Hakkari'nin İlk Kitabevi

-
Aa
+
a
a
a

Kadın Merkezi Kamer,  Dicle Üniversitesi ve British Council ile birlikte, Diyarbakır ve çevresinde namus cinayetlerinin önlenmesine yönelik toplumda duyarlılık oluşturmayı amaçlayan, “Bu Utanca Ortak Olma” başlığıyla bir kampanya başlatmıştı.  Kamer geçtiğimiz günlerde de, Hakkari'de şehrin ilk kitabevini açtı, bu kitabevinin bir özelliği çarşıda bir kadın tarafından işletilen ilk işyeri olması.

 

Özlem Dalkıran Açık Radyo adına Kamer’in kurucusu Nebahat Akkoç ile Hakkari’de bir söyleşi yaptı.

 

Özlem Dalkıran: Sayın Nebahat Akkoç, bugün Hakkari’de bir kitabevi açtınız, bu kadınların işlettiği bir kitabevi, daha önce nerelerde ne tür çalışmalarınız oldu?

 

Nebahat Akkoç: Kamer’i 1997’de kurduk ama 2000 yılından beri, kadınlardan, çeşitli kentlerden gelen talepleri değerlendirerek çok fazla sayıda ilde çalıştık. Şimdiye kadar 13 ilde çalıştık, bunların 6 tanesinde kadın merkezleri açıldı zaten. Bizim nihai hedefimiz kadınlara yönelik şiddetle ilgili kadın danışma merkezleri ve sığınma evlerinin açılmasını sağlamak. Buradaki geleneksel yapı o kadar direnç gösteriyor ki bazen çeşitli işyerleri açarak başlıyoruz, Hakkari’de böyle oldu. Mardin’de, Urfa’da, Batman’da ve Kars’ta, çeşitli yerlerde çeşitli şekillerde başladık.

 

ÖD: Toplu kadın girişimciliği, kadınların daha görünür olmasına fayda sağlıyor mu? Bunun geleneksel feodal yapının kırılmasına herhangi bir olumlu etkisi var mı?

 

NA: Çok etkisi oluyor, gördüğünüz gibi Hakkari’deki çarşıda bir kadının çalıştığı ilk iş yeri. Ayrıca ilk kitap satış yeri, doğru işletildiği zaman hem kadın çalışması oturmuş oluyor hem de kadının görünürlüğü anlamında önem taşıyor. Ondan sonra kadın danışma merkezlerinin açılması kolaylaşıyor.

  

 Okyanus Kitabevi'nin

açılışından görüntüler

ÖD: Kadının çalışmaya başlaması ya da sizin tabirinizle “görünür” olması intiharların ya da namus cinayetlerinin azalmasında olumlu bir etki yaratıyor mu? Herhangi bir etkisi oluyor mu?

 

NA: Oluyor tabii., Kadın danışma merkezleri açılmamışsa bütün iş yerlerimizde, hatta bazen kadın danışma merkezi varsa bile yine işyerlerinin bir köşesinde bir telefon hattımız mutlaka var, şiddeti yaşayan kadının taleplerine cevap verebilecek bir sosyal danışmanımız bulunuyor. Dolayısıyla çok etkisi oluyor tabii. Oradan kadınlarla bağlantı kurabiliyoruz. Kadınlar gidebilecekleri bir adres buluyorlar aslında. Dolayısıyla sayısal olarak da bir azalma var. Sorun çok büyük, sorunun büyüklüğü karşısında bizim yaptığımız işlere bakınca, daha henüz işin başındayız gibi geliyor.

 

ÖD: Son dönemlerde özellikle kız çocuklarının okula gönderilmesi için “Haydı Kızlar Okula” gibi bir takım kampanyalar yürüyor. Kızlar okula gönderiliyor ya da bir takım kurslarla okuma yazması olmayan kadınlara okuma yazma öğretiliyor. Bunların yine kadın insan hakları mücadelesinde olumlu etkileri var mı? Bu tip kampanyalar sizin kampanyanızla örtüşüyor mu ya da kendi başlarına da olsa bir faydaları oluyor mu?

 

NA: Özellikle namus kisvesi altında işlenen cinayetlerle ilgili kampanyanın zeminini oluşturmak için yapmış olduğumuz araştırmada eğitimin önemi tekrar ortaya çıktı. Bugüne kadar dünyadaki feminist hareket eğitimle kadına yönelik şiddeti bağdaştırmaktan çekindi hep. Çünkü eğitimli kadınlar da şiddet yaşıyorlar, ama şunu tespit ettik ki, hem o araştırmada hem de daha önceki çalışmalarımızda kadına yönelik şiddetin fiziksel türü insan vücuduna zarar veren, organ kaybına sebep olan ve hayatını kaybetmesine sebep olan türü ile eğitimsizlik arasında doğrudan bir ilişki var. Kaldı ki Türkiye’de resmi eğitim sistemi içinde kadın-erkek eşitliğini işleyen herhangi bir konu, müfredat yok, buna rağmen tek başına okur yazar olmanın bile çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum ben artık.

 

ÖD: Dolayısıyla bu tür kampanyaların devam etmesi gerekir değil mi?

NA: Evet, tabii ki.

 

ÖD: Kamer’in eğitmle ilgili bir çalışması var mı ya da olmasını düşünüyor musunuz?

 

NA: Kamer’in eğitimle ilgili farklı bir yaklaşımı oldu, şöyle bir şey yaptık; bugüne kadar kadınlar için özellikle yürütülmüş olan okur-yazarlık kampanyalarını izledik, bazı kadınların bu fırsatı değerlendirmediklerini tespit ettik, sebeplerini bulduk. Mesela resmi kurumlara yanaşmak istemiyorlar, bu hem geleneksel olarak ayıp kabul ediliyor, hem de bu bölgede yaşanan bu şiddet, vs. nedeniyle resmi kurumlara karşı hâlâ bir antipati var. Ama geri göç başladı. Hiçbir şey almadan geri dönüyorlar, eğer sadece köyleri kapsayan bir alanda kadınların okur-yazarlık durumu incelense bütün veriler allak bullak olur çünkü okuma yazması olmayan kadınl nüfusu %90’ların üstünde. Dolayısıyla kadına kendi evinde nasıl okuma-yazma öğretilir diye düşünüyor, metodlar yaratmaya çalışıyoruz.

 

ÖD: Dolayısıyla bir ilk olacak?

 

NA: Evet. Öyle bir deneme yapacağız.

 

ÖD: Projenin ne zaman başlanması planlanıyor?

 

NA: Projeyi hazırladık, Diyarbakır valiliğine sunduk, onlar da çok ilgi gösterdiler. Eylül ayından sonra başlayacağız. 4 tane pilot köy seçip o köyde köylü kadınların birbirlerine okuma-yazma öğrettiği bir sistemle okur-yazarlık oranını değiştirmeye çalışacağız köylerde.

 

 

Ka-Mer’in desteğiyle Hakkari’de, Okyanus adlı ilk kitabevini açan Şükran Gezer ile Bianet’ten Özlem Özmen’in yaptığı söyleşiyi okumak için tıklayın.