Git Zaman Gel Zaman

-
Aa
+
a
a
a

Eraslan Sağlam: Taş Plaklarda Saz ve Söz, Sadânüvis programlarından tanıdığımız Cemal Ünlü, hoşgeldiniz!

 

Cemal Ünlü: Hoşbulduk.

 

ES: Sizi burada benim en acemi olduğum dönemlerde -ki hâlâ devam etmekte acemiliğim- ağırlamıştık, Git Zaman Gel Zaman, Fonograf-Gramofon-Taş Plakkitabıyla ilgili olarak. Bu akşam sürpriz devam ediyor, ısrarla açıklamıyorum. Önce bu kitabınızla ilgili ve Açık Radyo'daki sürecin kitaba yansımasıyla ilgili olarak neler söylersiniz?

 

CÜ: Türk kayıt tarihi, özellikle taş plak tarihi ile ilgili bir kitap bu. Bir önceki yıl Mayıs ayında yayımlanmıştı. Aslında Açık Radyo'nun Sadânüvis programlarının peşpeşe dizilmesi, yeni bilgilerle, yeni belgelerle süslenerek kitap haline gelmesidir diyebiliriz. Büyük bir ölçüde şu stüdyoda şekillenmiş ve ardından yazılmış bir kitap.

 

ES: Bağlantısız gibi görünmekle birlikte, hemen ardından rica ediyorum Ses Kayıt Koleksiyonları Birliği'nden biraz söz eder misiniz? Nedir, Ne yapar?

 

CÜ: Sürpriz bu mu?

 

ES: Daha gelmedik!

 

CÜ: Ben daha mı çalışmalıyım acaba?

 

ES: Bence daha çok çalışmalısınız, bizim için bir zevk oluyor bu kadar kıymetli çalışmalarınız sonucunda sizi burada ağırlıyor olmamız.

 

CÜ: Ben sıkmak istemediğimden söylemiştim.

 

ES: Estafurullah.

 

CÜ: ARSC (Association for Recorded Sound Collections) http://www.arsc-audio.orgAmerika'da 1966 yılında kurulmuş bir bir kuruluş. Bugün 23 ülkede binden fazla üyesi var. Kâr amacı olmayan, araştırma, inceleme dalında yayın, bilgi paylaşımını hedeflemiş bir kurum. Yaklaşık 99 yılından bu yana da bir takım ödüller veriyor bu birlik. Genellikle klasik müzik, blues, folk, country, caz, ritm&blues, soul, kilise, rock, vs. gibi bir takım dallarda ödüller veriyor. Bu sene de bir ödül dağıtımı oldu.

 

ES:ARSC'nin verdiği, bu yılki dünya müziği kayıtları alanında en iyi araştırma ödülünü aldınız. Tebrik ediyorum ve bu ödülün hikayesini dinleyelim sizden.

 

CÜ: Teşekkür ederim. Kitap daha önce yayımlanmıştı, geçen sene, sanıyorum Şubat-Mart aylarında yayınevine Amerika'dan bir çağrı gelmiş, Amerika'da bir üniversitede Türk müziği üzerine çalışmalar yapan, Karl Signell diye bir Türk müziği uzmanı, müzikolog, "böyle bir kuruluş, böyle bir yarışma var, bu kitapla katılsanıza" diye Ferruh Gencer'e bir öneride bulunmuş. "Peki" deyip, göndermişler bir kitap. Sonra ilgilenmişler, değerlendirmeye aldıklarını söylemişler. İki tane daha kitap istemişler, onları da gönderdik. Sonra "ne oldu?" diye sorduk, "sonbaharda açıklanaca"k dendi. Geçen Pazartesi, hiç o kanaldan olmamak üzere, bir tebrikle uyandım. Benim kitaba verilmiş dünya müziği kaydı alanında en iyi araştırma ödülü bu yıl. Baktık, bu dalda daha önce verilmiş bir ödül yok. Herhalde kitabın özelliğinden dolayı, ama başka kitaplar da var, bu sene konulmuş yeni bir ödül bu. Arnavutluk'tan bir kitap var, Eno Koco yazarı, 1930'ların şehir müziği üzerine bir inceleme. Sonra Indiana Üniversitesi'nden bir yayın var, Tejumola Olaniyan diye bir yazara ait, Güney Afrika'dan Gwen Ansell'in bir araştırması var Soweto Blues üzerine. Dört finalist kalmışız, sonra ödülü bana vermişler, Arnavutluk'tan katılan Eno Koco da bir başarı ödülü alıyor.

ES: Tekrar tebrik ediyoruz, inanın mutluluğunuzu yüzde yüz paylaşıyoruz ve bir parça da olsa Açık Radyo olarak mutluluğunuzdan gururlanmadan da edemiyoruz.

 

CÜ: Bir parça değil, büyük bir bölümü Açık Radyo'yu ilgilendiriyor, kitabın önsözüne de yazmıştım, burada oluştu o kitap. Ben de zaten haberi alır almaz hemen radyoyu aradım, haber verdim, eşimden önce!

 

ES: Çok güzel.

 

CÜ: Bu işleri kimse öngörmedi, kimse yap demedi, 10 senedir yoğun bir şekilde uğraşıyorum, çalışıyorum, plaklar yayınladım, kitaplar, vs. Gail Holst diye bir Amerikalı müzikolog var, meşhur Rebetico kitabının yazarı. Ona bazı CD'lerimi göndermiştim. Bana "Türk hükümeti senin için ne yapıyor?" dedi, "Hiç" ona cevap vermedim, ne diyeceğim? Aslında ben bir Kültür Bakanlığı elemanıyım, Devlet Tiyatrosu'nda çalışıyorum. Son zamanlarda Devlet Tiyatrosu ile ilgili çok tatsız suçlamalar, yakıştırmalar oldu ve "sanatçılar yan gelir yatar, çalışmazlar, asalaktır" vs. diye. Doğrudan doğruya Bakan'ın ağzından. Hatta bir arkadaşımız, "Sayın Bakan, siz tiyatro sanatçılarını, bizleri aşağılıyorsunuz galiba?" dediğinde "evet, aşağılıyorum" dedi. Bir sanatçı olarak buna muhatap olmaktan çok hoşlanmadığımı, çok üzüntü duyduğumu ilave edeyim. Tiyatroculara sadece diziler yapmıyor, bunları da yapıyor ama onların bundan haberinin olmaması da işin aslında komik tarafı.

 

ES: Ve tuhaf tarafı. Zaten şimdi vereceğimiz ikinci müjde de boş durmadığınızın kanıtı, yıllardan beri üzerinde çalıştığınız ve bu yaptığınız çalışmanın bir başka ürünü... Şimdi dinlediğimiz parça neydi?

 

CÜ: Yıllar isimli bir tango, bir Necip Celal tangosu dinledik, Seyyan Oskay'dan.

 

ES: Bu tango sanırım ilk kez Açık Radyo'da, Açık Dergi programında çalındı, çok mutlu oldum, çünkü çok kıymetli bir çalışmayla karşı karşıyayız. Boş durmadığınızın başka bir göstergesi olarak.

 

CÜ: Albümün ismi Yaver, Şu Sevdiğim Şarkıyı Çal. Bir de alt başlığı var Atatürk'le Bir Tren Yolculuğu. Atatürk'ün yurt gezilerinde trende dinlediği taş plaklardan seçmeler.

 

ES: Peki bu taş plaklara nasıl ulaştınız, nasıl bir arşiv çalışması yaptınız?

 

CÜ: Ankara Garı'nda TDDY'de duran bir tren var, Atatürk'ün yurt gezilerinde kullandığı bir tren. Orada plaklar buluyor, bir de gramafon var. Orada plaklar dinlermiş Atatürk, onlardan bir CD yapma fikri uyanmış STR yapımcısı Osman Tan Erkır'da. Beni buldular, fakat ben plaklara şöyle bir baktıktan sonra bazı hatalar olabileceğini düşündüm, daha doğrusu plakların olduğu gibi o arşivden alıp, değerlenip CD'ye aktarılmasında bazı sakıncalar gördüm. Çünkü plaklar karışmıştı, hiç Atatürk'ün zevkini yansıtmayacak plaklar vardı içinde. Ayrıca ölümünden sonra yayınlanmış plaklar da vardı.

 

ES: Belki de bunlar sonradan, bu koleksiyona duyulan saygıdan ötürü oraya bağışlanmış olabilir.

CÜ: Atatürk öldükten sonra tren uzun zaman kullanımda kalmış. Şöyle bir akıl yürüttüm, yeni plaklar, yeni bağışlar gelmiş olabilir, bir kısmı kırılmış olabilir, bir kısmı kalmış, bir kısmı değişmiş olabilir, ama bundan iyi bir şey çıkabileceğini düşündüm. Çünkü onu temel alarak Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'da daha önceki hayatında da müziğe olan yakınlığını, kendi çevresindeki Riyaset-i Cumhur fasıl heyetiyle olan ilişkilerini düşündüm. Yaklaşık haftada iki gece bu fasıl heyeti huzura toplanıyor ve başka sanatçılar da geliyorlar, katılıyorlar gecelere, karşısında okuyorlar, övgüler alıyorlar, ödüllendiriliyorlar.

ES: Öneriler alıyorlar.

 

CÜ: Evet. Müthiş geniş bir müzik yaşamı şekillenmiş Çankaya gecelerinde, Dolmabahçe Sarayı gecelerinde, Florya Köşkü'nde, Yalova Köşkü'nde. O temelden hareketle, O'nun çok yakınında bulunan Hafız Yaşar Okur'un anılarından ve yine Riyaset-i Cumhur fasıl heyeti neyzeni Burhaneddin Ökte'in de anılarından hareketle, geniş bir Riyaset-i Cumhur fasıl heyeti ve Atatürk'ün meclisleri manzarası çizmeye çalıştım.

ES: Peki bu çalışmayı yaparken, "şunları anmadan olmaz" derseniz, kimleri sayabilirsiniz, kimlerle birlikte çalıştınız? Öncelikle şunu biliyorum, TCDD'nin  hayatınızı bu konuda çok kolaylaştırdığını duydum.

 

CÜ: Nereden duydun?

 

ES: Çünkü biraz karıştırdığımızda albüm bununla ilgili çok güzel ipuçları veriyordu.

 

CÜ: Doğru, öyle yardımlar aldık tabii Ercan Akbay'dan, bu arşivin, plakların aktarılması ve temizlenmesi konusunda. Daha çok kendi arşivimden de yararlandım ve neredeyse yarı yarıya dengeli bir şey oldu, o plakların bir kısmını alıp Atatürk'ün trenindeki plakların yanına yenilerini, konuyu bütünleyecek plakları koyduk. Ama arşivlerinden, belgelerinden yararlandığımız pek çok insan oldu. Hepsine burada teşekkür etmek lazım, ama hangisini sayayım?

 

ES: Saymaya kalktığımızda programı tamamlayamazmışız gibi geliyor. Peki Atatürk'le yapılan bu tren yolculuğunda hangi duraklarda duruyoruz?

 

CÜ: Riyaset-i Cumhur fasıl heyeti 5 şarkıyla yer alıyor, sonra bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın temeli olan Riyaset-i Cumhur Orkestrası'nı atlamak istemedim, bir eserle de onları aldık. Yani 6 eserlik bir Riyaset-i Cumhur fasıl heyeti ve orkestrası bölümü var. Sonra Atatürk'ün sevdiğini bildiğimiz bir takım şarkılar var, huzuruna gelmiş, onun huzurunda konserler vermiş, dinletiler yapmış insanlar. Yani Bimen Şen, Tanburacı Osman Pehlivan, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Deniz Kızı Eftalya, Selahattin Pınar gibi.

 

ES: Aynı zamanda ülkedeki değişimle ilgili bir fikir veriyor mu bize yapmış olduğunuz seçki?

 

CÜ: Ben bundan bir müzik ve bir kültür profili, bir kültür politikası manzarası çıkartmaya, bir takım unutulmuş belgeleri bir araya getirerek, bu konuda bir ortaya veri sunmaya çalıştım, bilimsel bir araştırma yapıyorcasına. Bunu sağladığımı da zannediyorum bir miktar. Tabii 80 sayfalık bir kitabı var, oraya baktığınızda görülecektir, bütün herşey belirli bir şuur ve bilinç içerisinde yapılmış, gelişigüzellikler yok. Atatürk'ün çok tartışılan ve eleştirilen yönlerinden biridir, "Türk müziğini yasakladı ama kendisi dinliyor" vs. iddiaları, bütün bunların nedenleri, nasıl olduğu, hangi dinamiklerden hareketle o noktaya gelindiğini bir araya koymaya, bunu sergilmeye gayret ettim.

 

ES: Bana da öyle geliyor. Her yıl 10 Kasım'da yapılan, Atatürk'ün sevdiği şarkılar programlarına baktığımızda, artık bu şarkıları ezberledik, bunun ötesine giden bilimsel bir tablo var yaptığınız çalışmada.

 

CÜ: Tabii tabii, o klişe, bir şey ifade etmeyen, hep kendini tekrarlayan, neredeyse de bir parça gülümsemeyle, tebessümle karşılanan bir yaklaşımdır. Tamamen onun dışında, ona hiç itibar etmeden yapmaya çalıştım. Sanıyorum, "bugüne ne yansıtabilir, bugünü nasıl özetler, bugün ne demek ister?" diye bir soruysa sizinki, bugünü hazırlayan ya da bugün yitirilmiş şeylerin karşılıkları var bu çalışmada.

 

ES: CD'nin içinde buruk da bir hikâye var, onu da sizden rica ediyorum. Hafız Yaşar'ın, Mustafa Kemal'in huzurunda okuduğu gazelin hikâyesi.

 

CÜ: İlk tanıştıkları gün Atatürk, "buyrun, bir gazel okuyun" demiş. Hafız Yaşar yerinden kalkıyor ve bir gazel okuyor. Bu gerçek bir olay, çünkü Burhanettin Ökte de anılarında bunu anlatıyor, bir dedikodu ya da bir söylenti değil. Hafız Yaşar "Yarab ne eksilir deryayı izzetinden peymani vücuda zehrab katmasaydın" sözleriyle başlayan bir gazel okuyor. Atatürk'ün çok hoşuna gidiyor bu ve bu gazeli neredeyse her mecliste, her gecede Hafız Yaşar'a okutuyor çeşitli zamanlarda. Buradaki şarkı sözleri, güfte şu anlama geliyor: "Yarab, ne eksilirdi senin ululuk denizinden, vücut kadehine zehirli acı sular doldurmasaydın." Bu bana müthiş bir trajedya kahramanı yazgısı hissi verdi; buna bugüne kadar rastlamadım, keşfettiğimde müthiş bir duygu hissettim.

 

ES: Tüyler ürpertici.

 

CÜ: Tabii, bir insan düşünün, 1924 yılından beri bu sözlerle başlayan bir gazeli seviyor ve söyletiyor. Aynı zamanda Atatürk gazel de okurmuş, çünkü biraz bir müzik eğitim var, gazel okurmuş, çok da güzel okuduğunu söylüyor Vasfi Rıza Zobu. Kendisi okurmuş bunu, gazel yaparmış bu güfteyi, çok enteresan. Sonunda biliyoruz hastalığını, hastalandığında karnı su topluyor ve şırıngalarla o zehirli sular vücudundan alınmaya çalışılıyor. Yani hayatta gördüğüm en olağanüstü trajik ya da insanı çok etkileyen bir yazgı. Bir tragedya örneği tiyatrocu gözüyle bakarsak.

 

ES: Çok teşekkür ediyoruz, emeğinize sağlık.

 

(12 Aralık 200 tarihinde Açık Radyo'da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)