, birtakım insanların kullandığı bir yerdir. “Bir yerdir zaten, yok yer” değildir Marko Jen’in tanımı ile.

 

Behiç Ak(tamamı için karikatürü tıklatın)

ŞE: “Yok yer” ne demek? Kimlikten arınmış, kimliği olmayan herhangi bir yer, İstanbul’da ya da başka bir ülkede de olabilir. Başlangıçta bu havaalanları için, birtakım otoyolların kıyısına takılmış havaalanları ya da büyük süpermarketler gibi yerler için tanımlanmıştı ama gelişerek kent parçaları için de bunu artık söyleyebiliyoruz; insanların birbirini tanımadığı –nasıl süpermarkette alışveriş yaparsınız ve kasiyere para öderken onunla sohbet edemezseniz, sadece işin gereğini konuşursunuz- yerler.

Giderek kentler de böyle olmaya dönüşüyor. Moda öyle bir yer değil, insanların birbirini tanıdığı, birbirleri ile konuştuğu, gelen

insanların nereye geldiğini bildiği, ona göre davrandığı bir yer. Bu otoyol projesi ile bu anlamının değişeceğini düşünüyoruz.

 

EÖ: Murat Belge İstanbul Gezi Rehberi’nde “önemli bir piyasa yeri” olarak tanımlıyor. Belki bir de kitapta “Hayatımın 40 yıldan fazlasını Moda’da yaşadım, Moda’ya biraz daha fazla yer ayırırsam kusuruma bakılmasın. Benim Modalılık yıllarımda semtin altın çağının 1950’ler olduğunu söyleyebilirim, o yıllarda Moda, akşamları bütün Kadıköy halkının aktığı bir piyasa yeriydi. Şimdi günümüze gelince, günümüzün dönerci, mantıcı, pizzacı gibi yeni tarz yiyecek sunan yerleri gene Moda’yı dolduruyor, dondurmacılar da yeni piyasa tarzının başlatıcısı ve ayrılmaz bir parçası oldular” diyor. Yani piyasa yeri olma, sokakta olma, birbirini görme, araç dışı, motor dışı bir temas, insani temas içinde olma yeri özelliğini, esnaf niteliğini değiştirse de bunu Moda koruyor, bunu tespit etmek lazım.

 

EÖ: İnsanlar da o araç dışı olmaya katlanıyor, orada otomobil park etmek de, Moda’da otomobilli olmak da büyük problemdir, ama bir tercih yapıyorsunuz. Moda bunu tercih insanların oturduğu, sevdiği, geldiği, dinlendiği, çay içtiği, piyasa yaptığı bir yer. Bu otoyol projesi ile şimdi bu değişecek tabii. Dolayısı ile o ‘yer olma’ niteliği ortadan kalkacak ve giderek İstanbul’u yutmakta olan o ‘yok yer’e dahil olacak.

 

ŞE: Burada sizin söylediğiniz gibi başka bir tercihten mümkün herhalde değil mi? İnsan insana olmak yerine daha çok araba arabaya olmak, daha çok alışveriş merkezlerine yakın olmak, daha süratli bir hayat, dolayısı ile daha süratle beraber belki duyguların, belki daha geniş harcanabilecek bir zamanın ıskalandığı bir yer haline gelmesi. Aslında bir değerler kaybına işaret ediyor bu kararlar, belki de bu sebeple bu otoyolun başında bir sıfat var: “Estetik otoyol” diye bir tanım görüyorum.

 

Koruma Kurulu da atlanmış

 

EÖ: Estetik tanımı otoyol için değil, o köprü için yapıyorlar, çünkü bir asma köprü o, asma köprü olunca “estetik” oluyor, nedenini bilmiyorum. Herhalde Büyükşehir Belediyesi’nin reklam ajansının ilginç bir buluşu.

 

ŞE: Bunu söyleyince galiba oradaki evlerin değerleneceğine ilişkin de bir duyuru var değil mi?

 

EÖ: Evet, öyle bir duyuru da var. Önünden otoyol geçtiği zaman oradaki inşaatın olduğu yerdeki evlere föyler dağıtmış, posta kutularına atmışlar ve oradaki evlerin değerleneceğini söylüyorlar. Onu da anlamaya imkan yok; insanın evinin önünden otoyol geçtiği zaman o ev neden değerlenir, bunu da anlamaya imkan yok.

 

ŞE: Şimdiki haliyle, hani değersiz demesek de, daha az değerli olduğu düşünülüyor ki...

 

EÖ: Evet, onlara değerleneceği yolunda bir takım ümitler veriliyor.

 

ŞE: Peki, bu otoyolun ulaşım, zaman kazanma bakımından bir fayda getireceğini söylemek mümkün mü? Bir şekilde bir rasyoyu da bulmaya çalışıyorum ben, böyle bir proje ile karşılaşınca.

 

EÖ: Projeyi yapanların ana iddiası o: “Bu otoyol Kadıköy’ün trafik problemini çözecektir.” Ben bu konunun uzmanı değilim ama Arkitera’da,  http://www.arkitera.com/gundem/moda Moda ile ilgili özel bir bölüm var, orada yapılacak olan işin projesi var, mevcut durumun fotoğrafları var, şu anda yapılmakta olan inşaattan fotoğraflar var, basında çıkan yazılarla ilgili bir bölüm var. Dileyenler oraya girip çok daha geniş bilgi sahibi olabilirler. Orada imza föyü var, onu indirip, baskı alıp oradaki faks numarasına gönderebilirler.

 

ŞE: Ben de bir süredir Arkitera’nın sitesinden takip etmeye çalışıyorum, hatta oradan öğrendiklerime bakılacak olursa bu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan izin çıkmadan başlandığına ilişkin bir haber de var.

 

EÖ: Kurbağalıdere’deki Yoğurtçu parkında yapılması düşünülen bir tadilat projesine alelacele sıkıştırılmış bu köprü projesi çok anlaşılır değil, onunla birlikte müracaat edilmiş. Koruma Kurulu silüetleri ile birlikte daha anlaşılır bir proje ile müracaat edilirse değerlendirebileceklerini söylemişler. O müracaat yapılmamış, yani izin alınmamış. Burada hepsini sayamayacağım ama yerine getirilmemiş başka birtakım yasal prosedürler de var, Mimarlar Odası’nda 6-7 kalem olarak bunlar çıkarıldı ve bunlar 22 Mart Cumartesi günü saat 12.00’de yapılacak basın açıklamasında da deklere edilecek. Yani yerine getirilmemiş yasal prosedürler zinciri var.

 

ŞE: 22 Mart Cumartesi günü saat 12:00’de Kurbağalıdere ağzında, kavşak inşaatında Moda Semt Girişimi’nin bir basın açıklaması var.

 

EÖ: Önce Yoğurtçu parkında toplanılacak, zaten inşaat hemen bitişiğinde, belki oraya geçilerek yerinde basın açıklaması yapılacak. Bütün Modalıları ve Modalılara destek olacak herkesi bekliyoruz.

 

ŞE: Moda Semt Girişimi çevreye duyarlı, herkesi bekliyor.

 

EÖ: Moda Semt Girişimi’ni destekleyen diğer kurum ve dernekler de Moda Semt Girişimi, Mimarlar Odası Kadıköy temsilciliği, Kados ve İnsan Yerleşimleri. Böyle yasal birtakım girişimlerde bulunabilmek için derneklerin yardımına ihtiyaç var, sağolsunlar bu girişimi destekliyorlar.

 

ŞE: Bu inşaatın ismini de –bunu yeni öğrendim- Kadıköy Yoğurtçu Çayırı Münir Nurettin Selçuk Caddesi Köprü ve Kavşak İnşaatı olarak geçiyor.

 

EÖ: Burada müthiş bir ironi var; Münir Nurettin Selçuk biliyorsunuz genelde Kalamış’la anılıyor, bir bestesi de oraya ait.

 

Vaat edilen şeffaflık sizlere ömür

 

ŞE: Ocak ayının sonunda bir temel atma ile başladı ve devam ediyor bu inşaat, bu olurken bundan çok kısa bir süre önce de oralarda bir yeşillendirme çalışması olmuş, değil mi? O nedir?

 

EÖ: Oradaki yeşillendirme ya da rekreasyon alanı düzenleme çalışmaları epey zamandır sürüyor, çünkü daha önce de lodostan tahkimatlar bozulmuştu, onları tamir ettiler, bu sırada o yeşil alanın belli bölümleri bozuldu ama bütünü yenilendi, daha sonra tartan pistin drenajının unutulmuş olduğunu farkettiler, onlar tamamlandı. O arada Modalılar o bölümü kullanmakta da zorluk çektiler o inşaatlar nedeniyle, tam tartan pist bitmişti ki 1-2 hafta sonra yeniden oraya dikilen ağaçlar, çimenler, bitkiler, kaldırım kaplamaları söküldü ve bu inşaatın başladığını gördük.

 

ŞE: Gelişmiş olduğunu düşündüğümüz ülkelerde ya da yapı şeklini onayladığımız ülkelerde bu iş nasıl oluyor?

 

EÖ: Böyle olmadığı kesin. Mecliste bulunan her iki partinin de seçim bildirgelerinde, hatta dışarıda kalan partilerin de seçim bildirgelerinde çok sözünü ettikleri, belediye başkanlarının çok sözünü ettiği şeffaflık kavramına dönmek ve onu irdelemek gerekiyor. Bu çok önemli ve maalesef Türkiye’de bu çalışmıyor. Şeffaf olduklarını, daha da şeffaf olacaklarını iddia ediyorlar ama değiller. Belki yasalar karşısında şeffaf olmadıklarını kanıtlamak, şeffaf olmadıkları için davalar açmak mümkün değil, bu belki bir biçimde yasalara uygun ama batılı anlamda şeffaf değil hiçbiri, hiçbir kurum değil. Böyle olduğu için de birini suçlamak çok anlamsız. Dolayısı ile şeffaf olmama durumu onlara avantajlar sağlıyor, bunu bütün Türkiye biliyor, problem de orada yatıyor zaten. Birtakım projeler var, bu 550 proje de öyle, bunlar deklere edilmiş değil sadece birtakım meraklandırma kampanyaları ile sunuluyor. Temeli atıldığı zaman ya da inşaatı belli bir aşamaya geldiği zaman haberimiz oluyor. Görselleştiği zaman ya da cismanileştiği zaman haberimiz oluyor, o zaman olumlu ya da olumsuz fikrinizi söyleme imkanınız oluyor. Ben bu projelerin bütününe itiraz edelim, ya da mevcut projeye de itiraz edelim anlamında söylemiyorum, ama önceden haberimizin olması hakkımız. Tabii ilgili dairelerin kapılarında, duvarlarında 15 gün ilan ediliyor, sizin de onlara itiraz etme hakkınız var ama bütün bunlardan haberdar olabilmeniz için ya sizin temsilcilerinizin –temsili demokrasi ile yönetiliyoruz ya- haberdar olup sizlere bir şekilde uyarmaları, size dönmeleri gerekiyor ya da sizin işinizi gücünüzü bırakıp sürekli bunları takip etmeniz gerekiyor. Yoksa basınla ya da başka yollarla herhangi bir şekilde size ulaşmıyorlar.

 

ŞE: Sağlıklı olarak haberdar olabilmek mümkün... Berlin’den bahsetmiştin?

 

EÖ: Sadece Berlin değil, Avrupa ülkelerinde çok daha ileri, her ülkede farklı olabilir ama, düzgün bir şekilde yapılıyor.

 

ŞE: Birkaç örnek verebilir misiniz?

 

EÖ: Bir sürü kentin maketleri var zaten, orada yapılacak her müdahale maketlerle yapılıp yerine konuyor, insanlar onları görüyorlar, konuşulacağı günler önceden ilan ediliyor.

 

ŞE: İnsanlar onları görüyor derken, herkes öyle mi?

 

Birden temel atıldı...

 

EÖ: Mesela bu otoyol nasıl yapılabilirdi? Kadıköy’de her iki iskelenin olduğu meydanda bir biçimde ilan edilebilirdi, Bahariye’de ilan edilebilirdi, Bağdat caddesinde olabilirdi, yani kamunun olduğu yerlerde ilan edilebilirdi. Birtakım kutular konurdu, oralara insanlar fikirlerini belirten mesajlar bırakabilirdi, belli bir tarihte katılacak olan büyük bir kitleyi alabilecek, bu Fenerbahçe stadı veya başka bir yer olabilirdi, orada projeleri, sadece bu projeyi değil belki bu 550 projenin belki de büyük bir bölümü Kadıköy’de, bütün projeler takdim edilebilirdi. Bu projeleri yapanlar savunurlardı, karşı olanlar karşı savlarını öne sürerlerdi, halk katılırdı, bilgilenirdi, bir biçimde oylama gibi uygulamalar yapılırdı, ondan sonra gündeme gelirdi bu.

 

ŞE: Birden bir temel atıldı.

 

EÖ: Şu andaki şeffaflık biçimlerinin biçimi –biçim içeriktir- içeriğin ne olduğunu gösteriyor. Yani aslında şeffaf olmak istemiyorlar.

 

ŞE: Tabii bütün bu tür projelerde bir kamu yararı tartışması var.

 

EÖ: Bunda da var, Kadıköy’ün trafik problemini çözecek deniyor.

 

ŞE: Bu kamu yararı denilen kavramı, ifadeyi yeniden tarif etmek gerekecek herhalde değil mi?

 

EÖ: Kavramlar durumlara göre değişiyor, yeniden doldurmak lazım. Kamu yararı kavramının şu anda Türkiye’deki tanımı modern dünyaya ait bir tanım, halbuki şu anda post modern bir dünyada yaşıyoruz. İyi ya da kötü, bu bir durum ve biz bunun içinde yaşıyoruz. Aydınlanmacı aklın kavramları bunlar aslında, o akıl sonuçta bir takım problemlere neden oldu, en büyük problem de aydınlanmacı akıl şunu söyler, düşünmeyi ön plana alıyor ama burada herkesin düşünmesine gerek olmadığını söylüyorlar.

 

ŞE: Ne yararlıysa ben kamuya söylerim diyor.

 

EÖ: Bir takım düşünen insanlar var, bunlara entelektüeller –bu kavram da değişmiştir ama onların tanımladığı anlamda diyelim- kamuyu ya da yasaları yapanlar, uygulamaları yapanlar bizim adımıza en iyi düşünüyorlar ve bizim için en iyiyi yapıyorlar. Dolayısı ile bunları bize sormak, bize danışmak, bize anlatmak zorunda değiller, çünkü zaten tanımı gereği zaten bizim iyiliğimiz için, bizim yararımıza düşünüp karar veriyorlar.

 

ŞE: Yararımızın nerede olacağını bilmekten aciz durumdayız anlaşıldığı kadarıyla.

 

EÖ: Evet, bizim için neyin yararlı olduğunu onlar biliyorlar ve onu yapıyorlar. Hatta birtakım acılar çekiyorlar, fedakarlıklar yapıyorlar bizim için. Yeni dünyada böyle bir şey yok. Bizim iyiliğimiz için bile olsa, bize rağmen bizim için bir şey yapmaları, düşünmeleri doğru değil; açık olmaları lazım, tartışılması lazım.

 

ŞE: Bir de içinde yaşadığımız, büyüdüğümüz, hayatımızı geçirdiğimiz yerlerin bu kadar sık değişiyor olması da bize iyi gelmiyor, ya da bana iyi gelmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

 

EÖ: Kimseye iyi gelmez.

 

ŞE: Enine boyuna konuşulmadan bu tasarruflarda bulunulması en hafif ifadesi ile ruhu örseliyor. Herhalde bunun ayrıntısı 22 Mart Cumartesi günü saat 12:00’de Moda Semt Girişimi’nin basın açıklaması Kurbağalıdere ağzındaki kavşak inşaatında, daha önceki toplantı Yoğurtçu parkında olacak dediniz. Çok teşekkür ederiz katıldığınız için.

 

Daha detaylı bilgi için http://www.arkitera.com/gundem/moda

 

(19 Mart 2003 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)