Fırsatı Kaçırmayın

-
Aa
+
a
a
a

Bugün 5 sergi gezdim, 4 tanesi İstiklal Caddesi boyunca, bir tanesi de Teşvikiye’de, geçen hafta açılan Ali Arif Ersen’in fotoğraf sergisi idi. İstanbul’un yeni kazandığı bir sergi mekânı var; Bilsar Tekstil Sanayi, Tünel’de kendi binasına taşındıktan sonra, giriş katını ve girişin üstünü kültürel hizmetlere ayırdı. Bu mekânın ilk sergisi Esra Sarıgedik’in küratörlüğü ile açıldı: “Başka Birinin Sorunu”.

 

Geçen hafta Galerist Nişantaşı’ndan İstiklal Caddesi’ndeki Mısır Apartmanı’na taşındı. Yeni mekânında “Ziyaretçi” adlı bir sergi açıldı.

 

Uzun süredir, 22 Ekim’den beri açık olan ve 25 Aralık’a kadar da izleme şansımız olan bir başka sergi de Borusan Sanat Galerisi’nde Rebecca Horn’un sergisi.

 

Aksanat’ta yeni bir sergi açılmıştı, “Kent İşaretlerini Okumak: İstanbul” adlı bir sergi. Son sergi de Ali Arif Ersen’in “Trez Americas” adlı sergisiydi.

 

Bütün ,sergilerin birer metni oluyor, birer basın bültenleri oluyor ya da sergi nedeniyle yayınlanan bir broşür ya da katalog oluyor. Buralarda kimi zaman seyirciye çok kolay ulaşan bir tavır benimsiyorlar, bazılarında da problem oluyor. Kullanılan dil eğer seyirci ile eserin buluşmasını kolaylaştıracak bir dilse hedefine ulaşıyor, ama değilse, zaten zor olan çağdaş sanatla, günümüz seyircisinin, buluşması daha da zorlaşıyor. Ortalama Türk seyircisi günümüz sanatı ile kolay ilişki kuramıyor, bu bir gerçek, bunu kimse inkâr edemez. Eğer bu işlerin tanıtımı ile kurulan dil de bu ilişkiyi kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyorsa, o vakit uçurum giderek açılıyor.

 

Örneğin, “Başka Birinin Sorunu” adlı serginin tanıtım metninden bir kaç cümle alalım:

“Bu sergi ‘Başka Birinin Sorunu’ kavramı etrafında 11 sanatçının işlerini bir araya getiriyor. ‘Başka Birinin Sorunu’ projesi, “öteki” ve “empati” kavramlarını günlük hayatın pratiğinden aldığı ilhamla ele alıyor. Kurulu düzenin bakış açısını, alışılagelmiş imgeler üzerine çekerken, izleyiciyi farklı bir şey görmeye davet ediyor. Sergi, satır aralarını okuyarak yarattığı eseriyle hayata bağlanan sanatçıyı, konsepti oluşturan cümle etrafında, diğer sanatçılarla yan yana getirirken, her birinden bir kez daha durdukları yerden şüphe etmelerini ümit ediyor. Protesto yöntemi olarak ironiyi ve oyunu seçen yapıtları yany ana getiren sergi ‘Başka Birinin Sorunu’na doğrudan baktığımızda, karşılaştığımız anlayamama durumunun can yakıcı gerçekliğini oyunsu bir dille ortaya koymaya çalışıyor.”

 

Bir başka metin: “Ziyaretçi teması bir yandan ‘rıhtımlar arasında’ ile bir bağlantı oluşturacak şekilde tasarlanırken, diğer yandan bağlamını farklı kanallara açarak çağdaş sanat söylemi içinde, sanatçı ve yapıtının, sürekli zemin değiştirmeye açık konumunu ve sanatçının farklı disiplinler arasında dolaşma arzusu ve yetisini yeniden araştırıyor. Sergi, aynı zamanda bireye giderek daha da yabancılaşan bir dünya düzeni içinde ziyaretçi olma hali, kendi isteği ile ya da isteği dışında arada kalan ya da geçiş durumları içinde sıkışan bireyi ve dışarıda kalmayı, yabancı olma stratejilerinde yoğunlaştırıyor...” diye devam ediyor. Daha fazla okumayacağım. Ben burada bir sıkıntı hissediyorum, bu çok kişisel bir şey gibi de algılanabilir, ya da bunun genel bir üslup, bir tavır olduğu da söylenebilir ama emin olduğum bir şey var, günümüz sanatı izleyici ile buluşmakta zorlanırken, bu tür metinlerle bu hayatı giderek de zorlaştırmamak galiba daha akıllıca bir tavır olur.

 

Neyse, bunu bir tarafa bırakalım...Bu hafta biz bu sergiler arasında haftanın sergisi olarak önermeyi düşündüğüm sergi Rebecca Horn. Aslında 22 Ekim’den bu yana bu sergiyi görmemiş olmaktan da pişman oldum, hakikaten mutlaka görülmesi gereken bir sergi. Rebecca Horn bugün dünyanın yaşayan en kuvvetli sanatçılarından bir tanesi. Niye çok önemli? Sergilenen işler çok erken dönem Rebecca Horn eserleri ama sanatçının bugün niye bu kadar herkesin bahsettiği bir sanatçı haline geldiğini çok kolaylıkla anlıyoruz.

 

Gerçekten görülmesi gereken bir sergi, vakit de var, 25 Aralık’a kadar açık. Ahu Antmen’in, sergi hakkında Radikal’de yayımlanan izlenimlerini okumak için tıklayın.

 

Ali Arif Ersen, New York, Havana ve Buenos Aires’e gitmiş, bu kentlerden kendi izlenimlerinin fotoğraflarını çekmiş. “Trez Americas” ismi de oradan geliyor anlaşılan. Doğrusu bugün 21. yüzyılda böyle bir sergiye ne kadar ihtiyacımız var çok da emin değilim. Ali Arif Ersen çok yetenekli bir sanatçı, ama burada sanki bir adım geriden bakıyor sanata.

 

(11 Kasım 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır)