Gönüllü arzı talebinden fazla

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan: Yine Açık Radyo’da Gönüllük ve Sosyal Sorumluluk programımızda Hakan Altınayla birlikte sohbete devam ediyoruz.

Hakan Altınay: Merhaba Hülya.

HD: Geçen konuşmamızda senin şahsi deneyimlerinden bahsetmiştik. Gönüllük ve ücretlilik konusuna gelip dayanmıştık. Bu konuda düşünceni açmanı rica edeceğim. Şimdi sen siyaset bilimi okurken sivil toplum kuruluşlarında çalışmanın cazip geldiğini düşündün ve profesyonel olarak, yani ücretli olarak görev aldın ve birkaç tane sivil toplum kuruluşunda çalışmış olduğunu söyledin. Bunların hepsi “Açık Toplum” gibi fon veren kuruluşlar mı?

HA: Yok hayır değil, bazıları fon alan kuruluşlar.

HD: Mesela ne, fon alan derken ne iş yapıyordu?

HA: Path Finder International, bütün Asya’da üreme hakları üzerine çalışıyordu. Ondan sonraki çalıştığım kuruluş Irax International...

HD: Ne demek üreme hakları?

HA: Productive Rights, yani cinsellikle ilgili hakların daha yetkin bir şekilde kullanabilmeye dair projeler yapıyorduk. Bunun için Birleşmiş Milletlerden, özel vakıflardan fonlar alıyordu. Daha sonra çalıştığım International Research and Exchanging Board ise bölgesel işbirliğini destekleyen bir kuruluştu. Bu konu için yine vakıflardan ve uluslararası kuruluşlardan fon alıyordu.

HD: Yani o süreç içersinde sen gönüllülerle işbirliği mi yaptın?

HA: Ben senin gönüllü tanımına katılıyorum. Bir açıdan hepimiz gönüllüyüz. İçinde yaşadığımız toplumların daha iyi, içinde yaşanmaya daha değer bir şekilde yeniden organize edebileceğine inandığımız için bu işi yapıyoruz. Başka bir nedenle yapmak zor bu işi. Dolayısıyla yürekte birşeyler oluyor olması gerekiyor bu sektöre girebilmesi için insanın. Dolayısıyla senin yaptığın daha geniş gönüllü tanımına ben de katılıyorum.

HD: Dünyayı sen benden daha iyi takip ediyorsun ama, Türkiye’de şimdi iş bulduğu için girenler var. Her yerde yani işsizlik o kadar üst boyutta ki “Neresi olsa çalışırım” diyen var. Bir de “Yok ben hayır toplum yararına olan anlamlı bir işte çalışmak istiyorum” deyip seçenekler içerisinde bunu seçen var. Hatta, daha çok para kazanma şansı olabilecek iken daha düşük ücreti seçenler var. Ben bu arkadaşların, arkadaş diyorum çünkü kendime yakın hissediyorum açıkçası, gönüllü kapsamında ama ücret alan gönüllü hatta tam zamanlı gönüllü yorumunu şahsen benimseyenlerdenim.

STK’nin tanımı

HA: Haklısın. Uygulama da bunu gösteriyor. Bir aşamada yaptığı iş için ücret alan insanların çeşitli nedenlerle fonlar bittikten sonra o işleri yapmaya devam ettiği, cebinden para harcadığını falan görüyoruz. Dolayısıyla ben de buna büyük bir aile olarak bakmaktan yanayım.

HD: Şimdi senin şahsi tecrübelerinden daha genele geçmek istiyorum. İngilizce’de Non Governmental Organisation’un kısa adı olan NGO ile Sivil Toplum Kuruluşu kavramları arasında bir fark görüyor musun? Bu konuda da bir tartışma var. Sen ne düşünüyorsun?

HA: Çok kavramsal değil de daha duygusal bir tepki benimki; Sivil Toplum Kuruluşları lafının daha sempatik olduğunu düşünüyorum. Non Governmental Organisation, Türkçesi ile Hükümet Dışı Kuruluşlar. (Editörün Notu: Ya da “Devlet Dışı Kuruluşlar”)

HD: Veya Gayri Resmi Kuruluşlar.

HA: Ne olmadıkları ile tanımlanmasının çok akıllıca olmadığını düşünüyorum. Biz yaptığımız işle tanımlanmalıyız. Sivil Toplum Kuruluşları lafının oturması da galiba Türkiye’de işte bu Habitat zamanında evsahibi komitenin ilk defa Türkiye’de bu konuları sistemik bir ilgi alanına girdiğinde kullanmaya başladığı bir şey. Aynı grubun bize başka bir hediyesi de “Koza” lafı var. İşte yine Frenkçe “Cocoon” denen meselenin. Türkçe çok daha sempatik. İşte sağlık kozası, eğitim kozası, yani bir miktar kuluçka devresini de andırıyor. Kendi içimizde sıcak, düşünerek, eyleyerek başladığımız daha sonra da kozanın dışına çıktığımız alanları ima ettiği için çok sevimli buluyorum.

HD: Sen ikisinin çok farklı olduğunu duygusal nedenle görüyorsun. Peki, Sivil Toplum Kuruluşu dediğim zaman yine senin şu an işinle ilgili bir soru geldi aklıma. Bir dernek, bir kooperatif, bir vakıf bu konuda bir tercihi var mı Açık Toplum Enstitüsünün?

HA: Yok hayır.

HD: Yoksa yapılan iş, proje mi onun için önemli ?

HA: Hayır. Yapılan işin kâr amacı gütmüyor olması önemli bir kıstas. Kanunlara uygun bir şekilde kurulmuş olması önemli. Mesela, birtakım yurttaş girişimleri var. Bence son derece saygıdeğer çabalar. Ama tüzel kişilikleri olmadığı için bizim destekleyeceğimiz çabalar değil. Onun dışında ister kooperatif, ister dernek, ister üniversite, ister vakıf, ister yurttaş girişimi, ister bazen de kâr amacı için kurulmuş gibi gözükse de kâr amacı için kurulmadığını söyleyen şirket, bunun da örnekleri var. Bence toplumsal yararı, kişisel yararı önünde tutan her çabayı bu başlık altında değerlendirebilirmişiz gibi geliyor bana.

HD: Peki şu anda Türkiye'de kaç projeyi destekliyorsunuz?

HA: Bir düzine kadar.

HD: Bu yıllık mı oluyor. Her sene yeni projeler mi yoksa biri bitince öbürü mü başlıyor.

HA: Onunla ilgili bir sınır yok. Bizim bir projeye girmemiz biraz zaman alıyor. Dolayısıyla çok yıllı projeleri, bir yılda yapılıp bitecek projeleri değil de daha uzun yılda verimli projeleri tercih ediyoruz. Ama onunla ilgili de bir kısıt yok. Bir yıl içinde 20 proje de desteklenebilir, sadece 1 proje de.

HD: Yeter ki projelere uysun.

HA: Yeter ki kriterlere uysun. Öyle bütçeyi bitirmek gibi bir saikimiz de yok. Burada kullanılmazsa başka yerlerde kullanılır. Bu sene kullanılmazsa başka zaman kullanılır.

HD: Senin sonuçta Türkiye'de, daha İstanbul bazlı olsan da, birçok sivil toplum kuruluşu ile yakın diyalogun var; en azından takip etmeye çalışıyorsun bildiğim kadarıyla. Burada sosyal sorumluluk, sivil inisiyatif anlamında dünyada bildiğin diğer örnekleri kıyasladığın zaman bizim nerede olduğumuzu düşünüyorsun?

HA: Bunu geçen programda konuşmuştuk galiba. Gönüllülük olarak, inatçılık olarak çok ileride bir yerlerde olduğumuzu düşünüyorum.

Gönüllüleri kullanacak STK’lar çıkmıyor

HD: Peki sürekli şöyle bir laf var. Benim de sürekli sinirlendiğim hatta. "Efendim işte gönüllük dünyada şu boyutta. Biz de ise rezalet. İşte Amerika'da herkes gönüllü. Bizde hiç kimse gönüllü değil..." Sen bu görüşe katılmıyorsun o zaman.

HA: Amerika da gönüllülük bazında çok şey yapılan bir ülke ama bence Türkiye'de öyle. Amerika ile karşılaştırmak çok anlamlı olmayabilir. Kendi çevresindeki ülkelerle karşılaştırdığımızda Türkiye’de yüksek oranlarda gönüllü enerjisi olduğunu düşünüyorum. Hatta biz birkaç gönüllülük projesine baktık. Orada gönüllü arzının gönüllü talebinden daha fazla olduğunu gördük. Bir şeyler yapayım diye uğraşan insanlar, onları kullanabilecek STK'lardan daha fazla. www.gonulluyum.orgdiye bir web sitesi var. Orada gönüllüler kayıtlı. Onları kullanabilecek STK’lar çıkmıyor. Dolayısıyla orada bir sorun olmadığını düşünüyorum. Daha iyiye doğru gidebileceğimiz alanlar var. Mesela, bunlardan bir tanesi etki konusunda kendimizden biraz daha talepkâr olmalıyız gibi geliyor. Ne işe yarıyor, ne yaptık, neyi başardık?

HD: Gönüllü olarak mı diyorsun bunu, kuruluşlar olarak?

HA: Bir takım anektodal bilgilerle yetiniyoruz. Kendimizden daha çok iş beklemeliyiz. Yaptığımız iş konusunda daha talepkâr olmalıyız. Bizi çok memnun edecek sonuçlar çıkmasa da soruları sormak zorundayız.

HD: Değerlendirme sağlıklı olabilmesi için...

HA: Hatta yapıyorsak bile bizde bunu daha iyi yapma enerji ve isteği olmalı diye düşünüyorum. İkinci bir alan, yine Frenk dostlarımızın "Advocacy" dediği mesele, sistemde birtakım değişikliklere yol açmayı göstermemiz. Senin bir zamanlar çalıştığın, mesai ayırdığın Eğitim Gönülleri Vakfı’nı düşünelim, ki Türkiye’nin büyücek gelişimlerinden bir tanesi. Bütçesi ne olursa olsun, iyi bir yılda 5 milyon dolar ama, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 5 milyar dolar. Şimdi biz TEGV’i ne kadar büyütürsek büyütelim. Milli Eğitim Bakanlığının işini daha iyi yaptığında yaratacağımız katma değeri yapamayacağız. Dolayısıyla her Ankara’da olup biteni beğenmediğimizde gelip, kendi küçük bir sevdiğimiz bahçe kurmak yerine Ankara’da daha iyi yapılabileceğini düşündüğümüz işler konusunda daha ısrarcı olmalıymışız gibi geliyor. Bunu birtakım örnekleri var işte. Greenpeace ....

HD: Aktif yurttaş gibi.

HA: Evet. Ankara konusunda daha talepkâr olmalıyız. Bunun örnekleri var. TEMA mera kanunu konusunda bir irade gösterdi. Kadın kuruluşları...

HD: Greenpeace diyordun, ben sözünü kestim.

HA: Greenpeace’in nükleer enerji ve nükleer santraller konusunda bence bu tür başarısı var. Kadın kuruluşlarının medeni kanunu değiştirmesinde çok büyük bir becerileri oldu ama bunların sayılarını çoğaltmamız gerekli. Her yaptığımız işte bunu kamuya mal etmek için, bunu daha ne yapmamız gerektiğini sormamız gerektiğini düşünüyorum.

Gönüllülüğe bir örnek daha vermek gerekirse bu program gönüllüler tarafından deşifre edilecek, Açık Radyo’nun programları gönüllü. Bu şehrin en ilginç insanları son altı yıldır çeşitli dönemlerde gelip burada programlar yaptılar. Bir üniversite rektörü gelip burada matematik tarihi programı yapıyor ya da Murat Belge falan... Yani Açık Radyo, Türkiye’de çoğulculuk ve gönüllülükle ne kadar çok şey yapılabileceğini, eğer bu saate kadar ikna olmamış insan varsa, bence bir tek Açık Radyo’ya bakarak ikna olması gerekir diye düşünüyorum. Bir araştırma yapılmış galiba, İstanbul Film Festivaline gidenler arasında Açık Radyo en çok dinlenen radyo. Ben kendim için söyleyebilirim ben saat 10:00’dan evvel randevu veremiyorum çünkü Şerif ile Ömer Bey’i dinlemek zorundayım.

Gelişmeler olumlu

HD: Çok güzel, harika

HA: Açık Radyo da bir yaratıcılık abidesi.

HD: Her programın içeriğinin özgün ve özgür olması da bir başka yaratıcılık örneği, değil mi?

HA: Şüphesiz. Türkiye’de kendimize güvendiğimiz zaman o korkularımızdan korkmamaya başladığımız zaman ne kadar keyifli şeyler üretebildiğimizin bence göstergelerinden bir tanesi Açık Radyo. Yine yaratıcılığımızı düşündüğümüzde, bu ışık yakıp kapama meselesi. Çok ilginç bir şey bu.

HD: Müthiş bir şey. Gerçi sonuç bir şey olmadı ama yine de bir toplumsal duyarlılık adına çok önemli bir olaydı.

HA: Deprem sırasında yaşanan mobilizasyon falan.

HD: Yani kendimizi sürekli tukaka etmemize katılmıyorsun anladığım kadarıyla.

HA: Yok kesinlikle katılmıyorum.

HD: Peki neden sürekli “Dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur” tipi cümleler söyleniyor bizim toplumun kendini aydın zanneden kesimi tarafından. Ben tabii bu cümleyi söylemek zorundayım.

HA: İyimser bir yorum istiyorsak; kendimizden çok şey beklediğimiz için olabilir.

HD: Güzel bir iyimser yorum.

HA: Olabildiğince yüksek standartlarla karşılaştırarak ne kadar mesafe aldığımızı görmek istersek.

HD: Kötümser bir yorum mu?

İstanbul’dan “model ihracı”

HA: Yetmiyor herhalde. Daha çabuk değişelim istiyoruz. Türkiye’nin hani 20 yılda aldığı mesafeleri düşünürsek bundan 20 yıl önce 82’yi 83’e bağlayan geceden 2 gün sonra olması gerekirdi. Herhalde o insanların bugün olduğumuzdan daha umutsuz olmaları için çok daha fazla nedenleri vardı. Şu anda mutlu olmak için bizim daha fazla nedenlerimiz varmış gibi geliyor bana.

HD: Peki, yerel inisiyatifler konusu da benim hem önceki yaptığım çalışmalarda hem de bu program sırasında çok önemli olduğunu idrak ettiğim bir konu. Siz proje verirken yerel inisiyatifte etkilerini de ölçmeye çalışıyor musunuz, yoksa sadece projenin sizin danışma kurulu tarafından onaylanması mı ölçü sizin için?

HA: Danışma Kuruluna sunarken bunun ne derecede sahiplenildiğini, benimsendiğini, gördüğümüzü onlarla paylaşıyoruz. Bu olmazsa olmaz bir şey. Ama sen yerel derken İstanbul dışını kastediyor olabilirsin, biz bütün Türkiye’yi kastediyoruz.

HD: Ben yerel derken, bir olay nerede yapılıyorsa, yani ben “Trabzon’da şöyle bir çalışma yapacağım” dediğim zaman, ben kuruluşsam, oradaki Trabzonlu insanların bu işe sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum artık. Çünkü sahip çıkmazsa onun sürdürebilirliliği -ki STK sempozyumunun biliyorsun konularından biri idi- para kadar yerel inisiyatifin var olması ile ilgili olduğuna inanıyorum. Sizin bu gibi şeyleri ölçme imkanınız var mı?

HA: Kendi alanında değil başka bir coğrafi alanda çalışmayı düşünen bir proje ise bir defa oranın bilgi birikimini ölçmemizin yolları var. Orada yapacağı işin yerel paydaşlar tarafından ne kadar benimsendiğini ölçme imkanımız var. Bazıları da proje başladıktan sonra bunları gerçekleştirebilecek. Bunun da yolu yönetimi var. Yerel insanlara danışarak onlarla birlikte götürmek gerekiyor. Aynı zamanda buralarda, mesela Trabzon’dan örnek verdin, Trabzon’da Empati Grubu diye bir grup var. Çok keyifli bir grup... Ne bileyim, bu milletvekili izleme meselesi Muğla’da başladı. Kızıltepe’de keyifli bir kadın çalışması var. Dolayısıyla bunlar oluyor. Bunlardan haberdar olmak bizim boynumuzun borcu.

HD: Mardin Kızıltepe’den bahsediyorsun, değil mi?

HA: Evet.

HD: Oralardan bile haberdar olabiliyorsun.

HA: Oralar için de olumlu ayrımcılık uygulamamız gerekiyor. Yine bizim yaptığımız projelerden bir tanesinde o bölgelerde çalışan, proje geliştirecek, uygulayacak, 2 yıl sonra yerel gruplara devredilecek. Hatta ilk dönemki masraflar da İstanbullu STK tarafından karşılanacak ve çekinmeyecek çünkü bu İstanbullu STK, buralardan oralara 1,5–2 saat uçarak gittiğiniz ya da 20 saat otobüsle gittiğiniz yerler konusunda çok anlamlı bir fark yaratılamayacağını, yapılabilecek önemli şeyin modeli oraya götürmek olduğu görüyor. Modeli bir kere paylaştıktan sonra oradaki insanlara kaldı, bunu nasıl uygulamak istedikleri. Bence bunlar son derece sağlıklı saikler.

Açık Toplum Enstitüsü

(Açık Radyo’da yayınlanmıştır. Deşifre eden: Utku Kumral)